12

19 41 7
                                    

Merhabaaaaaaaaa

Yorucu ve dolu yağmur karışık bir gün daha.

Kayalıklara hızla çarpan suyun ve sert esen rüzgarın sesi ile "Deniz kızı, hayat ne olursa olsun yaşamaya değer. Kendi hayatın herkesin hayatından değerli bu konuda hiç bencil olma. Senden nefret edecekler, birilerinin kölesi olacaksın, herkese imrenerek bakacaksın ama kendinden ödün verirsen bunları herkese gösterirsin." Dedi hâlâ dalgın dalgın bakıyordu uzaklara "Ben gidiyorum. Çok uzaklara, bana verdiğin her şey için teşekkür ederim Deniz kızı..." Dedi  ben hâlâ dediklerini anlamadan bakıyordum. "Niye böyle söylüyorsun ki? Yoksa bir şey mi yapacaksın kendine?" Derin bir nefes verdi "Ne dedim ben sana Deniz kızı? hayat ne olursa olsun yaşamaya değer demedim mi? Böyle bir şey yapmam ama bilmeni istedim. Kız kardeşin de güvende merak etme yanına gelecek ama durumu hiç iyi değil." Dedi kaşlarımı çatıp "Nasıl iyi değil?" Dedim gözlerini yumup "Bebeği ölü doğdu." Dedi bir anda başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi kalakaldım "Nerde şu an?" Dedim "Yolda, yarın gelecek." Dedi gözlerim doldu onu çok istiyordu ama farklı bir şey vardı. Bir sorun vardı hissediyordum. "Hadi içeri girelim yağmur yağacak hasta olursun." Diye uyardı "uçurumun kenarına oturup ayaklarımı aşağı sarkıttım "Sen gir içeri ben biraz daha oturmak istiyorum." Dedim biraz bekledikten sonra gitti ama gözü hâlâ üzerimdeydi. Hava çiseliyordu yüzüme değen yağmur damlaları ile gözlerimi sıkı sıkı kapatıp uzun bir süre kayalığa çarpan suyun sesini dinlemeye devam ettim. Bir nevi rahat etmiştim.

Arkamdan ayak sesleri geldiğinde Oğuz sanmıştım "demek Deniz sensin." Diye bir ses geldi hızla ayağa kalkıp seslenen yöne baktım. Çok uzun boylu, zayıf neredeyse kemikleri belirecekti, sarı saçlı, mavi gözlü, aşırı derecede beyaz tenli, bir ton makyajı ve üzerinde ben burdayım diye bağıran parlak  kırmızı elbisesi ile yanıma geldi yürüyen ego. "Merhaba, ben sinem. Sinem Zarifoğlu." Bir an gülmek istedim ama içime attım. Harbiden soyadıyla uyuşuyormuş. "Merhaba, memnun oldum." Dedim "ay şekerim, Oğuz nerde?" Diye aniden mıy mıy bir şekilde fok balığı konuşuyormuş gibi söylenmeye başladı "Ya sana diyorum şekerim. Oğuz nerde?" Oğoz nordo herkesin ben dahil hayal ettiğimiz şeyi yapmama kepçe ağzına bir tane çakmama az kalmıştı. Onu taklit ederek "ay şekerim, içerde." Dedim gözlerimi devirip eve doğru yürüdüm platform topuklularıyla dakika başı sendeliyordu. Kapıyı çalınca Oğuzun dudakları kulaklarına varacak şekilde gülmeye başladı "sibo, bu ne güzel bir sürpriz." Dedi sibo mudur sinem midir nedir aniden elindeki ceketi koluma fırlattı. Şeytan diyordu ki fırlat yere papatya çayı az gelirdi şu an. "Bu sibo, benim liseden beri arkadaşım." Dedi Oğuz "haha, tanıştık. Bir şey soracağım neden köpek ismi taktın kıza?" Diye yapmacık bir şekilde soru attım ortaya "Deniz, ayıp oluyor. Şaka yapıyor sibom gel seninle iki sohpet edelim." Dedi yanımdan geçip mutfağa gittiler. "Aman be ne bunlarla oturacam. Paşa paşa gider yatağımda film falan izlerim daha zevkli." Diye söylendim elimdeki ceketi koltuğa attım odaya geçtim yatağa attım kendimi. Bilgisayarı komodinin çekmecesinden alıp arama butonuna başlangıç filmini yazdım "vay be şu kadronun güzelliğine bak be." Diye övünmeye başladım. Başlat tuşuna basıp izlemeye başladım. İçerden sürekli kahkaha sesi geliyordu bu da sürekli sinir ediyordu. Ayaklanıp mutfağı inletmeye yöneldim biraz daha kahkaha atsalar evi yıkabilirdim içeri girince masaya oturmuş kupaları elinde gülüşüyorlardı.  "Bana bakın sesiniz galaksiye kadar ulaşıyordur. Film izliyorum odada sesinizi kısın ya da dışarda sohpet edin." Dedim "Ya bu Deniz de çok huysuz bir kızmış." Dedi bir adım atıp "Bana bak bi çarparsam yamultacağım, estetikli suratını bozdurma." Dedim Oğuz kaşlarını çatıp "Deniz, odaya git sesimizi kısacaz." dedi kapı eşiğine vurup "iyi edersiniz." Dedim "derdin ne kızım senin?" Diye sordu ilk defa bu halini gördüm sanki bir an iğrenerek bakmıştı bana. "N-nasıl yani?" Dedim ayaklanıp bana doğru yürüdü "Bir daha o kızla konuşurken düzgün bir dille ve ses tonuyla konuş. Yoksa..." Dedi başımı dikleştirip "yoksa?" Diye tek kaşımı kaldırdım. Yanımdan çekip gitti sibo denen kız yanıma gelip "Ya tatlım sen niye böyle kabadayısın he? Aileden terbiye almamış kız işte ne konuşuyorsam. Ha bence benim kızım olsan çoktan ya seni öldürmüşümdür ya da intihar etmişimdir." Dedi sertçe yutkunup üstüne yürüdüm "ne dedin sen? Benim ailemi ağzına alırken bin defa düşüneceksin. Duydun mu beni? Yoksa senin bu cücük beynini ezer geçerim böcek gibi." Dedim saçını tuttum aniden biri kolumdan sertçe çekip kenara çekti sendeledim bir an yüzüme okkalı bir tokat indi. Tokat sesi yankılandı mutfakta kendimi yerde buldum elimi yanağıma atıp önüme düşen iki tutam saç arasından bana tokat atan Oğuza baktım ellerini yumruk yapmıştı "S-sen bana tokat attın." Dedim ağlamaklı titrek sesimle. "Sana o kıza dokunmamanı söylemiştim. Şimdi kalk odana git." Dedi ilk defa korkmuştum bu halinden. Niye bu kadar acımıştı canım. Attığı tokattan değil içim bir tuhaf olmuştu. Ayaklanıp hiç bir şey olmamış gibi gülümseyip "size iyi oturmalar." Dedim yanından koluna omzumla çarpıp çıktım mutfaktan. Odaya girip kapıyı kilitledim. Yatağa oturup dizlerimi kendime çektim. Böyle bir kız değildim onlarca tokat atılmış ama hepsinde de umursamayan bir kızdım. Bir anda daha çok doldu gözlerim. Bilgisayardaki filmi açıp sesi sona verdim gözlerimden yaşlar daha çok akmaya başladı. Yanağımın acısı daha çok yayılmıştı. Komodinin üzerindeki küçük aynayı elime aldım kendime bakmaya başladım. Parmak izleri bariz bir şekilde belliydi. Asıl soru ne işim vardı benim burda? Ben güçlü bir kadındım. Burdan da bir an önce kurtulmam lazımdı. Birinden kaçsam diğeri bulup duruyordu.

ATEŞ VE SU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin