13

18 41 6
                                    

Herkese merhaba, yorgunum bitkinim bugün. Uykusuzluk başa bela...

Sabah olana kadar unutulur her şey... Ados🚬

Simsiyah bir gecenin ilerleyen saatlerinde başlayan gök gürültüsü ile irkilip uyandım. Ne kadar garip değil mi? bunca huzursuzluk bir anda böyle dışa vuruyor biz neden bu kadar içimize attığımız hâlde patlayamıyoruz. Koridorun o soğuk ve çıplak halini hissedebiliyorsunuz. Öyle bir hastayız ki birbirimizi kırıp dökmek çocuk oyuncağı olmuş. Oysa biz küçücük şeylerle mutlu olan insanlar değil miydik? Hani bir an vardır ya sinirlisindir kendini anlatmaya çalışırken sesin hem yüksek hem titrek hem nefes nefese kalmışsındır bi de üstüne üstlük ağlamaklıysan... Kendini niye ifade edemiyorsun biliyor musun? Çünkü hiç dinlenilmedin, kaybolmuşsun sessiz sessiz yürüyorsun nereye yürüdüğünü bilmeyerek...


Bomboş gözlerle izlediğim tavana dikkatli bakmaya devam ettim. Gözlerimin ağırlığını hissedebiliyordum ama bir o kadar da istemiyordum gözlerimi kapatmayı. Yavaş adımlarla yürüyüp sigara pakedini elime aldım, kayalıklara vuran denize dikkatle baktım. Gecenin bu kadar çabuk bitmesinden nefret ediyordum. Sigarayı yakıp önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına alıp mutfağa doğru ilerledim. Kapı çalınca usul usul kapıya ilerleyip delikten kontrol ettim genç bir kız sağına soluna bakıyordu. Kapıyı açınca "Merhaba, Oğuz evde mi?" Boş gözlerle dik dik bakıp sonra baştan aşağı süzdüm. Arkamda terör estiren kedilerimi saymazsak. Pembe etek, beyaz salaş gömlek giymiş platin saçlı çıtı pıtı bir kızdı "Buyrun?" Demekle yetindim egosu tavan yapmış gibi duran karşımdaki kıza "Ben kız kardeşiyim. Sakıncası yoksa girebilir miyim?" Dedi kapının önünden çekilip içeri girmesini sağladım. Etrafı süzdükten sonra kedilerimi görünce "Aha kedi miiiii? Çok güzeller. Sizin kedileriniz mi?" Dedi zar zor gülümseyip "Tek varlıklarım onlar. Bütün derdimi, sıkıntımı, kederimi paylaştığım arkadaşlarım diyebilirim." Dedim safiamla göz göze gelince oturdu başını hafif yana yatırıp mırlayarak bana baktı. Şu dünya kaldırım taşıysa arasında yeşeren bitki gibiler. Kedim ayaklanıp yine miyavlaya miyavlaya bacağıma tırmandı, kucağıma alıp öpüp okşamaya başladım patilerini kolumun dışına doğru sarkıtıp etrafı izliyordu. Miniğimde koşup duruyordu hiç akıllanmazdı ama seviyordum kudursalarda. "Çok sıkıntılı şeyler olacak hissediyorum." Gözümü miniğimden çekip kıza çevirdim "Ben Tomris..." Deyince lafını bölüp "sizde de isimler baya kaliteliymiş Tomris, Oğuz başka hangi isim var?" Kahkaha atıp fark etmen güzel bir ağabeyim daha var adı Göktürk. Babam eski tarihi çok sever ondan böyle hatta torunu olursa kağan koyacam diyordu daha neler canım... Bu arada senin adın ne?" Gülümseyip "Deniz. Sizin kadar anlamlı isim olmasa da idare edeceğiz." Deyince gülmüştü. Bu isim muhabbetinden sıkılmıştım "peki Tomris, konuya geri dönmek istiyorum. Hissettiğin şey ne?" Dediğimde ağzı açık kaldı sonra yavaştan kapattı "Bilmiyorum sadece hissediyorum. Çok yanlış yerdesin. Umursamasam söylemem ama iki ailenin geçmişi inanılmaz kabarık. Arada kalmışlık berbat kaç kurtar kendini. Başın belaya girecek..." kaşlarımı çatıp masada duran sigara pakedine uzandım. Gerilmiştim "Mutfağa geçelim." Dedim kedimi yere bırakıp mama kablarına su ve mama doldurup kenara bıraktım ve hiç şaşmaz tok olsalar da aç bırakıyorum gibi izlenim verir. Mutfağa girince tabureye oturup dirseklerini masaya koydu "Ne içersin?" Dediğimde "Sade kahve." Deyip boynunu okşadı, gergindi. Kendim için şekerli, Tomris için sade kahve yapıp fincanları masaya koydum. Bu sırada ikimizden de tek kelime çıkmamıştı "Oğuz normalde mükemmel bir insandır son zamanlarda çok çöktü. Sebebi bu olaylar herhalde. Normalde neşesi eksik olmayan birinin bu kadar çökmesi hiç normal değil. Bir sorun mu var Deniz?" Kaşlarımı çatıp yaşadığımız kavgalar sorunlar geldi. "Bir kaç sorun oldu ama bu kadar takacağını düşünmemiştim." Diye mırıldandım. "Nasıl yani?" Boynunu ovma sırası bendeydi. "Boşver ya..." Deyince ağzım açık göğsünün üstünde yılana saplanan ok sembolü vardı "bir şey soracağım, bu dövmelerin anlamları ne?" Göğsünün üstündeki kolyeyle oyalandı "Bu normal bir dövme işte." Dedi değildi işte değildi ama bunca sorunun ardından bu saçma asalak şeyleri düşünmem yersiz gelmişti aniden. Başımı hafif çevirince Oğuz kapı eşiğinde yorgun gözlerle tomris'e bakıyordu. "Ağabey, geldin mi?" Diye ciyaklayıp boynuna sarılmak için koşup zıpladı. Küçük çocuğu andırıyordu. Oğuz hiç tepki vermeden dik dik bana baktı. Başımı çevirip bir bardak suyu gömüp "Neyse, ben odaya geçiyorum." Dedim kapı arasından dinlemeye başladım "Deniz... Ona iyi bakın. Masum bir kız." Dedi Oğuz kaşlarımı çattım. Niye böyle bir şey demişti ki? "Oğuz, hâlâ kararlı mısın? yapma bunu kendine dayanamam ben buna." Deyip ağlamaya başladı "yapma Tomris, ne olacağını ikimizde iyi biliyoruz. Beni ne olursa olsun affet olur mu?" Bir anda geri geri gidince çarptığım sehpadan mumluk düşmüştü hemen odaya attım kendimi neyse ki tombiğim ordaydı. Nereye gidiyordu ki? Neyseki düşüncelerimden kapı tıklaması ile sıyrıldım "Deniz, al bunu giy gel şimdi babam falan gelecek yemeğe." Dedi elinden kutuları alıp kapıyı kapattım. Turuncu parlak bir elbise alta platform beyaz ayakkabı ve halka küpeler ile karşılaştım çıkarıp yatağa fırlattım. Hepsini üzerime geçirip boynumda bir topuz yaptım  küpeleri takıp hafif bir makyaj yaptım. Kapı çaldığında kahkaha ve selamlaşma sesleri geldi, derin bir nefes alıp içeri girdim beni görünce herkes bir süre sustu sonra sohpetlerine devam ettiler ayaküstü. Yanlarına gidip ellerini sıktım babası annesi ve iki saçları sakalları beyazlamış ama yapılı ve uzun boylu adamlar  gelmişti, tahminen 40 yaşında vardı. Hep beraber Oğuzun kurduğu masada toplandık, karşıma oturunca nasıl yemek yiyeceğim diye düşündüm çünkü inanılmaz derecede sert bakışlarına maruz kalıyordum. "Eee Deniz, sevdin mi buraları." Derkenki gözlerinden çıkan kini hissetmiştim sanki bana ne işin var burda demiş gibiydi. "Evet alıştım, eşinizin size alıştığı gibi..." derken herkes sessizleşti çünkü eşi kadını sevmiyordu çocukları olduktan sonra sevmeye başlamıştı. Adnan bey "mükemmel yemeği mahvetmeyelim diye nazik bir dille uyardı. Oğuz bana delici bakışlar atıp duruyordu fena azarlayacaktı. Deneme tahtatalarıydım sanki. Kedim miyavlayarak bana sürtündü Serap hanım (Oğuzun annesi) çığlık atıp diğer tarafa kaçtı "iğrenç, şu hayvanı götürün. Oğuz tansiyonum çıktı." Diye yankınmaya başladı. Oğuz ayaklanıp kedilerimi kucakladı odama fırlatıp kapıyı üzerlerine kilitledi. Öne atlayıp elinden anahtarı çektim "gerekirse kalmam burda, bırak." diye ittim. Kapıyı açıp kedilerimi kucaklayıp içeri girdim. "Deniz, şurada ağız tadıyla yemek yiyecez zehir etme." dedi "ben yemeyecem. Kedilerime öyle davranamazsın." Dedim. Elimde yemekten kalkınca tuttuğum yemek bıçağı vardı, kapıyı kapatıp çıktı. Kedilerimi sevip yanlarında uzandım. Sanki Oğuz gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti. Bu hali korkutmuyor değildi belki de gerçekten de tanımıyordum Oğuzuda. Kedilerim yerlerinde durmuyordu biri zıplayıp duruyor diğeride koluma masaj yapıyordu. Ayaklanıp cama yaklaştım biraz nefes almak için camı açtım gözüme Adnan bey ve belirsiz bir adam hararetli bir şeyler konuşuyorlardı merak ediyordum da etmiyordum da. Birden başka biri siyah aracı ile park edip indi. Uzun boylu yapılı kumral saçlı buğday tenli bir adam indi. O kumral saçlı adam indiği gibi Adnan beyin yanındaki adam kaçıp gitti.

Adnan beyle ayaküstü selamlaştılar içeri geçtiler sonra bir on dakika boyunca boş gözlerle dışarıyı izledikten sonra kapı açıldı. Oğuz "Gel, babam seni istiyor." Dedi gözlerimi devirip yerimden kalktım. "Zaten kuklayım biri çağırır biri odaya kapatır. Oh ne âlâ memleket..." Diye söylenmeye başlayınca Oğuz sinirle ofladı "kadınlara oflanmaz öğretememiş annen." Dedim "çok konuşuyorsun. Ayrıca o anneye of denmez." Dedi burnumu buruşturup yanından geçip içeri girdim masayı topluyorlardı. Adnan bey koltukta oturmuş bana işaret etti "Gel kızım. Bu Doruk. Benim sağ kolumdur." Ayağa kalktı elimi sıktı gözlerini ayırmadan. Yakından bakınca kumral sakallarıyla vikingleri andırıyordu ama cildi pürüssüzdü erkeklerin cildi nedense hep pürüssüz oluyor. Kalın ses tonuyla "Memnun oldum." Deyip kestirip attı. "Deniz, oğlumun arkadaşı talihsiz olay yaşadı anlatmıştım." Sadece olayı anlamaya çalışarak bakıyordum "Peki tanıştırmanızdaki amaç ne?" Diye sordum aniden. "Güzel ben de şimdi ona gelecektim. Bundan sonraki süreçte sağ kolum seninle eşlik edecek. Korkma her şeyimle güvenirim ben ona." Boş gözlerle bir Adnan beye bir Doruk'a bakıyordum. "Ben kız ve erkek kardeşimi istiyorum ve hayatınızdan tamamen çıkmak istiyorum." Dedim net bir şekilde. Yalandan gülüp, "Denizciğim, şehiri terk etsen bile kurtulamazsın buralarda. Oğuz uzak yerlere gidecek." Oğuza dönüp baktım "Nereye gideceksin sen?" Diye sorguya çektim. "İşler güçler işte gitsen iyi olur." Dedi ayaklanıp mutfağa geçtim Tomris ve annesi bir şeyler konuşurken beni görünce sustular ikisi de benden haz etmediği belliydi hâlâ aklımda sağa sola sürgün gibi gitmem vardı. Bir yandan da kız kardeşimin nerde ne yapıyordur diye düşünüyordum benim anne babamın yolundan gitmesinler diye çok uğraş verdim. Daldığım düşünceden Tomrisin öksürmesi ile kendime geldim. "Deniz, annen ve babanın olayları ne benim ailem ve

ATEŞ VE SU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin