"Hasret bir şey değil, Elagözlüm
Ömrümüz böyle olmamalıydı
Hep aşkta durmalıydı çağımız.
Sevdayı mısra mısra değil
Ömrümle yaşamalıydım.
Sonra, sonra gene böyle olmalıydı
Tadına varmadan çiçeklerin
Şehirde bir sen, bir de ben, yalınız.
Yeşil yaprak, alaca gölge, düşen yıldız
Bir gün en büyüğü karşısında gerçeklerin
Maceramız yarıda kalmalıydı..."Turgut Uyar
**
Şu aile yemeklerini biz hep hafta sonu mu yapıyorduk acaba? Çünkü sabahtan akşama kadar Arjin ile yan yana olacak gücü kendimde bulamıyordum. Aslında Arjin değil, Güliz'in gelip gelmeyeceği ikilemiydi beni strese sokan... Aslında gelse de gelmese de bir şey değişmeyecekti, o evlilik teklifini aldığında nasılsa her şey resmileşmeyecek miydi? Ben sadece bütün yemek boyunca acı çekmek istemiyordum. Kendime sürekli buna alışmam gerektiğini söylesemde kalbim beni dinlemiyor, inatla onun için çarpmaya devam ediyordu.
Sonunda Arjin ve ailesinin evine vardığımda herkesin toplandığını belli eden neşeli sesler arka bahçeden dahi ulaşıyordu kulağıma. Derin bir nefes aldıktan sonra şen göstermeye uğraştığım gülümsemem ile bende bahçeye adımımı atmıştım. Yemeğe geleceğim gerçeğini bu saate kadar göz ardı ettiğimden Kadir amca ve ailesini görmeyi beklemiyordum. Zaten Can abiyi- Can'ı- da şehir dışında sanıyordum. Can'a hitap şeklimde sürekli bir tutarsızlık halindeydi... Henüz çok küçükken aramızdaki dört yaş ona çok büyük görünür ve kendisine ağabey dememizi isterdi, tabii ilerleyen yaşlarımızda da annem benden büyük olduğu ve ağabey demem konusunda ısrarcı olmuştu fakat birkaç yıldır da Can ısrarla ağabey olacak kadar farkımız olmadığını ve sadece Can dememi öğütlüyordu. Bende öyle yapmaya karar vermiştim.
Beni ilk fark eden de mutfaktan bahçeye tabakları taşımakla uğraşan Berrin abla olmuştu. Elindekileri masaya bırakır bırakmaz gelip hemen kollarıyla sarıvermişti beni.
"Ya ne kadar özledim haberin var mı ördeğim benim?" diye söyleniyordu.
"Bende çok özledim Berrin ablacım." Gerçekten de görüşmeyeli o kadar çok olmuş gibi hissediyordum ki, ben evden kaçıyordum ama Arjin'den kaçamıyordum anlaşılan. Berrin abladan sonra mangalın başında sohbete dalmış olan babamı, Erdal amcayı ve Kadir amcayı da selamlamıştım. Mutfakta salatayla uğraştıkları için annemleri daha görememiştim. Beyleri mangalla ve sohbetleri ile baş başa bıraktıktan sonra Berrin abla ile mutfağa geçmiştik.
Berfin yine telefonuna gömülmüş kim bilir hangi uygulamada geziniyordu... Burnunun ucunu hafifçe parmağımla ittirerek kafasını kaldırmış ve istediğim rahatsızlığı verdikten sonra bana delici bakışlarını atan kardeşime öpücük atmıştım, kardeş olmak böyleydi. Hele kız kardeş olmak daimi bir savaş halinin yansıması olsa da en çok ta onu seviyordum. Biz Berfinle didişirken annemler de beni fark etmişlerdi. Belgin teyze elindeki yağdanlığı hemen tezgaha bırakarak beni kucaklamıştı.
"Hoş geldin güzelim." derken yüzümü avuçlarının arasına almış o da beni ne kadar özlediğinden bahsediyordu.
"Sende, ben bile görmüyorum doğru düzgün. Gelmiyor ki mis gibi evimize cadı." diyerek sitemkar davranansa tabii ki annemdi. Onunla kucaklaştıktan sonra her zamanki ağırlığı ile beni bekleyen Müjgan teyze ile de hasret giderdikten sonra selamlaşma faslının bittiğine inanıyordum. Bir yandan da Arjin'i göremediğim için hala Güliz'in gelip gelmeyeceği konusunda korkularım vardı ama Berrin abla ile tezgaha yaslanmış ve nişanlısı ile beğendikleri düğün salonlarından bahsederken Can ve Arjin ellerinde poşetlerle içeriye girmişlerdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/58383011-288-k685321.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Liman Meyhanesi -askıda-
ChickLitBir gün evlenirsem isteyeceğim gelinliğin içinde iki ay sonra olacak düğün için provadaydı, hayır gelinlik pek sorun değildi de yıllardır aşık olduğum adamla evlenecek olmasına nasıl tepki vermeliydim bilemiyordum o zamanlar. Bu sebeple görümce rol...