-8-

293 23 7
                                    


Bu hafta bitmeden dedim ve geldim! Biliyorum çok kısa ama hiç yoktan iyidir değil mi?

Bir okuyun da akıl verin ne olacak bu Lavin'in hali...

Adeta ayaklarım yere değmiyordu mutluluktan. Berrin abla, annem Berfin, Belgin teyze hep beraber alışverişte ev mobilyaları bakıyor, çeyiz alışverişi yapıyorduk. Bebek beşiklerine gelince muzip gülüşmeler eşliğinde onlara da bir göz atıyor sonra devam ediyorduk. Herkes benim gibi mutluluk sarhoşuydu sanki. Ellerimiz kollarımız dolu da olsa bakmaya ve almaya devam etme niyetimiz bakiydi. Bir giyim mağazasına girince Belgin teyze dayanamayarak geceliklere, pijamalara yöneliyor. Hayli iddialı parçalar seçip yüzümü kızartıyor. 

"Gelinimize de tam olur, çok yakışır." diyor. Sesimi çıkarmıyorum. 

Sonra birden Arjin'in yanında buluveriyoruz kendimizi hepsi birbirinden çok yakışan tabiri caizse jilet gibi takımların birini giyip birini çıkarıyor. Damatlığını deniyor!

Gözlerimi ondan alamıyorum... Bakmaya doyamıyorum adeta. O kadar işliyor ki yüreğime... O da şikayetçi değil bu durumdan. Bakmamı istiyor, beğenmemi. Benim içinmiş gibi hepsi...

Her şey hazırmış gibi bir yandan da. Birazdan kendimizi düğünde bulacakmışız gibi hissediyorum. İçim kıpır kıpır! Herkes de benim gibi. Heyecan dorukta. Bunun nasıl olduğuna anlam veremesem de büyüyü bozmaktan korkuyor ve sesimi çıkaramıyorum. Hele Arjin bana öyle bakınca sorgulama yeteneğimi kaybediyorum zaten, boş veriyorum her bir şeyi. 

Sonra birden bir ürperti ile bolca müzik, bolca gürültü ve bolca ışık eşliğinde bir kır düğününde buluyorum kendimi. Aşırı rahatsız edici bir his peyda  oluyor içimde.  Sebebini anlayamıyorum. Herkes hala o tatlı heyecanını korurken ben huzursuz hissediyorum...

Arjin'i de bulamayınca daha bir boşluğa düşüyorum sanki. Sonra beliriyor ileride. Nikah masasında oturuyor. Seviniyorum koşarak yanına gitme dürtüme mani olamıyorum. Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum. Sonunda masaya vardığımda Arjin'in yanında Güliz'in oturduğunu görüyorum. Nikah memuru şahit olarak benim adımı anons ediyor! 

Resmen çığlık atarak uyandığım en güzel rüyamın böylece sonuna geliyorum. Sonunda adeta en büyük kabusumdan beter etkiliyor beni. Gerçekle hayali kısa bir an için karıştırıyorum. Sonra telefonum tekrar çalmaya başlıyor. 

Uzanıp telefonu aldığımda arayanın Sezen olduğunu fark ettim, bu saatte beni neden aradığını düşünmeme kalmadan ekrandaki saat zaten sabah olduğunu hatırlattı bana. 

Bir kez daha kapanmasına müsaade etmeden telefonu açtığımda Sezen yine cıvıl cıvıl sesi ile telefonun diğer ucundaydı.  Oysa benim dakikalar önce gördüğüm kabus yüzünden girdiğim şoktan haberi dahi yoktu...

"Günaydın bebeğim, hem-men uyanıyorsun ve Ere hocanın dersi iptal edişini bir kahvaltı ile taçlandırıyoruz! İtiraz da yok." diyordu telefonu açar açmaz.

"Ama be-" diye cılız bir itiraz sinyali vermemle telefonun diğer ucunda kıyameti koparmıştı. 

"Ben az önce ne dedim? İtiraz yok. Y-O-K."  diye kodlayışının ardından hız kesmeden devam etmişti. "Yüzünü gören cennetlik yahu, bu nedir? Geliyorsun dedim o kadar. Bu ne canım, şurada iki keyif yapacağız."

"Peki, peki. Ama daha şimdi uyandım haberin olsun." demiştim. Bunu bahane ederek aheste davranmayı ve son anda yanlarına uğrayıp bu işten sıyrılmayı planlıyordum. 

"Amaan bir şey olmaz, tam senin evden sahile inince bir kafe var ya, toplaşıp oraya geliyoruz kızlarla. Metroyla da okula geçeriz. Senin için beş dakikacık yol." demişti Sezen kurnazca...

Gerçekten de öyleydi. Herkesi toplayıp burnumun dibine kadar getirdğinie inanamasam da yapmıştı. Ve benim kaçacak yerim yoktu. 

Rüyamın etkisinden hala çıkamasam da Sezen sayesinde yataktan kalkıp hazırlanmak zorunda kalmıştım. Bütün vücudumun ağırlaştığını hissediyordum. İşin kötü yanı da rüyamın gerçek olması ihtimali epey bir yüksekti ve beni en çok yaralayan da buydu... Böyle mi olacaktı bundan sonra? Arjin ile evlendiğimiz, çocuklarımızın olduğu güzel tablolarla başlayan rüyalarım gerçek hayat duvarına toslayarak onun başkasına ait olduğu kabuslara mı dönüşecekti?

Ya da daha beteri gerçek hayatım tamamen böyle bir kabus olacaktı... Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum! Birini sevmenize nasıl engel olabilirdiniz ki? Benim yüreğim kendisini Arjin'e adamıştı... Elimde değildi... Bunu nasıl geri alabillirdim ki...

Bu düşüncelerle aynanın karşısına geçtiğimde kendimi hıçkırıklarla ağlarken bulmuştum. Gerçekten acınası haldeydim. Derdimi kimseye açamazdım çünkü Arjin'den başka çarem yoktu ve o benim yaram olarak kalmayı yeğliyordu...

Kendi acınası halime elimde olmadan ağlamaya devam ederken bir yandan da hazırlanmaya çabalıyordum. Ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı ama yine de Sezen nerede kaldığımı sorgulamadan önce kafeye varabilmeyi umut ediyordum.

Sabah sabah tüm yaşadıklarım yetmezmiş gibi telefonumun yanım sönen ışığı mesaj geldğini haber veriyordu. Açıp baktığımda gelen mesaj Arjin'dendi. ' Günaydın Prenses' yazıyordu... Acaba böyle mesajları Güliz'e de atıyor muydu? Ya da ikimize de aynı mesajı mı atıyordu mesela? Öyleyse bunu neden yapıyordu! Kafamdaki bu sorularla delirmek üzereyken bu seferde gülmeye başlamıştım. Bugün hiç iyiye gitmiyordum...

Arjin günaydın mesajı atacak biri değildi, hep böyle dibe düştüğüm anlarda hissetmiş gibi bir yerlerden kendini bana göstermeyi iyi beceriyordu ama ne yazık ki  attığı mesaj bile acı veriyordu bugün bana... Onun başkası ile evleneceği düşüncesi beni alt üst ediyordu öğrendiğimden beri. 

Ve bu kişinin neden Güliz olduğu da aklımdaki en büyük soru işaretlerinden biriydi, neyi doğru yapmıştı acaba? Arjin'in sürekli başka kızlarla görüştüğü, bazılarının artık benim bile adlarını karıştıracağım raddeye geldiğimiz zamanlarda hep böyle süreceğini sanmıştım. Hep etrafında kızlar olacak, hep ona kıskanarak bakacağım ama akşam olduğunda; kızlar gittiğinde yine en yakınında ben kalacağım sanmıştım. Sonra Güliz girmişti hayatına ve gitmek bilmiyordu. Onu ölesiye kıskandığımı inkar edemezdim. Ama onun bile hiçbir suçu yoktu ki. Korkak ve çaresiz olan bendim, beni hiçbir zaman görmeyecek olan da Arjin...

Sabah sabah tüm bu umutsuzluğum ve hüznümü omuzlarıma yükleyerek evden çıkabilmiştim sonunda. Sanırım böyle yaşayacak ve yaşlanacaktım. Kırgın, umutsuz ve çaresiz bir aşık...

Kızların yanına yaklaştığımda 'neyin var?' sorularına maruz kalmamak için kötü görünmemeye çalışıyordum ama ne kadar başarılı olabildiğim konusunda biraz tereddütlüydüm. Yine de kafeye vardığımda neyse ki kalabalıktan araya kaynamayı başarabilmiştim. Sezen boynuma atlayıp yine de geç kaldığım konusunda hayıflandıktan sonra beni azad etmişti çok şükür ki. 

Oturduğumuz masa o kadar kalabalıktı ki Sezen adeta bölümdeki bütün kızları toplayıp bu kafeye doluşturmuştu. Onun bu organizasyon yeteneğine hayran kalmıştım. Ve azıcık da olsa kafamı dağıtmama imkan veriği için ona minnettardım. Uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarımla bile görüşme fırsatı bulmuştum. Yeniden birazcık da olsa normal hissetmeyi başarabilmek iyi gelmişti. Hele de bu sabaha nasıl başladığımı düşününce mucize gibiydi. 

Kendimle ya da duygularımla nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyordum ama bir şekilde alışmalıydım ya da uzaklaşmalı... Kabullenmekse çok acı vericiydi ve aşk gibi harkulade bir duygunun böyle acı veriyor olması çok zordu...







Liman Meyhanesi -askıda-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin