Dün gece Kaan'la olan konuşmamı bitirdikten sonra uykuya dalmıştım. Çok güzel bir uyku çekmiştim ama dün gece rüyamda annemi görmüştüm..
Bana, onu sevip sevmediğimi sormuştu. İstanbul'a taşındığımızdan bu yana hiç konuşmamıştık.
Buraya geldiğimden beri, ufakta olsa olaysız bir günüm yoktu.
Boşandıkları için annemi de babamı da bir türlü affedemiyordum. Babamı affedemememin nedeni belliydi.
Annemi istemeden de olsa aldatmıştı. Pişmandı. Görebiliyorum ama yine de bir yanım tam olarak affedemiyordu. Onunla konuşsam da, aramızı iyi tutsam da, bir yanım hep eksik.
Anneme ise neden bu kadar soğuk olduğumu ben bile tam olarak bilmiyorum.
Onun da beni çok sık aradığı söylenmezdi ama kendimi yine de ona karşı suçlu hissediyorum.
Yatakta doğruluktan sonra ayaklarımı aşağı sarkıtıp,indim. Banyoya girdim. Gece Kumsallarda kalmıştım. Mert ve Kumsalin hala uyuyor olduklarına adım kadar eminim. Normal olanı buydu çünkü saat sabahın 6 sıydı.
Bileğimdeki tokayla saçlarımı tepeden bir at kuyruğu yaptım. Yüzüme birkaç defa su çarptırktan sonra aynanın yan tarafında asılı duran havluyla yüzümü kuruladım.
Havluyu yüzümden uzaklaştırıp baktığımda, sırıtmaya başladım.
Hilal, - ona teyze diyemiyoruz çünkü hem Mert kızıyor başımızın etini yiyor hemde o daha çok genç- yine o çok tatlı pembiş havlularından kullanıyordu.
Kumsal ve benim aksime Mertin bu durumdan hoşlanmadığını biliyordum. Büyük ihtimal Mert'in odasında ki banyoda da bu havludan vardı. Buda demek oluyor ki Mert yine yüzünü kağıt havlularla kurulayacaktı.
Kağıt havlular yüzünde parçalanınca cok sinirleniyordu. Bir kere İzmirdeyken bu duruma şahit olmuştum. Ve Kumsalla birlikte gülüştüğümüz de Mert gün boyu Hilal'e söylenip durmuştu.
Elimde ki havluyu yerine astıktan sonra banyodan çıktım. Yatağın üstüne bağdaş kurarak oturdum.
Komidinin üstünde ki telefonumu alıp,direk rehbere girdim. Telefonumda önemli birşey olmadığı için şifre koymamıştım. Daha doğrusu, koyduğum şifreleri Mert sürekli deşifre ediyordu, bir süre sonra şifremi unutup, Mert'e yaptırdığım bile olmuştu.
Annemi 'prensesim'diye kaydetmiştim. Derin bir nefes alıp, 'ara'ya bastım.
Birkaç çalıştan sonra açtığında bugünün de işte sabahladigini anladım. Biz babamla buraya geldiğimizden beri, kendini işine adamıştı.
"Kızım... Merhaba. Nasılsın canım?" Uzun Bir süre sonra sesini duymak garip hissetmeme neden olsa da hemen cevap verdim.
"İyiyim anne. Seni çok seviyorum. Her ne olursa olsun bu degismeyecek."
Rüyanın etkisinden daha kurtulamamıştım. "Biliyorum kızım. Bende seni çok seviyorum. Seni uzun Bir süre arayamadım. Çalışıyorum, sen de biliyorsun. Bu yüzden senden özür diliyorum."
"Sorun değil anne. Benimde aramadığımı göz önünde bulundurursak özür dilemeni gerektirecek birşey yok."
"Eee oralar nasıl? Alışabildin mi?"
"Daha bir sıkıntı yaşamadım anne ama senin yokluğuna da daha alışamadım"diye yalan söyledim. Buraya geldiğimden beri yaşadıklarımı anneme anlatsam hemen babama dava açıp, beni yanına almak için elinden geleni yapardı. Zaten annemin avantajlı olmasına rağmen mahkeme kararını babama verdiği için ortada bir torpil olduğunu düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANKİ RÜYA
Teen Fictionİki farklı kutuptuk biz. Birimiz Kuzey, Birimiz Güney... Küçüklüğümüzden beri Fen Bilimleri dersin de hep ögrenirdik; zıt kutuplar birbirini çeker... Ne zaman bu karşımıza çıkar diye düşünürdük meğer o iki zıt kutup bizmişiz.. Aramızda her zaman...