38. BÖLÜM

138 6 0
                                    

****

DİLAY MAYIN

Acı dolu gözleriyle sarsıldım. O mutsuz olduğu an bende mutsuz oluyorum. Ve şimdi karşımda yıkılan Can'ı görüyordum. Sırf o üzülmesin diye sakladığım gerçekler bir bir yüzüne vurulmuştu. Sarsılan bedeni yorgun halde Eren'e döndü.

"Sen... Neden bana anlatmadın? Neden?"

Eren telaşla Can'a birkaç adım attı.

"Üzülme istedim. Zaten çok yaralıydın kardeşim. Bir de bunları duyup darma duman olmanı istemedim."

Can nefreti gözlerine, yüzünün her bir santimine doldururken "Herkes sussa da sen susmayacaktın Eren! Eğer benim kardeşimsen anlatacaktın!" diye haykırdı. Endişe ile Can'ın sol koluna iki elimle yapıştım.

"Can yapma!" dediğimde beni umursamayıp Eren'e öfkesini kustu.

"Anlatmalıydın. Bu sana hiç yakışmadı Eren! Hiç yakışmadı! Artık benim kardeşim değilsin! Artık Can SANCAK'ın kitabında Eren SANCAK yok! Yok! Yok!"

Can beni de orada öylece bırakıp bir hışımda salondan çıktı. Eren kendinde değildi.

"Abi?" dese de Can'ın boşluğuyla karşı karşıya kaldı. Onlar için çok üzülsem de daha fazla duramadım. Can'ın peşinden koştum.

"Can! Can!"

CAN SANCAK

Duyduklarım canımı yakıp geçen ateş gibi.

Yıllarca hayal ettiğim, duyduklarım onun mutlu bir hayat yaşamış olmasıyken, şimdi öğrendiğim gerçek yaralıyordu beni. Benim sevmelere bile doyamadığım kadın aylarca acı çekmişti. Ben o yaralanmasın, incinmesin diye ortadan kaybolurken, o yaralanmış, incinmişti. Bu nasıl bir kaderdi? Bu nasıl bir acıydı? Dışarı apar topar çıkınca bir kaldırıma çöküverdim. Nisan yağmuru yeryüzünü sırılsıklam etmişti. Bende ıslanıyordum. Gözyaşlarımı tutamıyordum.

İki elimle yüzümü kapadım. Hıçkırıklarıma boğuldum. Kalbimdeki sessiz çığlık kulaklarımı sağır ediyordu. Kaybolmuştum kendi acılarımda. Yüreğim alev alev yanarken duydum sevdiğim sesini.

"Can! Can neredesin?"

Beni arıyordu. Korku doluydu sesi. Biliyorum yine korkuyordu güzel gözlüm. Beni kaybetme fikri onu yakıp yıkıyordu. Gözyaşlarımı duran yağmurda hızla kurulayıp ayağa kalktım. Beni böyle yıkılmış görmemeliydi. Daha fazla canı yanmamalı. Üzülmemeli. Sağıma başımı çevirdiğimde arkası dönüktü. Yola adım atmış, etrafa bakıyordu. Beni görmüyordu gözleri. Hıçkırıklarının sesini ta buradan duyuyordum. Sonra da karanlığı aydınlatan bir ışığı fark ettim. O ışık delimi aydınlatıyordu. Dilay korku dolu gözleriyle karanlığın arasında beliren arabaya bakarken ona koştum. Sol kolundan tuttum son anda. Korku öylesine iliklerime kadar işlemişti ki, beynim donmuştu.

Onu bana çektim. Yüzünü göğsüme korku ile sakladığında sımsıkı sarıldım. Kumral  saçlarının kokusuna gömdüm yüzümü. Gözyaşlarımla da sessizce süsledim saçlarını.

"Korktum..." diye fısıldadım.

"Seni bir kez daha kaybetmekten ölesiye korktum."

Hissetmişti ağladığımı. Tedirgince başını kaldırmak istediğinde sol elimle başını tutup engel oldum.

"Kaldırma kafanı! Sakın beni böyle görme!"

Dilay sinirlenmişti.

"Saçmalama Can!" derken hızla başını kaldırıp nemli gözlerime baktı. Artık nasıl görünüyorsam, gözlerine koca bir acı oturdu. Biliyorum kıyamıyordu bana. İki eli ile gözyaşlarımı kurulamaya çalıştı. Defalarca da "Ağlama yıldızım. Sana ağlamak yakışmıyor. Ben senin hep gülümsemene, içimi ısıtmana alışkınım." dedi. O an daha çok anladım ona olan sonsuz aşkımı. Onsuz yaşamak cehennem ateşlerinin ortasında zincirli tutsak olmak gibiydi. Ruhum öfke doluyordu. Ona ulaşmak için zincirlerimi çekiyordum. Sonunda kırdım tüm zincirleri. Beni yakan kor ateşleri umursamadım. Koştum aşk kokan kadına. Sımsıkı sarıldım tüm benliğine. Anlaması zor gelen her şeyi sonunda anladım. Ve bu kez yemin ettim. Bir daha asla onu bırakmayacağım. Asla!

YILDIZIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin