~1~

51 2 0
                                    


Ekranda gördüğüm sonuçla bir kez daha çığlık atarken sevinçten havalara uçuyordum. Mutluluğum tarifsizdi. Tıp fakültesini kazanmıştım. Hayallerim gerçek oluyordu. Mutluluktan ağlama derecesine geldiğimde telefonumu elime aldım. Rüzgarı arayacaktım. Sevdiğim adamı...

Onun nereyi kazandığını merak ediyordum. Telefonun kilidini açtığımda gelen mesajla olduğum yerde dondum kaldım. Mesaj rüzgardandı.

Gönderen: Rüzgar

Bitti Gizem. Yapamıyorum daha fazla. Uzun ilişkiler bana göre değil. Zaten üniversite için yurt dışına gideceğim. Bunu daha fazla sürdüremeyiz. Ayrılmak istiyorum.

Bu yazdıklarından sonra onu kaç defa aradım hatırlamıyorum. Açmadı telefonları. Aşağıdan annem seslenince gözyaşlarımı sildim ve cevap verdim.
"Efendim anne?"
"Kızım sonuçlar açıklanmış. Baktın mı? Nereyi kazanmışsın?"
"Odama gelebilirsin anne."
Muhtemelen ağladığımı duymuştu ve beni merak etmişti. Odama gelebilmek için sebep arıyordu. Odamın kapısı tıklatıldığında kısık çıkan sesimle,
"Gel." diye seslendim. Annem odaya girip kızarmış gözlerimi görünce yüzünü buruşturup,
"Tatlım, ne oldu? Neyin var?" diye sordu.
"Anne ben çok kötüyüm." diyip gözyaşlarımı serbest bıraktığımda bana sıkıca sarıldı ve saçlarımı okşadı.
"Anlat bana tatlım."
"Anne Rüzgar beni terk etti." diyip daha fazla ağlamaya başladığımda derin bir nefes alıp,
"Geçecek canım. Hepsi geçecek." Diye beni teselli etti

Berbat hissediyordum. Hatta sonsuza kadar ağlamak istiyordum. Kolay mıydı bu kadar? 1 yılımızı bir mesajla bitirmek? Bize verdiği değer bu muydu? Kalbim paramparçaydı. Uzun bir süre toplayamayacaktım. Belki de hiç...

***

Gözlerimi araladım ve telefonuma uzanıp saate baktım. 10.22.
Normalde erken kalka bir insandım ama 3 gecedir neredeyse hiç uyumamıştım. Yataktan kalkıp tuvalete doğru ilerledim. Yüzümü yıkadım ve kafamı kaldırıp aynaya baktım. O aldığım mesajdan sonra çökmüştüm resmen. Göz altlarım sürekli kızarıktı. Sürekli ağlıyordum çünkü. 3 gündür ondan haber yoktu.
Ve 3 gündür ruh gibi dolaşıyordum etrafta. Ailemin bu halime üzüldüğünü fark ediyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Ben de üzülüyordum. Düşüncelerimden sıyrıldım ve odama doğru ilerledim.

Üstüme rastgele birşeyler giydikten sonra saçlarımı taradım. Uzun ve sarı saçlarım baya kötü görünüyordu. Tam odadan çıkmak üzereyken kitaplığımın rafında duran fotoğrafımıza takıldı gözüm. Yılbaşı gecesiydi. Birbirimize sarılmıştık ve kar yağıyordu. Yüzümde hüzünlü bir tebessüm belirdiğinde fotoğrafa çoktan dalıp anılarımızı düşünmeye başlamıştım. Beni düşüncelerimden ayıran şey annemin sesi oldu.
"Gizem tatlım hadi kahvaltıya gel."

Yavaş yavaş merdivenleri indiğimde isteksizce
"Günaydın" dedim.
Annem ve babam da bana karşılık verince yemeğimizi yedik.

Tabağımın yarısı bitmemişti. Ama kusacak gibi hissediyordum. Dışarı çıkıp hava almalıydım. Masadan birden kalkınca ikisinin de gözleri bana döndü. Babam,
"Nereye kızım? Daha tabağındakiler bitmedi." Diye sordu.
Durumumu biliyordu. Ve beni anlıyordu.
"Doydum baba. Midem bulanıyor. Dışarı çıkıp hava alsam iyi olacak sanırım."

Yukarı çıkıp yanıma biraz para ve telefonumu aldım. Dışarı çıktığımda sıcak havanın bana iyi gelmeyeceğini anlamam uzun sürmedi. Hava çok sıcaktı. Deniz kenarı biraz daha serindir diye düşünerek sahil yoluna doğru ilerledim. Kayalıklara oturdum ve gözümü ufuk çizgisine diktim.

Aklımdan çıkmıyordu. Ne attığı o son mesaj, ne de onun gülüşü aklımdan çıkmıyordu. Sesi kulaklarımda çınlıyor, gözleri gözlerimin önünden gitmiyordu. Artık sağlıklı düşünememeye başlamıştım. O hayatımda yoksa ben neden hayattaydım ki? Bir daha ona sarılamayacaksam, başımı boynuna gömüp onun kendine özgü kokusunu doya doya içime çekemeyeceksem, gözlerim onun gözleriyle buluşmayacaksa bir daha, bana beni sevdiğini söylemeyecekse, beni sevmeyecekse ne anlamı vardı ki yaşamanın?

Bir hışımla eve geldiğimde beynim uyuşmuştu resmen. Delirmiş gibiydim. Kendimi odaya kilitleyip ne var ne yoksa her şeyi fırlatmaya başlamıştım. Gözüm yere saçılmış cam kırıklarına takıldı. Keskin görünen bir tanesinş alıp koluma boylu boyunca bir çizik attım. Eğer fizikel olarak acı çekersem, yüreğimdeki sızının dineceğini düşünüyordum. O acı bana yetmeyince bir tane daha çizik attım. Sonra bir tane daha, ve bir tane daha...

Gözümden yaşlar sel misali dökülürken kapıdan annem ve babamın bağırışlarını duyuyordum. Kapıyı açmamı söylüyorlardı.
Umursamadım.

Aklıma deniz kenarında düşündüğüm konu geldi. Yaşamamalıydım ben. Evet. Ne yapacaktım ki Rüzgarsız. Sessizliğimi korurken keskin bir cam parçası daha alıp bileğimin üstüne götürdüm.
"Elveda Rüzgar."
İyice bastırdım ve atardamarımı kestim. Cidden acıtmıştı. Ama sanki vücudum uyuşmuş gibi, hissetmiyordum. Birkaç derin kesikdaha attıktan sonra kendimi yere bıraktım. Ve bu kesiklerin işe yaramasını bekledim.

***

Gözlerimi açtığımda annem ve babam başımdaydı. Sol kolumda berbat bir sızı vardı. Kafamı sola doğru çevirdiğimde gördüğüm serum ile hastanede olduğumu anladım. Sonra her şey yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. İntihar etmiştim. Annem gözyaşları arasında sadece şunları söyleyebildi

"Şükürler olsun. Çok korktum. Ya sana bir şey olsaydı?"

Multi Gizem...

Bir Varmış Bir YokmuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin