~4~

23 1 0
                                    

Kapıdan giren Burak'ı görmemizle ikimizin de gözü kapıya döndü. Yanlış anlayacaktı. Kaşları havaya kalktı. Gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Histerik bir şekilde güldü. Sonra dudaklarını birbirine bastırıp kafasını iki yana salladı. Sonra yataktan kalktım. Benim kalkmamla o da arkasını dönüp çıktı odadan. Hızlı yürüyordu. Yetişmek zordu. Hastaneden dışarı çıktı ve arabasına bindi. O hızla ben de ön koltuğa yerleştim.

"İn arabadan!" Sesi sert ve soğuktu. Ama tamamen yanlış anlamıştı.
"Burak bi dinle..." Sesim yalvarır gibi çıkmıştı. Ağlamamak için tutuyordum kendimi.
"Neyi dinleyeceğim? Beni nasıl aldattığını mı? İlk fırsatta başka birinin yanına gitmişsin. Söylesene, kimdi o?" Ağır konuşmuştu. Ben onu aldatmamıştım. Kendimi ifade edemiyordum.
"Burak" lafımı kesmişti. Konuşmama izin vermiyordu. Dolan gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü.

Kim demiş erkekler ağlamaz diye. Ağlarlar. Kanıtı karşımdaydı. Onu aldattığımı düşünüyordu. Canı yanıyordu. Ama onu böyle görmek benim canımı da yakıyordu.

"Ben oraya neden gelmiştim biliyor musun?" Bilmiyordum. Cevap veremedim. Histerik bir şekilde güldü.
"Senden özür dilemek için... Ben senden özür dilemeye geliyorum. Ama sen yokluğumu fırsat bilip başkasına gidiyorsun Gizem!"

Benden özür dilemeye gelmişti ve yanlış anlamıştı. Gözünden akan her bir damla içimi tuzla buz ediyordu.
"Burak o benim arkadaşımdı. Çok yakın arkadaşım..." Yalan söylemiştim. Ama başka çarem yoktu. Eğer doğruyu söylersem rüzgarla kavga edebilirdi. İkisi de zarar görürdü. Ayrıca onunla görüştüğüm için yine ben suçlu olurdum.

"Ne?" Şaşırmıştı bu söylediğime.
"Arkadaşımdı, ben seninle kavga edince moralim bozuldu. Onu aradım. O da trafik kazası geçirmiş bugün. Ufak bişeymiş. Bizim hastanedeymiş. Ben de onun yanına gittim." Bir anda aklıma gelenleri sıralamıştım. Bu kadar rahat yalan söyleyebilmek sinirimi bozmuştu.

Burak pişman gibiydi. Gözlerini yere sabitlemişti. Ona yalan söylemek, gerçekleri ondan saklamak içimi sızlatıyordu. Sırf o pişman oldu, mahçup oldu diye ağlayabilirdim şuracıkta. Daha fazla kendini kötü hissetmesine izin vermeden onun boynuna doladım kollarımı. O da bunu bekliyormuş gibi, bir an bile tereddüt etmeden kollarıyla sardı beni.

O anın huzuru tarifsizdi. Ama bir yandan da huzursuzluk vardı. Kaygı vücudumu ele geçirip beynimi işgal ediyordu. Ben sevdiğim adama yalan söylüyordum.

"Gidip bir özür dileyeyim bari, ayıp oldu ona da." Sessizlik bozulmuştu. Aynı zamanda burağın söylediğine şaşırmıştım. "Kimden?"
"Kimden olacak, o arkadaşından." Şimdi anlaşılmıştı. Ama olmazdı. Eğer onun Rüzgar olduğunu öğrenirse kıyamet kopardı.
"Olmaz!" Şaşırmıştı. Gözleri anlamazca baktı bana.
"Neden?" Ne cevap verecektim şimdi. O benim eski sevgilim mi diyecektim. Yalan söylemek beni kahrediyordu fakat söylemek zorundaydım. Başka çarem yoktu.

"O yorgundur şimdi. Ben ona daha sonra izah ederim. Sen boşver bunları. Aramız düzeldi ya. Başka hiçbir şey önemli değil." Gülümsedi...
Onun bu gülümsemesi bile bir ömre bedeldi. Ona sarılıp kokusunu içime çektim. Buram buram aşk kokuyordu. Gözlerle görünmez aşk. Hissedilir. Ve ben şuan bu hissi dibine kadar yaşıyorum.

                    

                                 * * *

Sabah gözlerimi açtığımda karşımda muhteşem bir manzara vardı. Burak bebek gibi uyuyordu. Yüzünü en ince detayına kadar inceledim. Saçlarını okşadım. Saçları çok uzamıştı fakat kestirmek istemiyordu.

Erken çıkmak zorundaydım. Rüzgar taburcu olacaktı ve onunla ilgilenmem gerekiyordu. Mecburen Burak ile ilgilenmeyi bırakıp yataktan kalktım. Yüzümü yıkayıp dinçleşmeye çalıştım. Üstümü giyinecektim ve hava çok soğuktu. Düz bir kot giyip üstüme de kalın bir kazak giydim. Saçlarımı hızlıca düzleştirip hafif bir makyaj yaptım. Üzerime kaşe montumu alıp, kalın topuklu botlarımı giydim. Boyum uzundu. Topukluya ihtiyacım yoktu ama seviyordum topuklu ayakkabıları.

Bir Varmış Bir YokmuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin