~5~

18 1 0
                                    

2 ay... Tam iki ay geçmişti Burak'ın ölümünden. Ruh gibiydim her gün. Sadece bebeğime tutunabiliyordum. Ve bir de Rüzgar'a... Rüzgarım'a... Nasıl mı Rüzgarım oldu? Anlatayım.

Burak'ın ölümden ancak birkaç gün sonra kendimi toparlayıp evimize gidebilmiştim. Eve gittiğimde yatağın üstünde bir kağıt buldum. Kağıtta şunlar yazıyordu...

Gizem, lafı dolandırmayacağım. Ben gidiyorum. Çünkü, son 3 aydır bir terslik var. Sen de fark etmiyor musun. Hani senin arkadaşım dediğin adam var ya, trafik kazası geçiren. O senin arkadaşın değildi. O, lisedeki aşkın Rüzgardı. Çok belliydi Gizem. Bu son 3 ayda iyice gözlemledim seni. Sen bana onu unuttuğunu söyledin ama yanılıyorsun. Sen sadece o aşkın üstünü örttün. O geri geldi. Ufacık bir rüzgar esti ve örtü açıldı. Hem ilk aşklar unutulmazmış. Sen hâlâ onu seviyorsun Gizem. Aşkına sahip çık. Ve şunu da unutma, seni seviyorum...

                                                    -Burak

İlk başlarda kabul etmek istemedim. Ama sonraları gerçeği kabullendim. Ben Rüzgar'ı seviyordum. İlk başlarda çok korkmuştum bebeğim babasız büyüyecek diye. Fakat korkularım yersiz çıktı. Rüzgar babası ölen bebeğime baba olmak istedi. Evet. Bebeğim onu baba olarak bilecekti. Zamanı gelince de gerçeği anlatacaktık. Ve evet, yarın evleniyorduk Rüzgarla. İlk başlarda Burak'a ihanet ediyormuş gibi hissetsem de sonradan onun da bunu isteyeceğini kabullendim.

"Aşkım hazır mısın?" Diye içeriden seslendi Rüzgar. Montumu giydikten sonra aşağı, onun yanına, indim. Bugün bebeğin cinsiyetini öğrenecektik. Kalbim deli gibi çarpıyordu.

Rüzgar arabanın sürücü koltuğuna geçti. Ben ise hemen yanına oturdum. Ben arabada olduğum için eskiden sürdüğü gibi dikkatsiz sürmüyordu arabayı. Daha yavaştı. Arada bir de beni gözleriyle kontrol etmeyi unutmuyordu.

Hastaneye geldiğimizde heyecendan kalbim duracak gibi hissediyordum.
Doktor son kez ekrana baktı ve gülümsedi. "Oğlunuz olacak." Dedi. Mutluluktan ne yapacağımı şaşırmıştım. Mutluluk gözyaşları yavaş yavaş akarken gözlerimden, ellerimi karnıma koydum ve "oğlum." Dedim. Çok güzel bir histi. İçimden tekrarladım. Oğlum...

Doktorun odasından çıktığımız anda Rüzgar bana sarıldı.
"Gizem"
"Efendim?" Diye karşılık verdim ağlamamı durduramazken. Yavaşça kollarını ayırdı ve nazikçe gözyaşlarımı sildi.
"Oğlumuz ve sen, benim için her şeyden önemlisiniz tamam mı?"
Kafamı sallamakla yetindim.

Arabaya bindiğimizde ağlamam kesilmişti. Kemerimi taktım ve yola çıktık. Yol bitmek bilmiyordu. Hava da bozmuştu. Sanki yağmur yağacak gibiydi. Rüzgar sanki bir şeyler anlamaya çalışıyormuş gibi gözünü dikiz aynasına dikmişti. "Rüzgar?" Diye sorarcasına seslendim ona. Sıkıntılı bir nefes verdi.
"Gizem korkma ama, sanırım takip ediliyoruz." Dedi. Hızla kafamı arkaya çevirdim ve hemen arkamızdan gelen siyah lüks otomobile baktım.
"Emin misin?" Diye sordum. Kafasını salladı. İşte o anda güçlü bir silah sesi duyuldu. Hemen ardından ise cam kırılma sesi. Kalbim deli gibi çarparken Rüzgar,
"Gizem aşağı eğil ve kafanı çıkarma!" Diye bağırdı. İstemsizce ellerim karnıma gitti ve aşağı eğildim. Ard arda silah sesleri gelirken Rüzgar gaza yüklendi. Ben bir yandan ağlıyor bir yandan da bebeğime bir şey olmaması için dua ediyordum. Birkaç dakikalık kovalamaca sonucu Rüzgar, keskin bir dönüş yaptı ve izimizi kaybettiler.

Ben ağlamaya devam ederken Rüzgar direksiyonu sıkıyordu. Gözlerini ileriye kenetlemişti.
"Bu sefer çok ileri gittin baba..." Diye mırıldandı.

Bir Varmış Bir YokmuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin