~3~

28 2 0
                                    


Kafeteryada oturmuş Defne ile muhabbet ederken bir yandan da kahvelerimizi yudumluyorduk. İlk defa acil bu kadar sakindi. Tam 6 aydır asistanlıktaydım ve her nöbetimde yorgunluk bir karabulut gibi çöküyordu. Bugün farklıydı. Burakla aynı hastanede çalışmıyorduk. Birbirimizi çok az görüyorduk ve onu ciddi anlamda çok özlüyordum.

"Fırtına öncesi sessizlik bu." Diye bir fikir ortaya attı defne. Ve devam ettirdi.
"Çok büyük bir vaka gelecek bence"
"Olabilir." Diye kısaca cevapladım onu. Birden aynı anda çağrı aletlerimizin yanmasıyla birbirimize baktık. Bu kız medyum falan mıydı?

Acile doğru koşarken aklımdan bin türlü vaka senaryosu geçiyordu. Basit bir tramva olabilirdi ya da bir tür nöbet, veya trafik kazası...

Bir tane uzman doktor, ben, Defne ve birkaç asistan daha vardı. Ambulans kapıya yanaştı. Kapılar açıldı ve paramedikler hastayı sedyeyle birlikte ambulanstan indirdiler. Uzman doktor hastanın durumunu sordu.

"Trafik kazası. Nabız normal. Sağ kolunda birkaç kırık var. Alnında derin bir yara var. Ciddi bir tramva olabilir." Diye cevapladı paramediklerden biri. Uzman doktor bana döndü.
"Gizem hastanın damaryolu açılsın ve hemen bir BT istiyorum."
"Peki hocam." Diye onayladım onu.

Hastayı sedye ile tomografiye götürecekken sedyede yatan kişinin yüzünü görmem ile olduğum yere çakıldım. Oydu. Tam 6 yıl sonra karşıma çıkmıştı. Çok değişmemişti. Sadece biraz sakal bırakmıştı. Çok hafif. Bir de, yüzü kan içindeydi...

"Hadi, hadi, hadi!" Diye hocanın beni uyarmasıyla kendime geldim. Paramedikle birlikte Rüzgar'ı tomografiye aldık.

Sonuçlar çıktığında hoca,
"Kafa tramvası var. Hemen ameliyata almamız lazım." Dedi. Duyduklarımla gözlerim dolarken ne yapacağımı şaşırdım. Eğer ameliyata girersem yanlış bir şey yapabilirdim.

"Hadi gizem. Sen de ameliyata gireceksin"
"Hocam ben girmesem?"
"Neden?" Diye cevapladı beni.
"Hocam ben kendimi pek iyi hissetmiyorum."
"Tamam. Sen dinlen biraz. Birkaç saat acile inme."

Kafamla onu onaylayıp ameliyathanenin önünde oturmaya başladım. Bunca yıl sonra karşıma çıkmıştı. Ama ben onun kahve gözlerini görememiştim. Ölebilirdi. Bana her ne yaşatmış olursa olsun, bir zamanlar sevmiştim onu. Ölmemeliydi.

Kalbimin ağrıdığını hissediyordum. Defne haklı çıkmıştı. Bu fırtına öncesi sessizlikti. Kasırga gelmiş kalbimi, beynimi darmaduman etmişti.

Gözlerim yanmaya başladığında daha fazla dayanamadım ve birkaç hıçkırık eşliğinde gözyaşlarımı serbest bıraktım. Titrek bir nefes aldım. O sırada telefonum çaldı. Kimin aradığına baktım. Burak arıyordu. Ona Rüzgar'ın burda olduğunu söyleyemezdim. Onu görmemi istemezdi. Ağladığım belli olmasın diye derin bir nefes aldım ve boğazımı temizledim.
"Efendim Burak?"
"Aşkım bugün nöbetin yoktu senin. Akşam bana gelsene bayadır görüşemedik."
"Burak galiba yanlış hatırlıyorsun. Bugün nöbetim var benim. Sonra gelirim." Diye yalan söyledim ona. Sesim de titremişti. Bir terslik olduğunu anlamamasını umdum.
"Aşkım neyin var senin?"
"Bişeyim yok." O sırada doktorun ameliyathaneden çıktığını görmemle kalbim yerinden çıkacak gibi oldu.
"Burak acilden çağırıyorlar beni. Gitmem lazım." Diyip telefonu kapattım ve Alp hocanın yanına gitim.

"Hocam ameliyat nasıl geçti?"
"İyi geçti Gizem. İyi geçti ama bundan sonrası onda. Güçlü biri. Ama uyanması gerek biliyorsun." Dedi. Uyanması lazımdı. Hem ben onu bulmuştum. Daha 6 yıl öncesinin hesabını soracaktım.
"Onu görebilir miyim?"
"Gizem sadece 5 dakika. Fazla yorma." Hızlıca kafamı sallayıp yoğun bakıma doğru gittim. Kıyafetleri giydim, maskeyi taktım ve derin bir nefes alıp içeri adım attım.

Bir Varmış Bir YokmuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin