Bugün ki derslerim az olduğu için okuldan daha erken çıkmıştım. Yavaş adımlarla, her zaman olduğu gibi taksi duraklarına doğru yürümeye başlamıştım. Şimdi bara daha erken gitsem Jimin'in gönlünü alabilir miydim?Evet! Daha erken gidip, onun gönlünü alabilirdim. Hızla herhangi bir taksiye binerek, adresi verdim. Çoğu zaman yaşlı adamların taksilerin binmeyi uygun görüyordum.
Her zaman annem, bunları anlatmıştı. Herkesin anneleri böyle şeyler anlatırdı galiba? Ah... Aklıma ailem geldi. Şuanda kalbimde bir boşluk olmuştu. Fark ettim ki onları çok özlemiştim.
O yaramaz ufaklığı bile!
Cebimden çıkardığım telefon ile annemi aramıştım. Telefon bir kaç kez çalmış ve telefonda bir ses duyulmuştu. Kardeşimin ince sesini duyduğumda kocaman bir şekilde gülümsemiştim. Ne kadar da yaramaz olursa olsun onu seviyordum.
"Noona?" (Y/N: Abla mı yazsam yoksa noona mı yazsam bilemedim :/)
"MinHo?" Bir ses vermesini bekledim bir süre. Merakla sordu yeniden.
"Alo? Kapattın mı?" Gülümsedim.
"Hayır, kapatmadım, buradayım. Sen ne yapıyorsun?" Telefonun ucundan onun güzel kahkahası duyuldu. Onunla beraber gülümsemem daha fazla büyümüştü.
"Annemin haberi olmadan onun teləfonunu aldım. Oyun oynuyordum." Başını olumsuz vaka anlamında salladım. Cidden hiç akıllanmayacaktı.
"Pekâlâ, sen oyununu oyna. Sonra yeniden annemi ararım ben." Bana bir görüşürüz demeden yüzüme kapatmıştı telefonu. Aish! Cidden şu çocuk!
Taksi durduğunda parayı uzatarak, arabadan inmiştim. Zaten elimde tuttuğum telefon sayesinde saate bakmıştım. Daha bir saat sonra gelecekti herkes.
Hatta kapının önünde korumalar bile yoktu. Büyük kapıyı zorda olsa açmış ve içeriğe girmiştim. İnsanların dans ettiği piste rahat bir şekilde geçerek, soyunma odasına doğru gitmiştim.
Çıkardığım giysileri de yeniden siyah sırt çantamı tepmiştim. Saçlarımı her zamanki gibi yukarıdan dağınık bir topuz yapmış ve o odadan çıkmıştım.
Rahat bir şekilde tezgahın arkasına geçtim. Elime aldığım beyaz bez parçasıyla bardakları siliyordum. Bir kaç dakika sonra içeriğe bir kaç adam gelmişti. Bunların ne kadar önemli adamlar olduğunu, giydiği takım elbiseler den anlabilirdiniz.
Bir yaşlı adam önde olmak bir şekilde yürüyor ve her halinden belli olan korumaları arkasından yürüyordu. Etrafa bakmayarak, üst katta çıkmışlar ve onun oturduğu yere oturmuştu. Yanında ki korumalar, yan tarafa çekilmişlerdir.
Bir kaç dakika sonra o yaşlı adamın yanına, o gelmişti. Tabii onun yanında da bir kaç adam gelmişti. Onların arasında Jimin'de vardı.
Koltuktan kalkarak el sıkışmışlardı, teker teker. Koltuğa oturarak bir şeyler konuşmaya başlamışlardı.
Bir kaç dakika böyle geçtikten sonra yaşlı adam bir şey demişti. Jimin, yerinden kalkarak buraya doğru gelmeye başlamıştı. Tezgaha geldiğinde gülümsemişti.
"İyi ki buradasın SeoHyun! Beş bardak ile bir viski getir!" Kaşlarını çattım ben garson değildim!
"Ben garson değilim, Jimin. Ben barmenim!" Jimin bana yaklaştı.
"Lütfen, şuanda sana ihtiyacım var. Söz sana daha fazla para veririm sadece getir su içkileri!"
"Peki." Tezgahın üzerinde duran elini tutarak, teşekkür etmişti. Yanımdan gittiğinde.
Viski ve beş bardak ile üst katta doğru yürüyordum. Cidden...
Masaya geldiğimde, gözlerim istemsizce ona bakmıştı. Tanrım... Cidden çok Yakışıklıydı!
Beş bardak ile içkiyi masanın ortasına koymuştum. Ben geldiğimde herkes susmuştu. "Jeon JungKook! Garsonlarınızın bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum!"
Çatık kaşlarım ile yaşlı adama bakıyordum. Hadi ama büyükbabamın yaşında bir adam bana sullanıyordu! "Bir akşam için kaç para alıyorsun Jungkook?" Demiş ve benim bileğimden tutarak kucağına çekmişti. Cidden bu iğrenç bir şeydi!
Hızla adamın kucağından kalkmış ve elimde ki, buraya gelene katar bardakları ve içkiyi taşıdığım şey ile onun kafasına geçirdim. (Y/N: ehehe adını bilmiyorum)
"Yaşından başından utan be adam!" Diyerek yine kafasına vurmuştum. Yaşlı adamın korumaları harekete geçecekken, Jungkook konuştu.
"Jimin, kızı ayır." Sesi... Çok güzeldi.
Jimin beni koltuk altlarımdan tutarak ayırmaya çalışıyordu. Şimdi ise adama tekme savuruyor ve son olarakta elimde tuttuğum şeyi kafasına fırlatmıştım.
"Taehyung, gülmeyi kes."
Jimin beni omzuna atarak, bir odaya götürmeye başlamıştı.
BÖLÜM SONU.Kim TaeHyung - Jeon Jungkook'un sağ kolu, Jimin ile dostturlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BTS || THE BOSS
FanfictionJeon JungKook, sırtını koltuğa yaslayarak bütün yakışıklılığı ile duruyordu. Beyaz gömleğinin birkaç düğmesini açarak, kızları delirtiyordu. SeoHyun, bütün hayranlığı ile patronunu izliyordu. _ BxG [ Ana karakter JungKook'tur. ] _ @saricorap| Tüm ha...