İyi okumalar!
Sonunda kendimi odadan dışarıya atabilmiştim. Az önce ne yapmıştım? Öpmüştüm onu. Buna inanamıyordum! Dudaklarımız birbirine değmişti. İçkinin tadı dudaklarımdaydı. Kalbim, durmaksızın atıyordu. Kalbim, Göğüs kafesimi zorluyor, hapsedildiği yerden çökmek istiyordu. Heyecandan titremeye başlamıştım. Soğukta birkaç saat çıplak durmuş gibi titriyordum. Oysaki, barın içi soğuk değil, aksine sıcaktı. Unuttuğum, artık ona karşı herhangi bir duygu hissetmediğimi düşündüğüm adamı öptüm. Ve yanıldığımı anladım. Onu unutamamıştım.
Hızla aşağı kata indim. MiHi tezgahın arkasında duruyor ve bana bakıyordu. "Bardaklar nerede?" Unutmuştum ve aceleyle çıkarken pek umurumda olmamıştı. "Orada bardaklar yoktu," demiştim ona bakarken. "Hadi gidelim artık. Acele et!" Kendim odaya giderken, sesimi duyması için yükseltmiştim.
-
İkimiz bardan çıkmıştık. Saat artık geç olduğu için ikimizde iki ayrı taksi çevirmiştik. Şu anda taksinin arka koltuğunda oturarak, camdan dışarıya bakıyor ve düşünüyordum.Mayışmış yüzü, hızla geçtiğimiz karanlık yerlerde beliriyordu. Gözler yarı acıktı, uykusu vardı sanki. Dudakları olduğundan daha kırmızıydı bu sefer. Yeni yeni renk vermeye başlayan Çilek rengindeki dudakları, kiraz rengine dönüşmüştü. Yanakları pembeleşmiş, al al olmuştu. Ortadan ikiye ayrılmış kömür karası saçları dümdüz bir şekilde alnına düşmüştü. Hafif aralık olan dudakları, elmas gibi parlayan beyaz dişlerini ele veriyordu. Çoğu zaman, rahatsız olduğunda gömleğinin ilk iki düğmesini açarak, köprücük kemiklerinin görünmesine ve nefes almasına izin veriyordu. Lakin bu sefer, bilmem kaç bardak içtiği için sıcaklık basmış ve ona bu sefer düğmelerinin yarısını açmasını sağlatmıştı. Göğüsü ve gözüken yarı karın kasları benimle dalga geçiyorlarmış gibi gülüyorlardı.
Derin bir nefes alarak, başımı fazla ilgi çekmeden sallamıştım, düşüncelerden uzaklaşmak için. Bir kaç dakika sonra taksiden çıkmış ve parasını ödeyerek eve doğru yürümeye başlamıştım. Kapıyı anahtar sayesinden açarak içeriğe girdim. Hiçbir yere bakmayarak odama doğru gittim ve kendimi gereksiz bir torbaymış gibi yatağa attım.
-
Sabah uyandığımda, bara gitmeme kararı almıştım. Artık bir korkak gibi davranmak istemediğim için onu öpmüştüm. Ama şimdi bunun arkasında duracak cesaretim yoktu. Korkak gibi saklanacaktım galiba. Orada kendinden emin bir şekilde bir adım atmıştım ve şu anda pişmandım. Onun yüzüne artık bakamazdım. Utangaçlığımdan bir daha asla yüzüne bakamayabilirdim. Umarım. Umarım, sarhoş olduğu için hayal olduğunu düşünür!
Ya gelir, beni neden öptün derse? Ne yapacaktım o zaman ben!? Ne yapacaksın? Sonuna kadar inkar edeceksin! Diyordum kendime.
Bir öpücük yüzünden delirmeye başlıyordum.
Yaptığım sandviçle koltuğa oturmuş ve televizyonu izlemeye başlamıştım. Bugün evde olacağım için günümü boşa harcamamak için Hoseok'u ziyaret edecektim. Sandviçten bir ısırık aldım ve ona mesaj yazmaya başladım.
"Umarım bugün boşsundur çünkü sana geleceğim. Boş olmasan da yine geleceğim. " sandviçinden ısırık almaya devam ederken mesaj sesi, televizyonun çıkardığı seste kaybolmuştu. Siyah ekranın aydınlanmasıyla gözlerimi telefonumu bulmuştu.
"Boşum. Geeeel 🤪"
Gülümsedim.
-
Hoseokun kapısının önünde duruyordum. Kapısını tıklatıyor, ayağımla tekmeliyor daha sonra kapısını elimle yumruklamaya başlıyordum. Ugh! Neden ilk çalışta açmıyordu ki? Bir tekme daha vururken, kapıyı sonunda açtığı için attığım tekme boşa gitmişti. Kaşlarımı çatmış, kirpiklerimin altından ona bakıyordum. "Bu kapıyı neden açmıyorsun!" Kapıyı sonuna kadar açarak girmemi bekliyordu. Yüzüne bakmaya devam ederken, gözlerini kaçırmıştı. "Üff hadi gir içeriğe!" Demişti, kolumdan tutarak beni içeriğe çekerken. Gözlerimi devirdim ve içeriğe girdim.
Arkamdan kapıyı kapatmıştı. Oturma odasına girerek koltuğa atmıştım kendimi. Televizyonu acıktı ve bir program izliyordu. "Ne içmek istersin?" Siye sormuştu mutfağa doğru giderken. Arkasından bağırmıştım. "Fark etmez!"
Ben televizyona bakarken bir kaç dakike geçmiş ve hoseok ellerinde iki bardakla gelmişti. Elindeki bir bardağı bana uzatmıştı, elinden alarak dudaklarıma doğru götürmüştüm. Bardağı bacaklarımın önünde bulunan masanın üzerine koydum. Ve Hoseok'un yüzüne baktım. Yaraları hala aynıydı. Kaşlarımı çattım. Bunu fark ederek beni omzumdan ittirmişti. "Bakma bana," başını eğdi. "Utanç verici." Kaşlarımı bu sefer kızdığım için çatmıştım. "Utanç verici olan şey ne?" Ben ona bakmaya devam ederken o basını kaldırmıştı ve televizyona doğru bakıyordu. "Neyse ya boşver şimdi bunu!" Demişti. Parmaklarım onun çenesini kıskaç gibi kavramış ve kendime döndürmüştüm. Parmaklarımdan biri dudağına değmiş olacakki, 'ah' gibi bir ses çıkarmıştı canının acıdığını göstermek için.
"Utanç verici olan şeyi söyle bana!" Çenesini parmaklarımdan kutlatmaya çalışmıştı ama bırakmamıştım. "Söyle!" Gözlerini devirdi ve elime vurarak yüzünü parmaklarımdan kurtarmıştı. "Dövülmek. Senin önünde dövülmek utanç vericiydi. " sinirden ona güldüm. Kaşlarını çatarak bana baktı. "Sen dövülmedin. " bana bakmaya devam ediyordu. "Benim sayemde sana vurdu Hoseok. Seni ondan ayırmaya çalışırken, bu sayede sana vurma fırsatı elde etmişti. Yani, utanmana gerek yok. Çünkü utanacak bir şey yok ortada!" Gözlerini devirdi yeniden ve beni kolumdan tutarak yanına çekmişti. "Boşver. " demişti bana sarılırken.
Böyle konuşmak onun hoşuna gitmediğinin farkındaydım. Bu yüzden üzerine gitmedim. Ona geri sarılırken telefonum çalmıştı. Ondan ayrıldım ve çalan telefonumu susturmak amaçlı açtım çünkü arayan kişi kayıtlı değildi. "Alo?" Demiştim.
BÖLÜM SONU.
Merhaba, nasılsınız? Yanlışlarım varsa görmezden gelin lütfen 🙏🏼😂Bu sefer oylar o kadar hızlı geçilmedi. Normalde buna üzülmem gerekiyordu ama işime gelmedi değil. Yetiştirmem gereken ödevler vardı ve oylar üç günde geçilseydi yeni bölüm için beklemeniz gerekecekti. Neden uzun bölüm yayınladığım da normalden daha az ilgi geliyor? Sizden yorum sınırı istemediğimin farkındayım ama az yorum yapıyorsunuz. Bu yüzden moralim düşüyor. Sizle konuşmak istiyorum. Yorumlarınızı okuyup, cevaplamak isterim ❤️
Bu bölüm için oy sınırı 130.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BTS || THE BOSS
FanfictionJeon JungKook, sırtını koltuğa yaslayarak bütün yakışıklılığı ile duruyordu. Beyaz gömleğinin birkaç düğmesini açarak, kızları delirtiyordu. SeoHyun, bütün hayranlığı ile patronunu izliyordu. _ BxG [ Ana karakter JungKook'tur. ] _ @saricorap| Tüm ha...