bölüm 9

12.2K 336 35
                                    

Öncekilere benzeyen açlıkla dolu bilmem kaçıncı gündü. Çok bitkindim. Sanki sessizlik bir canavar gibi Taha'yı, Aslı'yı, Ege'yi ve diğerlerini parçalara ayırıp usulca çekip gitmiş gibiydi. Odaklanamıyor, vücudumdaki su kaybı yüzünden hareket dahi edemiyordum. Onları merak ediyordum ama düşünmekten başka bir şey gelmiyordu elimden. Neredeler? Nasıllar? Yaşıyorlar mı?
Rutubetli duvara yaslanmış acıyan kemiklerimin sızısıyla oturuyordum. Dün gece neredeyse hiç uyuyamamış gecenin, o keskin soğukluğunu güneşe teslim etmesini izlemiştim. Ellerimi güçlükle birleştirip bacaklarımın arasına aldım. Sanırım sonbahar kışa dönmek üzereydi. Çünkü son birkaç gündür üşümediğim tek bir anı hatırlamıyordum. Gözlerimi odanın içindeki boşlukta gezdirip evi dinledim. Alt katta adım sesleri dolaşıyordu. Onlarda sanki benim gibi hiç istemedikleri bir şeyi yaşıyormuş gibi miskinlerdi. Umursamaz ya da buna alışmışlar gibi.
Sabahın bu saatleri açlığım kendini çok hissettirmiyordu ama birkaç saat sonra kramplar neredeyse ağlamama sebep olacak kadar can sıkıcı oluyordu. Birkaç gündür yemek yemediğim düşünürlerse yaşadığım acının gittikçe katlanması da beklediğim bir durumdu. O soğuk bayat ekmeklere bile hasret kalmış durumdaydım ve bu şekilde daha ne kadar dayanacağımı bilmiyordum.
Dışarıdan gelen yabancı bir ses dikkatimi çekti. Ormanın günlük cıvıltılarına benzemeyen tok bir sesti bu. Yerimden kalkıp pencereye yaklaştım. Camın buğusunu kurumuş elimle silip sesin kaynağına baktım. Kışa hazırlık yapıyor olmalıydılar. İçlerinden biri büyük bir baltayı öfkeyle sallayarak odun kırıyordu. Biraz daha dikkatli baktığımda bunun Gökhan olduğunu fark ettim. Üzerine kalın siyah bir kaban geçirip dışarı öfke kusmaya çıkmış gibi odunları nefretle ikiye ayırıyordu. Yorgun bakışlarla bir süre onu izledim. Sonra neredeyse yanındaki yığını bitirmek üzere olduğunu fark ettim. Vücudu ısındıkça nefesi daha fazla buharlaşmaya başlamış, saçları ve yüzü ter içinde kalmıştı. Bir ara belini rahatlamak için doğrulduğunda bakışlarını gördüm. Gerçekten çok sinirliydi ve durmak istemiyormuş gibi gözleri sıradaki odunu umutsuzca arıyordu. Bir odunu daha düzeltip baltayı olan gücüyle indirdi ama bu sefer hiç beklemediğim bir şey oldu. Odunu ıskaladığı için yere düştü ama nefes nefese kalmış bir vaziyette kalkıp tekrar denedi. Gücü tükenmişti ama o durmuyordu. Sıkışan baltayı geri çekerken bağırdı ve yarım bıraktığı işi tamamlayamadan dizlerinin üstüne yığıldı. Başı öne düşmüş baltayı iki eliyle sıkıcı tutuyordu. Elim ayağım buz kesmişti. Sanki biranda ayağa kalkıp tuttuğu o baltayla yanıma gelecekmiş gibi hissettim ama bir süre sonra bunun olmayacağını anladım. Şaşkınlıkla gözlerimi açıp bunun gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştım. Gerçekti, gerçekti ve o... O ağlıyordu. Omuzları sarsılıyor ve yalvarırcasına elindeki baltaya bakıyordu.
Bu anı küçük bir çocuğun alkolik babasını korku içinde izlemesi gibi izledim. Sanki bir katilin günlüğünü okuyor gibiydim ve bu olan bir masal kadar saçmaydı. Aslında tam olarak benim ne hissettiğim bir önemi yoktu ama onun için yeterince önemli olmalıydı ki kendini bu denli kaybetmişti, öyleki biranda yere yatıp cenin pozisyonu aldı. Ellerini terli saçlarına daldırıp çekiştirmeye başladı. Şok olmuştum. Beynim buna daha fazla şahit olmamam gerektiğini söylese de adımlarımı geri süremiyordum. Donmuştum ve duygusuz bakışlarla tecavüzcümün sinir krizini izliyordum. Kendini kaybetmişti ve deli gibi titriyordu. Aniden evin görmediğim kısmından diğerlerinden biri koşarak yanına geldi. Omuzlarından tutup onu sakinleştirmeye ve yerden kaldırmaya çalıştı. Bağırıyorlardı seslerini duyabiliyordum ama uğultulara bir ifade yükleyemiyordum. Sadece 'Git başımdan,' diye gürlediğini duydum. Fakat adam onu dinlemeyip tekrar yardım etmeye çalıştı bu sefer hızla yerden kalıp adama sert bir yumruk attı. Adam düştüğü yerde dehşet içinde birkaç saniye yüzüne baktı. Benim gibi korku içinde karşısında duran psikopatın gözlerinin içindeki kanlı resimleri anlamaya çalışarak izledi. Sanki onu ilk kez böyle görmüş gibi şaşkındı, ya da ondan ilk kez bu kadar çok korkmuştu. Oradan hemen gitmekten başka bir çaresinin olmadığını düşündüğüm sırada oda akıllılık edip yerden kalktı. Birkaç saniye daha yüzüne bakıp ondan yavaşça uzaklaştı.
Tekrar yalnız kaldığında nefes nefese ayakta dikiliyordu. Biraz önce adama vurmak için yumruk yaptığı eline bakarak yaptığına anlam vermeye çalışıyormuş gibi gözüküyordu. Garip bir hisle bir an onun gözlerinin içinden etrafı izliyormuş gibi oldum. Her yer kan kırmızısı; gözünü kan bürümüş. Bir şeyleri yok etme dürtüsü içinde ve öfkesini kontrol edebilmek için yumruğunu damarlarını çatlatırcasına sıkıyor. İçine sığmayan, dizginleyemedi bir açlığı varmış gibi. Yok olma noktasına doğru duyulan büyük bir özlem içinde.

FİLİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin