bölüm 3.

23.7K 451 46
                                    

Cehenneme uyanıyordum. Beynimdeki sis tabakası dağılıyor, acıyı her yerde hissedebiliyordum. Bayılmama ve ayılmam sebep olan tekşey damarlarımda dolaşan cam kırıklarıydı. Göz kapaklarımı açmak için kendimi zorladım. Odanın ışığı bulanık bir şablonun içindeymiş gibi tepemde yanıyordu. Işığı kaybetmek istemiyordum o yüzden güçlü olmaya çalışıp derin bir nefes aldım. Başım çatlayacakmış gibi ağrıyordu ve ağzımın içi tatsız bir kurulukla uyuşmuştu. Bir süre sonra, tepemde atlıkarınca gibi dönen oda buna bir son verdiğinde güçsüz ışığı net bir şekilde seçebildim. Her şeyin bir rüya olduğunu zannetmiştim ama gözlerimi doğruların tam ortasına açmıştım.
Yaşadıklarım aklıma geldiğinde ölmemiş olmama şaşırarak bedenimde kırılan bir kemiğin olup olmadığını anlamaya çalıştım. Muhtemelen birkaç kaburgam artık benden bağımsız bir yapıya sahip olabilirdi. Zihnim berraklaştıkça mide bulantım gittikçe arttı. Kusmak zorunda kalırsam, sırt üstü yatmamalıyım diye düşündüm ve kontrolsüzce doğrulmaya çalıştım. Fakat keskin bir acı neredeyse çığlık atmama sebep olacaktı. Donup kaldım ve acı ile inleyip şimdilik doğrulma fikrini yok saydım.
Bir süre sonra kısık bir öksürme sesi duydum. Elbette baygınken bile yalnız bırakılmamıştım. Şimdi doğrulmaktan başka bir seçeneğim yoktu, çünkü tehlike hemen yanı başımda dururken burada böylece yatamazdım. Soğuk beton zeminden gövdemi nasıl ayıracağımı düşünürken adam ıslık çalmaya başladı ve bu sayede odanın hangi köşesinden olduğunu anlayabildim. Bu ince ağır melodi zaten patlayacakmış gibi ağrıyan başıma biraz daha ağrı sapladı. Yüzümü buruşturup yutkundum ve daha fazlasının olmamasını dileyerek gözlerimi sıkıca yumdum.
Ses kesildi.
"Bende seni bekliyordum."
Konuşurken sesi kısık ve boğuktu. Sanki yapacağı vandallıklara daha fazla gerilim ve gizem katmak için bilerek böyle konuşuyordu. Titremem tekrar başladı.
"Canın çok yanıyor değil mi?"
Sesi çok yakındı, öyle ki gözlerim kapalı olmasına rağmen varlığının başucumda duran gölgesini hissedebiliyorum.
Gözlerimi biraz daha sıktım. Sanki tehlike göz kapaklarımı aşamazsa güvende olacaktım.
"Ama bu benim umurumda bile değil."
Canımın yanması mı? Evet, bunu görebiliyordum.
"Hadi aç gözlerini."
Hareketsiz kaldım ama titremek benim elimde değildi.
"Sana aç gözlerini dedim!" diye gürledi. Tamam, gözlerimi açabilirim çünkü onun daha fazla sinirlenmesini istemiyordum. Gözlerimi bahsettiğim cehenneme tekrar açtım. Onu tepemde simsiyah öfkeli bir suratla görünce karanlığın daha çok güvenli olduğunu düşünerek pişman oldum.
"Güzel. Beni dinlediğin sürece yaşayacağını şimdiden söylemek istiyorum küçük hanım."
Korku beni tekrar ele geçiriyordu, nefesim sıklaşmaya başladı.
"Beni rahat bırak!" diye bağırdım, fakat bu bağırmaktan çok çatallaşmış bir sesin giyindiği çaresiz bir fısıldamaydı. Sırıttı ve benimle alay edercesine başını sağa sola salladı. Onun bu görüntüsü zihnimdeki savaş sonunu andıran bulanıklığı yok etti, hissettiğim korku yüzünden bilincim iyice açıldı. Ardından ani bir sessizlik oluştu. Tam tepemde dikilmiş boşluğu izler gibi bana bakıyordu. Ne yapacağımı bilemeyerek adamın yüzüne bakakaldım. Korkunç bir resme baktığımı hissettim çünkü yüzünde göze ilk çarpan saldırgan ve parlak siyah gözleriydi. Eğer bakışlar insan öldürüyor olabilseydi şimdi odanın bir köşesinde, kafatasımda bir delikle öylece çürüyor olurdum. Gözlerimi kaçırıp tavana baktım ama bu onun radarında olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.
"Biraz önce bana emir verdin öylemi?"
Ne kadar geriden geldiğine şaşırarak tekrar ona baktım. O cümleyi kurmamın üstünden sanki yıllar geçmişti. Cevap vermemeyi tercih ettim. Çünkü görüntüsü çenemi kapamam için alenen mesaj veriyordu. Yalnız cevapsızlığımın işe yarayıp yaramadığını anlayamadım, çünkü sessiz kalmama rağmen o aynı tehlikeli ve karmaşık haliyle yanı başıma çömeldi.
"Şu haline bak," dedi ürkütücü bir sesle. "Bana kafa tutuyorsun öylemi? Tamam, dediğini olacak ama ondan önce sana dokunup ne kadar aciz olduğunu sana göstermeliyim." Göz kırptı. "Beni anladın mı?"
Benim için sorunda burada başlıyordu, onu anlamıyordum. Yine de yutkunup bu gerçeği saklayarak sessizliğime devam ettim.
Tekrar o boş bakışlı adama büründü çünkü ona cevap veremiyor ya ada karşı çıkamıyordum. Soğuk ve karanlık bakışları yüzüme kilitlendi. Bunun üzerine içimdeki korku çanları uğuldamaya başladı ve kalbim benim ve adamın duyacağı bir gürültüyle çarpmaya başladı.
Adamın bakışları altında ezilirken korkumu ve bilinmezliği bastırmak için derin derin solumaya başladım. Her nefeste aslında bazı şeyleri sindirmek yerine tazelediğimi hissetim, özellikle korkumu çünkü korkmamak için nefes aldığımı bilmenin verdiği tuhaf bir durumdu bu. İçimdeki endişeyi yüzeye çıkarmamak adına gözlerimi kaçırmadım fakat bu durum bulunduğum pozisyona göre inanılmaz zor bir eylemdi ve gözleri hala yüzümü, sağımı ve solumu inceliyordu.
Bu bakışma uzadıkça, bekledikçe su kaybeden bir sünger gibi uzandığım yerde ufacık kaldım. Dilim damağım etrafa kesif bir koku verecekmiş gibi kup kuru kesilmişti. Bunun üzerine sesli bir şekilde yutkunmadan edemedim.
Aradaki gerilim hattını, bakışlarındaki saldırgan ışıltıyı ve benim bedenimdeki panik düzeyini kısa biran sekteye uğratan bir çığlık koptu. Bu sesle yerimde korkuyla sıçradım. Sadece bir çığlıktı ilk başta sonra daha uzun ve acı vericiydi.
Aslı, canhıraş çığlık atıyor, yalvarıyor ve ağlıyordu. Sesi bir anda patlayan bir bombanın gürültüsü gibi etrafımı sarmıştı. Korku içinde onu zaten yormuş olduklarını şimdi ise ona ne yaptıklarını düşündüm. Ne kadar kabul etmek istemesem de o iğrenç gerçeğin ne olduğunu biliyordum... Ve aynı gerçeğin beni beklediğini de. Onu incitiyorlardı ve ben buna saatler önce dayak yemiş güçsüz biri olarak şahit oluyordum. Hissettiğim çaresizlikten dolayı kahroldum. Aslı'nın çığlıklarını dinlemek zorunda kalarak tepemde bir cellat gibi dikilen adama baktım. Gözlerimin içine bakıp bundan bir sadist gibi zevk aldığını apaçık bir şekilde, rahatsız olmadan sırıtarak gösterdi. Midem bulandı ve oda aniden etrafımda dönmeye başladı. Tekrar bayılabilmeyi delice arzuladım ama sesler bunu imkânsız bir hale getirmişti.
"Bırakın beni! Hayır, hayır dokunmabana dokunma!"
Aslı'nın sesi sanki bu evden kaçmak ister gibi bütün odaları can havliyle dolaşıyor kaçacak bir yeri kalmadığında çaresizce yankılanıyordu. Gözlerim doldu, içinde bulunduğum acı ve çaresizlik yüzünden ağlamaya başladım. Yaşadıklarımızı takip edemiyordum. Kendimi unutup, yattığım yerde Aslı'nın ne halde olabileceğini hayal etmeye çalıştım. Çığlıkları kısa bir an kesildiğinde merhametten uzak, iğrenç ve ürkütücü kahkahalar duydum. İşte o zaman aniden yerden kalkıp karşı koymak için doğrulmaya çalıştım. Fakat adam bunu başarmamı engelleyerek ellerimi bileklerimden sıkıca tutup yere çarptı. Sanki onun bu odadaki varlığını unutmuş gibi bir anda irkildim ve siyah, insanı boğan gözleriyle karşı karşıya geldim.
"Ona ne yapıyorlar?" diye sordum.
"Bu eve özel geleneksel bir karşılama diyelim, yalnız sen şanslısın arkadaşınla iki kişi ilgileniyor.''
Gündelik bir şeyden bahseder gibi rahatlıkla söyledikleri içimdeki korkuyu iyice baş edilmez hale getirdi. Kalbim, göğsümün duvarlarını dövüp dışarı çıkmaya isteyen bir kuş gibiydi.
"Söyle onlara bıraksınlar onu," diye fısıldaya bildim.
" Artık çok geç bizimkiler çoktan işe koyulmuş, hem prensiplerim arasında bir işi yarım bırakmak ya da bıraktırmak gibi bir şey yok."
Söyledikleri ne kadar kanımı dondursa da mücadele etmem gereken bir savaş vardı o yüzden bütün anlamları yok saydım.
"Bak bizden ne istiyorsunuz bilmiyorum. Ne isterseniz yaparım ama lütfen ona dokunmayın. Bak para derseniz oda olur inan bu olanlardan kimseye bahsetmeyiz ama yalvarıyorum bizi bırakın."

FİLİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin