bölüm 12

10.5K 259 38
                                    

Kış bütün karanlığıyla yaklaşıyor, bulutlar sürekli gri ve öfkeli gözüküyordu. Bununla beraber ruhum bu işkence dolu karanlığa bütünüyle gömülüyordu. Buraya geleli ne kadar olmuştu? Bunu kaçıncı kez soruyordum kendime?
Bazen sürüp giden bu ıstırabın hiç bitmeyeceğine dair akıl tutulması yaşıyordum. Her şeyin bir sonu olduğunu bilmeme rağmen kendimi karabulutlara gömüyor ve bıkmaksızın orada kayboluyordum. Bazen bunları düşünmek için çok şey yaşadın diyor yinede aklımı temizleyemiyordum.

O günden sonra tamamen içime kapanmıştım. Günler sonra, havanın fırtınalı olduğu anlarda bile donarak ölmek yerine onun ellerinin arasında kan kusarak öleceğime dair halüsinasyonlar görüyordum. Ruhsal anlamda bataklıktaydım artık bunu yalın bir şekilde görebiliyordum. Ve bazen çok korkunç bir düşüncenin beni çıldırtmasına elimde olmadan izin veriyordum. Artık buradan kurtulsam bile ne olacaktı? Dışarıda beni ne bekliyordu? Asıl ben sonrasından ne bekliyordum? Zaman içinde kaygı boyutumda değişiyordu. Artık Taha'yı, Aslı'yı ve Ege'yi düşünmediğim günler oluyordu.
Bu konuda kimse bana kızamazdı çünkü bu rutubetli gri mezarda kendi ruhsuz yüzlerimin paranormal sancılarıyla uğraşıyordum. Her gün odanın içinde ki başka bir Filiz'in cesedini gömüyor, üzerine toprak atıyordum. Aslında içime kapanmış olmam tamda bu yüzdendi, kalan son Filizleri de korumak adına.

Elbette düşündüğüm tek şey acınası hayatım değildi. Bazen çıldırdığımı düşündüren şeyler vardı. Korkunç, acımasız ve kaçınılmaz. Gözümü kapatıp hayalini kurduğum şeyler kan dondurucu cinstendi. Özellikle son birkaç gündür sıkça kâbuslarım da ziyaret ettiğim o görüntü gibi. Bir şarjör mermiyi onun göğsüne boşaltıyordum... Delik deşik olana ve bedeninde kan kalmayana kadar hem de. Tabi silah elime nasıl geçiyor ve nasıl ateşliyorum bilmiyorum. Gün geçtikçe kurtulmak isteyen kızdan intikam isteyen kıza eviriliyordum. Bu hale nasıl gelmiştim, ne ara bu kadar sıyırmıştım bilmiyordum. Bunları ne zaman aklımdan geçirsem boğuluyormuş gibi oluyorum. Midem sızlıyor ve içim bomboş kalıyordu.

Artık eskisi kadar saatlerce oturamıyordum çünkü kemiklerim betona tahammül edemiyor ve şiddetli bir şekilde ağrıyordu. O yüzden günün çoğunu pencerenin karşısına geçip dışarıyı izlemekle geçiriyordum. Bu hareketlerim ve düşüncelerim öylesine rutinleşmişti ki zamanı daha hızlı tüketiyor beynimi delirme sınırına daha güçlü itebiliyordum.
Şimdide o anlardan birindeydim. Her gün aynı resme bakmak zorunda olan biri gibi bezmiş bir şekilde dışarıyı izliyordum.

Birden ağaçların arasında hareket eden bir şeyi sezdiğimde o tarafa bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Farklı bir şeyin olması beni heyecanlandırmıştı. Boz renkli bir tavşan ağaçların arasından çıkıp eve biraz daha yaklaştığında yaşayan bir şeyi görmenin garip duygusuyla dikkatle izledim. Bir süre burnunu takip edip gezindi sonra aşağıdan kırılan bir şeyin sesini keskin kulaklarıyla duymuş olmalı ki biranda panikleyip hızla uzaklaşıp kayboldu. Derin bir nefes alıp alt katta farklı bir şey olup olmadığını dinledim fakat başka bir şey duyamayınca gözlerimi ağaçların arasında tavşanı tekrar görebilme umuduyla gezdirdim. Sanırım çoktan ürktüğü sesten kilometrelerce uzaklaşmıştı.

Açılan kapının sesiyle dikkatim dağıldı ve yavaşça arkamı döndüm. Elinde tepsiyle kapının ağzında dikiliyordu. Gözlerimi kaçırıp yere oturdum ve dizlerimi kendime çekip sarıldım. Tepsiyi bırakıp önümden geçerek yanıma oturdu.
"Hava epey soğudu."
Boş gözlerle odayı izlemeyi sürdürdüm oda bu sırada burayı ilk kez görüyormuş gibi her köşesine dikkatle baktı.
"Artık sana daha iyi şartlar yaratmalıyız."
Pantolonundaki ipliği zarif bir hareketle tutup yere bıraktı. "Mesela bir battaniye," Kıyafetlerime bakıp," Hatta kalın üst başlarda."
Tırnağımın arasındaki pisliği çıkarmaya çalışırken yorgun bakışlarımı ellerime çevirerek,"Hiç birini istemiyorum," dedim.
"İsteyip istemediğini sormadım,"
Yüzüne bakıp, "Zaten bu bir cevap değildi." Dedim kuru bir sesle. Sırıtıp üstümde göz gezdirdi. "Gün geçtikçe cesaretleniyorsun,"
Başımı sallayarak ona katıldım.
"Bu halin beni ümitlendiriyor."
"Ne için?"
"Başarabilmen için."
Yüzüne bakıp acı bir tebessümle gülümsedim. "Bunu kim olarak söylüyorsun? Beni mahveden olarak mı yoksa mahvetmek için uygun zemini hazırlamaya çalışan makul insan olarak mı?
"Şuan için ikisi de değil. Sadece başarmanı bekleyen biri olarak söylüyorum."
Yine aklımı karıştırmaya çalıştığını biliyordum o yüzden sinirle, "Eskisi kadar hızlı düşünemiyorum kusura bakma, tam olarak neyi başarmam gerekiyor?" diye sordum.
Cevap vermeden önce sırıtıp gizemli bir tavırla başını öne eğdi."Suya düştüğün için değil, orada kaldığın için boğulursun Filiz." Dedi gizemli bir sesle.

FİLİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin