bölüm 1

74.7K 829 60
                                    

         

Taha, bozuk yolda emektar Lada'yı zapt etmeye çalışıyordu. Bense arkasındaki koltukta yuvarlanan bir konservede yolculuk yapmıyormuş gibi rahat bir şekilde onu izliyorum. Nefes al, bak, özle... Bir insanın çehresi nasıl bu kadar seyirlik olabilir? Bu şekilde onu daha ne kadar izleyebilirim? Derin bir iç çek... Sanırım son bir yıldır sıkılmadığım gibi bundan sonrada bunu yapmaktan asla bıkmayacak gibi gözüküyorum. Sıkılmayacağım kesinde, onun gözlerimin önündeki varlığına dalmışken beni yakalaması; işte bu hayatımda berbat olan her şeyden daha kötü hissettiriyor. Tam anlamıyla yalpalıyorum. Ona baktığımı gördüğünde ellerim ve gözlerim o an fazlalık gibi geliyordu. Onları nerede nasıl kullanmam gerektiğini unutuyorum ve toparlanıp tekrar normalleşmem dakikalar alıyordu. Keşke yanımda olanca özgüveniyle oturan Aslı gibi rahat bir kız olabilseydim işte o zaman Taha'ya âşık olduğumu, yanımdayken bile çok özlediğimi gözlerimle anlatmak zorunda kalmazdım. Yine de aşk konusunda kalbim kadar hızlı olmasam da zamanın onu benim yanıma getirmesini bıkmadan bekleyecektim.

Bu gün onu gördüğüm diğer günler gibi değil, çünkü ilk kez onunla bir yolcuk yapıyorum. Dolu dolu yaşanılmış bir yaz mevsiminin son demlerini yaşıyoruz. Son bahar bütün azametiyle ağaçların sırtına çıkmış, dökülen yapraklarını rüzgarı kollarına bırakıyordu. Görüntüdeki bu kış mevsimini çağrıştıran izlere rağmen son baharın şimdilik bizi üşütmemesi mutluluk vericiydi.

Aslı'nın, Düzce'deki bir kaç akrabasıyla yaşayan büyük annesini ziyarete gidiyoruz. Tepedeki güneşin arabanın içine dolması ve gözlerimizi devamlı kısık tutmamız haricinde her şey yolundaydı. İstanbul'dan ayrılmamızdan üç saat sonra beton yığını şehri arkamızda bırakmış doğanın bir kaç figürüyle buluşmaya başlamıştık. Bozkır tepeciklerin sonu ormana doğru tırmanıyor, güneş hızla uzaktaki tepenin arkasına ulaşmaya çalışıyordu. Günün heyecanı ve yolda geçen onca saatten sonra gözlerim kapanmak üzereydi. Gözlerimi dinlendirebilmek için başımı koltuğun başlığına yaslamıştım.

Aslı, Ege ile sohbetine ara vererek " Uykun mu geldi?" diye sordu.

"Biraz kestirirsem fena olmaz." dedim.

Diğerlerinin yaptığı konuşmanın sakin mırıltısını dinlerken dalmak üzere olduğum uykunun yumuşaklığını hissedip sıcacık bir mutlulukla gözlerimi tekrar kapadım. Ege ve Aslı okulun son aylarının ne kadar stres yüklü olduğunu ve git gide daha da zorlaştığını konuşuyorlardı. Onlar bunları konuşurken ben uyumak üzere hissettiğimiz bu mutluluğun hep bizde kalmasını dilemiştim.

Bir süre sonra- uyuduğum için bu sürenin ne kadar olduğunu bilmiyorum - Ege'nin çok nadir duyduğum gür sesiyle yerimde sıçradım. "Bunlar ne yapıyor?"

Gözlerimi açtığımda başım sağa düşmüş Aslı'dan tarafa bakıyordum. Hızla toparlanıp Ege'ye oradan da onun baktığı yere baktım. Yeni uyanan gözlerimi önüme odaklamak biraz zor olsa da sonunda yolun ilerisinde üç adamın yolu boylu boyunca kapatmış olduğunu gördüm. Taha, "Bilmiyorum," derken öfkeyle kornaya basmaya başlamıştı.

Adamlar bir arabanın üstlerine doğru gelmesini gayet doğal karşılıyormuş gibi yolu kapatmaya devam ediyorlardı. Taha adamların yolda çekilmeyeceğini anlayınca aceleyle vitesi küçültüp yavaşladı. Arabanın durmasıyla mıcırlı yoldan kalkan toz bulutu arabanın ön kısmını bir bulut gibi sarmıştı. Bu toz bulutu sadece dışarıda değil arabanın içene bile yayılmıştı öyle ki; kimse toz bulutu adamları geçene kadar konuşmadı.

"Sizin derdiniz ne?" diye bağırdı Taha. O sırada camı açıp başını dışarı uzatmıştı.

Bende Aslı ile ön koltuğa doğru eğilip adamları daha net görmeye çalıştım fakat gözüme vuran güneş yüzünden gövdelerinden başka bir şey seçemedim. Yeterince göremesem de bir şeyler duymayı bekledim ama Taha'nın sorusu boşlukta asılı kalmıştı. Adamlar sadece dikiliyorlardı. Bunun üzerine Taha ve Ege huzursuzca kıpırdanıp birbirlerine baktılar. "Ne yapıyor bunlar?" diye sordu Taha. Ege, şüpheli bir şekilde omuz silkip tekrar adamlara baktı." Anlamadım."

FİLİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin