MULTİMEDYA / AYAZ - MELEK - ÖMER - HAKAN
* * *
--- MELEK ---
* * *
Yoğun geçen bir hafta sonundan sonra şubeye gelmiş ve dün başıma gelen olayın, ifade ve raporlarını hazırlamıştım. Büyük bir zamanımı almıştı bu işlemler.
Bu kadar prosedürün üzerine çarpık hukuk sistemi sayesinde, adam sanki hiçbir şey yapmamış gibi elini kolunu sallayıp; rahat bir havayla çıkıyordu bu binadan. Artık onlar bu işleri yapmaya alışmış, biz de onları serbest bırakmaya alışmıştık; ki ben alışmaya çalışıyordum.
Zira küçük şehirlerde bu kadar yoğun olmuyordu bu trafik!
Mersin'de 4 sene görev yapmıştım, ama buradaki 2 ayda karşılaştığım suç oranıyla oradaki süre içinde karşılaşmamıştım açıkçası.
Hiç istemeden yeniden, buradaki insanların arasına karışmıştım. İstanbul’un o ağır ve kasvetli havası artık beni daha çok etkiliyordu. Sadece bir amaç için buradaydım ve istediğimi aldığım an beni merak içinde bekleyen annemin kollarına atacaktım kendimi.
Burada nefes alamıyordum sanki!
Eskiden olsa bu şehirden ayrılmak dahi istemezdim. Topu topuna 6 ay kalmıştık ve babamın ölümüyle İstanbul bizim için bitmişti zaten.
Hâlâ, yüreğimin bir yerlerinde bu şehrin yeri vardı; ama bu şehri sevmek babama ihanet gibi geliyordu bana. Onun son nefesini aldığı yerdi burası. Bunca insana hayat verirken, babamın nefesini almış ve soğuk bedenini bize geri vermişti.
Rapordan başımı kaldırdığımda boş duvarlara bakmaya başladım. Bu bina; onun eve gelmek için, hızlıca geride bıraktığı son yerdi. Her eve geldiğinde önce beni kollarının arasına alıp, sıkıca sarılırdı. Yüzünü saçlarıma gömüp, kokumu usul usul ciğerlerine çekerdi.
' Kokunu doya doya çekmek için, o binadan mümkün olduğunca çabuk ayrılıyorum, ' diye söylenirdi hep.
Onu da en son bu duvarlar görmüştü. Onları bile kıskanıyordum. Çok acı belki ama katilini bile kıskanıyordum. Babamı en son o görmüştü. O lanet olası adamı bulduğumda babamı soracaktım. Ne dediğini bilmek istiyordum.
Korkmamıştır biliyordum!
Dürüstlük, onun için bir ilke olsa bile hayatı için hep tehlikeydi. Kendi hayatını yok bile sayardı, saymıştı da! Onun tek korkusu, annem ve bendim. Gözünden bile sakınırdı bizi. Bize bir şey olması onun canını daha çok acıtırdı.
Ama yitip giden, o olmuştu!
Derin bir nefes alıp yeniden rapora döndüm ve son bir kaç işlemi de halledip, mahkemeye sevk için dosyayı teslim ettim.
Şu anlık başka bir işim kalmamıştı. Kendime sert bir kahve yapıp, dinlenme bölümüne geçtim. Hakan izinliydi bugün ve dünkü olay olmasaydı ben de izinli olacaktım.
Çok şanslıyım değil mi?
Akşam devriyesi vardı ve ben hiç haz etmesem de mecburdum buna. İstanbul’un gecelerinde devriyede dolanmak, çoğu kez ağzıyla içmeyi bilemeyen ayyaşların katıldığı çeşitli ufak aksiyonları da beraberinde getirirdi ve o insanlara laf anlatabilmek için; ya insan üstü bir varlık olman lâzım, ya da sabrın bütün aşamalarını layıkıyla yaşamış olman gerekiyordu.
Ve ben de bu sabır derecesi nâ mümkün!
Kahvemden bir yudum daha alıp önümde duran ahşap sehpa da bulunan, otomobil dergilerine gözüm takıldı. O an kendime ahlâklı bir küfür sallayıp; telefonu cebimden çıkardım. Rehberden numarayı buldum ve arama tuşuna bastım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİN İÇİN (Askıda)
Novela Juvenil“ Öyle gerçekler vardır ki duymamak için sağır olmayı istersin! ” __________________________________________ Bluedream90/Tüm hakları saklıdır ©