12. BÖLÜM (T)

351 34 19
                                    

MULTİMEDYA / MELEK - ANNESİ

* * *

Yedi saat, on iki dakika, on saniye... on bir... on iki... on üç... on dört... on beş...

Bazı anlarda öyle bir hızla akmaya başlardı ki zaman, ne kadar durdurmak istesen de ucunu yakalaman mümkün olmuyordu. Bazı anlarda ise öyle bir yavaşlığı kendine rol ediniyordu ki, kaplumbağa hızı dedikleriyle yarışırdı; bu hız. Geçmesini istediğinde geçmez, geçmesini istemediğinde ise bir uçağın hız rekorunu bile zorlardı. Bunun nedeni bizler miydik, yoksa düzen mi bunu gerektiriyordu bilmiyordum; ama insanoğlu olarak hiçbir şeyden hoşnut olmadığımızın farkındaydım. Verilen onca imkânı görmezden gelerek bize verilmesi uygun görülmemiş imkânların üzüntüsünü yaşıyorduk. Verilenlerle mutlu olmayı kendimize uygun görmüyor, verilmeyenin yasını tutuyorduk.

Bu hoşnutsuzluğun farkındaydım; ama bu farkındalık bunu uyguladığım anlamına gelmiyordu. Etrafımda olan güzelliklerin farkındayken eksikliğini hissettiğim çok şey vardı. Ancak bunun üstesinden geleli uzun bir zaman olmuştu. Babamı kaybetmemle, her şey önemini yitirmişti gözümde. Hiçbir şeyin tadı kalmamıştı. En çok sevdiğim yemekten bile ilk zamanlarda aldığım tadı alamıyordum mesela. Bir ihtiyaç olduğu için tüketiyordum ve yemediğim takdirde eksikliğini dahi hissetmiyordum eskisi gibi.

Voleybol oynamayı da bırakmıştım, o zamandan sonra. Sevdiğim ve yapmaktan büyük bir keyif aldığım tek spordu. Ancak onun bile tadı kalmamıştı. Tıpkı sevdiğim diğer şeylerden alamadığım tat gibiydi vazgeçtiğim tüm şeyler.

O zamana kadar elimde olmayan imkânlarında hüznünü yaşamanın ne kadar gereksiz olduğunu öğrenmiştim. Yaşadığım ağır kayıptı; hayatın bize sunulan imkânlarla yetinmemiz gerektiğini kanıtlayan. Ölümün acı gerçek olduğunu anlamış, ölümlü birer canlılar olduğumuz yüzüme ağır bir tokat gibi çarpılmıştı.

O günden sonra da annem için sıkıca tutunmuştum hayata. Onun gözlerindeki hüznü daha da fazlalaştırmamak içindi; toplanmamdaki en büyük etken.

Ve şimdi yine başlamıştı aynı hoşnutsuzluklar. Bir an önce hedeflediğim zamanın geçmesini, varmak istediğim yere bir an evvel varmak istiyordum. Zaman, her zamanki hızının aksine ağır ağır akarken ayağımın altındaki gaz pedalına daha fazla yüklenmeye başladım. Şehirlerarası hız limitini çoktan aşmıştım; ancak bunu umursamıyordum. Bir an önce bulmam gereken cevaplar vardı ve ben öğrenemediğim her dakika daha da bilinmezliğe çekiliyor, benliğimi yitirmeye başlıyordum.

Ayaz'ın söylediği sözler üzerine saniye dahi kaybetmemiş, oradan ayrılıp eve varmıştım. Ne yapacağıma dair kararı yoldayken vermiştim zaten. Ancak bunu Yasemin'e anlatmam zor olacaktı. Akşam nöbetinde olması işime yarasa da beni evde bulamadığı an telefona sarılacak ve asıl amacımı öğrenmeden de rahat vermeyecekti.

Ama bunlar, hissettiğim ve cevabını bulamadığım sorular kadar ağır gelmiyordu bana. Yasemin'i bir şekilde ikna edebilirdim. Sonuçta İstanbul'a ne için geldiğimi biliyordu. Ancak tek korkum annemin bana vereceği yanıttı. Tüm sorularımın cevabını da alabilirdim, bilinmezlik içine sürüklendiğim şu anlarda yeni soruları da diğerlerine ek edebilirdim. Bunu bilerek çıkmıştım yola. Tek isteğim annemin bana elle tutulur bir şeyler vermesiydi.

Bunun için yanına gitmem onu da telaşlandıracaktı; ancak bu telefonda konuşamayacağım kadar mühim bir mevzuydu. Annemle yapacağım konuşmayı onun yanında yapmak en mantıklı olandı ve ben de bana gün içinde teslim edilen arabamın bagajına, birkaç parça kıyafet yerleştirdiğim küçük valizimi atıp hiç tereddüt etmeden son hızla yola koyulmuştum. Yolda Hakan'ı da arayarak nefes almaya ihtiyacım olduğunu söyleyip beni bir iki gün idare etmesini istemiştim. Onu ikna etmek sandığımdan zor olmuştu. Bir haftadır üzerimdeki ağırlığın farkındaydı ve gözlerini bir an olsun üstümden ayırmıyordu. Bu durumu onunla paylaşabilirdim. Ancak şu an bunun doğru olamadığını da biliyordum. Belki de annemden alacağım cevaplar beni net bir hedefe yönlendirecekti. Ancak o zaman bu durumu Hakan'la paylaşabilirdim.

SENİN İÇİN (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin