•İşe kabul edildin!•

5.5K 356 417
                                    

•••1. Bölüm•••

"Yeter artık, sevişin size aptal çocuklar sizi!"

Borazan gibi çıkan sesim isyan edercesine boş odayı dolduruyordu. Yaklaşık bir saattir kıçımı yarım santim bile kıpırdatmadan, yorgana ölesiye sarılmış bir şekilde film izliyordum.

Eğer depresyondaysanız ve bekar evinde kalıyorsanız, salya sümük ağlayarak, komedi filmi izleyebilirdiniz. Nereden mi biliyorum? Kendimden biliyorum.

Saçma olan hayatımı milyonuncu kez sorgularken tek yaptığım kıpırdamadan ölmeyi beklemekti. Bu yaşıma gelmiştim, ne bir işim vardı ne de her hangi bir uğraşım.

"Jimin, ben geldim!"

Bende tam Taehyung nerede kaldı diyecektim. Kendisi hiperaktifliğin kitabını yazabilecek bir seviyeye sahipti. Onunla aynı lisede okuduk ve gerçekten manyak bir tipti. Sırada oturamıyorum kıçımı acıtıyor diye bağırır yerlerde otururdu. Hocalara lüzumsuz sorular sorar, itici şakalar yapardı. Gerçi o itici şakaları bende yapardım ama olsun.

Öte odadan bana bağırdığı için iletişimimizde sıkıntı çekiyorduk. Sesimi ona duyurmam için böğürmem gerekiyordu. Bağırmak değil böğürmek. "Hoş geldin! Beni ağlarken yalnız bırakan, hain pislik arkadaşım!"

Evet tam olarak bunu yapmışlardı. Sabah sabah depresyonlu tarafım ağır basınca evin ortasına oturup deli gibi ağlamaya başlamıştım. Kapı sesi duyduğumda bir de bakmıştım ki resmen beni bırakıp kaçıp gitmişlerdi.

Ah size Jin Hyung'dan bahsetmedim değil mi? Kendisi saçma üç kişilik grubumuzun kurucusu. Bir bok olduğunda her zaman kıçımızı kollardı. Ona bu konuda gerçekten minnettardım. Lisede Tae'yle beni döven çocukları bir köşeye sıkıştırıp, tehditler savurmuştu. En son sesini kalınlaştırıp, 'Aklınıza gelirim, aklınız gider' dediğini hatırlıyordum. Tamam bu biraz saçma bir sözdü ama olsun. Sonuçta yardım etmişti.

Ve odaya Taehyung giriş yapmıştı. Elindeki krakeri yere döke döke yerken tek yapmak istediğim daha fazla ağlamaktı.

"Çabuk kalk, başlarım depresyonuna, suratın götüme dönmüş lan!" diye çığlık atıp elindeki krakeri üzerinde kıyafetler ve yemek artıklarının bulunduğu masaya fırlattı.

Kendimi o masa gibi hissediyordum. Bezmiş, hayattan bıkmış, usanmış bir masaydım ben. Koluma yapışan kahverengi saçlı bedeni ters bir şekilde süzmüştüm. "Demek aklına daha yeni geliyoruz Taehyung bey!"

Umarım imamı anlamıştır. Gerçi anlamamasına imkan yoktu. Bastıra bastıra söylemiştim. "Tanrım, yakından daha çirkin gözüküyorsun." Diyerek suratını buruşturdu.

Sanırım canına susamıştı. Omzuna sert bir yumruk geçirip yere düşmesini sağlarken, elimle televizyonu gösterip "Niye sevişmiyor lan bunlar!" diye bağırmıştım. Hep böyle oluyordu. Sinirlenince alakasız konuları bağıra çağıra söyleyip, saçma salak tepkiler veriyordum.

Galiba ben salaktım.

Ağzını açıp konuşacağı sırada kapı zili çalmıştı. Tanrım bu o muydu? O olabilir miydi? Korkuyordum.

Yavaş adımlarla kapıya ilerleyip sesleri dinledim. Kahretsin hiçbir şey duyamıyordum. Sanırım bunu yapmak zorundaydım.

Yavaşça kapıyı aralayıp bakacağım sırada o suratla karşılaşmıştım. Bay Oh, kendisi ev sahibimiz olur!

Hızla kapıyı iteledim. Kahretsin çok geç kalmıştım. Bir ayağını çoktan içeriye sokmuş "Açsana serseri!" diye bağırıyordu.

Kendisi tam bir psikopattı. Kirayı bu ilk geciktirişimizdi ve yaklaşık bir haftadır her gün kapıya dayanıyordu. Bu sefer atlatamamıştık o ayrı bir konuydu.

Üzülme Kelebeğim, Bugünü Atlatırsak; Yarın Diye Bir Şey YokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin