•Zenciler, kalın kalın zenciler.•

2K 195 400
                                    

Ylvis - The Fox

Wat daz dı fok sey ringirinringirng, papapapapapapawwapapappaw hati hati hati ho! yahyahyahıhahaha 

•••10. Bölüm •••

"Bay Jeon,"

İki kaşını havalandırarak yanıma doğru yürüdü . Nedendir bilinmez içimde bu sefer kovulacağımın hissini taşıyordum. Sonuçta sevgilisini aldattığı kadına hakaret etmiştim. Bilirsiniz işte insan sevdiğine hakaret edilince deliye dönüyor ve ortalığı ateşe verip yakmak istiyordu. Yani bu her ne kadar benim özelliğim de olsa çoğu kişide aynı etkiyi bıraktığından emindim.

Şimdi tam önümde duruyordu. Kahverengi saçları alnını kapatırken koyu kahverengi gözleri tüm ciddiyetiyle beni süzüyordu. Bense nefesimi tutmuş bir şekilde onun vereceği tepkiyi bekliyordum.

"Park Jimin-"

Sözünü ince sesimle bıçak gibi keserek lafa atladım. "Bakın Bay Jeon o kadına öyle söylememin sebebi bana karşı takındığı tavır yüzündendi. Tamam bu ona yine de hakaret ettiğim gerçeğini değiştirmiyor ama kusura bakmayın da adam olsa ...yani... kadın olsa kimse ona küfür filan etmez! Neymiş de" sesimi incelterek Hyejeong'un sesini taklit ettim. "Sen ver canım ben hallederim, o önce gitsin evdeki ütüsünü hallet-" Jungkook üzerime doğru ilerlemeye başlamıştı ve benim sesim ışık hızında ortadan kaybolmuştu. O üzerime doğru geldikçe ben geriliyordum, Allah'ım kesin bana vuracaktı! Eğer vurursa patronum filan demez onun suratına uçan tekme atardım! Evet, bunu pekala da yapardım.

Sırtımın sert ve soğuk duvara çarpmasıyla durmak zorunda kalmıştım. Gözlerimi ürkekçe koyu kahverengilerine diktim. Alayla parlıyorlardı. "Park Jimin bir daha sözümü kesersen," duvarla arasında kalmış bedenimin hemen yanında yer edindi elleri. "şuan ki alacağın cezanın beş mislini veririm sana."

Nefesimi tutmuş bir şekilde onu dinliyordum. Çok, çok yakındık. Sanki derin bir nefes verse suratımda hissedecektim sıcak havayı. "Ceza?"

Yüzünde ufak bir gülümseme yer edinirken ağzını kulağıma doğru yaklaştırdı ve içimi titretmeye yetecek bir şekilde fısıldadı. "Nasıl bir ceza istersin?" Allah'ım dudakları kulağıma değiyor! İyi değilim hem de hiç iyi değilim!

"Cevap ver Park Jimin," nefesi enseme doğru yol aldı bu sefer. Sıcacıktı, sanki birisi kafamın üzerinden kaynar su döküyormuş gibi hissediyordum. Belki de şu an hiçbir şey yaşanmıyormuş gibi davranmalıydım.

Ağzımı konuşmak için açtığım sırada bir ressamın tablosuna attığı fırça darbesi kadar sert bir nefesle sadece "Ayyy," diyebilmiştim. Ve bu benim şu dibimde ki adama bininci kez rezil olduğumun işaretiydi.

Odayı ufak bir kıkırdama sesi doldururken şaşkınca karşıda ki duvarı süzüyordum. Şu an suratında ki ifadeyi merak etsem de tek yapabildiğim öylece durmaktı.

Kulağımın hemen altına küçük sıcak bir baskı nüfuz etti. Bu gerçekten gerçekse eğer gerçekten- beni öpmüştü! Gerçekten beni öpmüştü!

Odanın kapısı gürültülü bir şekilde çalınınca endişeyle elimi göğsüne attım ve kendimden en uzak noktaya doğru ittirdim. Allah'ım resmen yüreğime iniyordu. Ben şimdi ne yapacaktım?  Sebepsiz yere bir utanç içerisindeydim ve bu çok saçmaydı. Titrek nefesler alıp verirken gelen kişiye bakmayı son anda akıl edebildim.

"Efendim, Yu Jin sizinle konuşmak istiyor, siz telefonlarınızı açmayınca beni aradı." dedi Jungkook'un sekreteri olan kadın.

Yu Jin' de kimdi? Gözlerimi Jungkook'a doğru çevirip sorgular bir ifadeyle baktım. Suratında özlem dolu bir gülümseme yer ediniyordu ve beni fark bile etmemişti. "Hemen geliyorum." diyerek masaya doğru yürüdü ve elindeki siyah kapaklı dosyayı bana uzattı.

Üzülme Kelebeğim, Bugünü Atlatırsak; Yarın Diye Bir Şey YokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin