•Şubat ayı en berbat aydır.•

1.4K 163 155
                                    

Zack Hemsey - "Soothsayer"

Son maceralı bölüm bunun sonunda artık işleri rayına oturtup paşa paşa finale ilerleyeceğiz. Jungkook'a küfür etmeyin geçerli sebepleri var, ondan öyle yapıyo yoksa tövbeler olsun yapmaz. Chanbaek'i diğer bölüme yazacam sadece Jikook var.

•••16. Bölüm•••  

Evdeki bütün herkes koltuklara yerleşmiş Baekhyun ve Chanyeol ikilisine bakıyordu. Ben ise bugünün daha ne kadar kötüleşebileceği hakkında fikir yürütmeye çalışıyordum. Tanrı aşkına her saçmalık bir günün üzerine binmek zorunda mıydı diye bağırarak ağlamamak için zor tutuyordum kendimi.

Bıkkın ve usanmış bakışlarım gözlerini halı deseninden ayırmayan Baekhyun'da takılı kalmıştı. Suçlu bir çocukmuş gibi dudaklarını büzmüş koltuğa gömülmekle meşguldü. Sessizlik iki beden büyük gelen mont gibi etrafı ele geçirmişti. 

Jungkook'a bakmaya her ne kadar çekinsem de ona doğru döndüm. Kucağındaki Yu Jin'i kollarıyla sarmalamış bir şekilde Baekhyun'a bakıyordu. Gözlerinde ise hayal kırıklığı vardı. Uzaktan bile belli olan büyük bir hayal kırıklığı. Ve evet biraz önce ,tam on dakika önce, Yu Jin'in Jungkook'un kızı olduğunu öğrenmiştim. Baekhyun'un ise Jungkook'un kardeşi olduğunu. 

Her şey o kadar yeni ve acımasızdı ki eziliyordum altında adeta. Bu olayların konuşulması gerekiyordu. Bütün garipliğin giderilmesi için her şeyi masaya yatırmamız ve ayrıntılarına kadar tartışmamız çözüm bulmamız gerekiyordu. Jungkook sanki düşüncelerimi okuyormuş gibi bana doğru baktı. 

Ona hem sinirliydim hem de sinirliydim. Evet iki türlü de sinirliydim. Beni kandırmıştı. Gerçi buna kandırmak değil daha çok uyutmuştu desek daha doğru olurdu. Gözlerindeki ifadeye aldırış etmeden Kai'den tarafa döndüm.

"Kai Yu Jin'i de al ve odana git," Kai'ye böyle deyince kendimi gerçek bir abi gibi hissetmiştim. Yu Jin'in yaşı daha küçüktü ve böyle şeyleri duymaması onun için daha iyi olurdu. Gerçi bizim yaşımız büyüktü de ne oluyordu sanki? Küçücük veletlerden en ufak bir farkımız dahi yoktu.

Yu Jin Kai'nin yanına doğru koşup elini tuttu. "Saçını örmek istiyorum," dediğinde gülümsemeyi öylesine istiyordum ki ama yapamazdım. Şartlar ciddi olmayı gerektiriyordu.

"Yürü gidelim prenses," diyerek pembe elbiseli Yu Jin'i odasına doğru götürmeye başladı. İşte bu çocuğun şöyle özelliklerine hayrandım. Ona önemli bir şey söylediğinizde yerine getiriyordu, sorgulamadan. Tamam belki umursamaz, para yiyici pisliğin tekiydi ama yine de iyi bir pislikti.

İkisi de gözden kaybolduğunda bakışlar yine aynı tarafa doğru çevrilmişti. Mor koltuğun üzerinde el ele tutuşmuş ChanBaek çiftine. Chanyeol özgüvenli bir şekilde otururken, Baekhyun hala büzüşmüş bir haldeydi. 

Yine etrafı sessizliğin sarmalayacağı sırada odada yüksek bir ses dalgası yer edinmişti. "Sikeyim nasıl evlenirsiniz ya?!" Bu Jungkook'un sesiydi. Koltuktan ayaklanmış ve ortadaki beyaz deriden masaya sert bir tekme savurmuştu. Delirmiş gibi görünüyordu. 

Baekhyun ise oturduğu yerde iyice kaybolmaya yer tutmuştu.  Jungkook'un her hareketinde korkuyla yerinden sıçrıyor gözlerinden sıcak yaşlar döküyordu. Ve o sırada Chanyeol'e kaydı bakışlarım. Yumruk yaptığı eli hafiften kızarmaya başlıyordu. Onu ilk kez sinirliyken görüyorum desem inanır mıydınız? 

"Salak herif! Anında çıkıp evlenebileceğini nasıl söylersin sen be!? Şimdi ne halt edeceğiz!? Şu an herkes bizi bekliyordur kilise de!" Kızarmış boynundaki kravatı asılıp yerle buluşturdu. 

Üzülme Kelebeğim, Bugünü Atlatırsak; Yarın Diye Bir Şey YokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin