•John, Yoongi'denmiş,•

1.9K 189 503
                                    

Heize - Dont' Make Money Ft. Park Chanyeol

Ölünce götüme USB'li hoparlör sokun mezarımda bu çalsın amk! Sm harcıyorsun Dalyan gibi çocuğu, abi bir insana punch atmak bu kadar mı yakışır, küfürüne kurban gel tapıcam. Sözleri bile kol gibi, abi direk giriyor, CHANYEOL SİKER, DEYİP TÜRKÇE RAP KLİŞESİNİ GERÇEKLEŞTİRİYORUM...

---UZUN ZAMANDIR YOKDUM BİRİLERİ DEMİŞ ÖLDÜ KİM DEDİ ONU LÜDFEN ORTAYA ÇIKARMISIN İNSANLARIN ARKASINDAN DEDİKODU YABMAYA UDANMIYORMUSUN AYIB YA---

•••12.bölüm•••

Girmeye aşina olduğum odanın kapısını çaldım nazikçe. İçimde tarif edemeyeceğim kadar tuhaf bir duygu vardı. Sanki rezil olacak ve her şeyi berbat edecekmiş gibi hissediyordum. Kim bilir belki de sezilerim doğru çıkacaktı ve bu odayı utanç içinde terk edecektim.

Dağılan düşüncelerime dalmışken odadan tiz bir ses eşliğinde gir komutu duyulmuştu. Bu Hyejeong'un o ince sesiydi.

İçimde Jungkook'la tanışmış olduğum süre zarfından bu yana sürekli şahit olduğum o his belirmişti. Kıskanma ve nefret.

Sinirime hakim olmaya çalışarak kapıyı araladım. Jungkook kendi deri koltuğuna oturmuş Hyejeong ise masanın hemen önünde bulunan siyah koltukta yerini almıştı. Aralarında nereden baksan iki metre gibi bir mesafe olmasına rağmen son derece kıskanıyor olmam normal miydi? Kesinlikle değildi.

"Bay Jeon öğle yemeğinden sonra gel demiştiniz."

Kafasını yana yatırıp saatine baktı. "Daha öğle arasının bitmesine yarım saat var Bay Park, lütfen yarım saat sonra uğrayın."

Sinir sayımın arttığını hissediyordum. Sırf Hyejeong'la daha fazla konuşabilmek için böyle davrandığını adım gibi biliyordum.

"Efendim senaryoyu yazdım onu da göstermem lazım!" Diyerek içeriye daldım. Ne söyleyeceği umurumda bile değildi. Fazla olmaya başlamıştı artık. Ve eğer ben de Park Jimin'sem onlara bu konuşmayı zehir edecektim. Beynimden geçen sinsi düşünceler bunu yapmamı haykırıyordu adeta.

"Sana sonra-"

"Evet şey efendim, şu," elimdeki dosyayı hızla masanın üzerine bırakıp cevap vermesini beklemeden Hyejeong'un karşısındaki koltuğa yerleştim. İkisinin de bana delirmişim gibi baktığını az çok tahmin edebiliyordum. Pekala şimdi tek yapmam gereken Jimin'liğimi yapmaktı.

"Bal reklamı. Kaliteli ve yüzde bin doğal olan bal reklamlarının senaryosunu yazdım. Bir bakın lütfen Bay Jeon,"

Suratında anlamlandıramadığım kadar tuhaf bir ifade belirirken elini dosyaya atmıştı. Neden gülümseyerek inceliyordu ki? Yanlış dosyayı filan mı vermiştim acaba?

Ben düşüncelerimle boğuşurken odayı Hyejeong'un sesi doldurdu. "Jimin, senin saçlarının orijinal rengi mi bu?"

Tanrım bu çok komikti. Şu an bağırarak gülmek istiyor hatta ve hatta kapıyı pencereyi tekmelemek istiyordum. "Şey Bayan Hyejeong aslına bakarsak kimsenin saçı doğuştan lacivert olmaz,"

Dudaklarımı küçük bir gülümseme esir alırken suratının girdiği şekil görülmeye değerdi. Kırmızı ve patlamaya hazır bir dinamitli bomba gibiydi.

"Aslında şey yani ben orijinal rengini sormak istemiştim ağzımdan yanlışlıkla öyle çıktı."

Şu an her ne kadar üzerine gidip onu köşeye sıkıştırmak istesem de yapamamıştım. Gözlerimi tırnaklarıma indirip gözüme çarpan küçük deri parçacıklarını koparmaya başladım.

Üzülme Kelebeğim, Bugünü Atlatırsak; Yarın Diye Bir Şey YokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin