~Damien Night
New York, Manhattan. Doğmadığım ama büyüdüğüm yer. Bir ay kadar buralarda değildim ama her şey normal görünüyordu. İşe gitmek için koşuşturan insanlar, üzerinden araba eksilmeyen asfalt ve parıl parıl camları parlayan gökdelenler.
Annemle konuşmak için işinin yakınlarında oturduğumuz kafe de New York'un her bir köşesi gibi bunlarla çevriliydi. Masada sessizlik olmamasının tek nedeni de dışarıda oturmamızdı. Herkes biribirine bakıyor nasıl konuya girmemiz gerektiğini düşünüyordu. Alex hariç, o daha çok reçelli çöreği ile meşguldü. Lea pes etmiş bir şekilde manikürünü izlemeye başlamışken annem konuşmadan kaçmak istercesine telefonunda yoğun görünmeye çalışıyordu fakat Pet Rescue Saga oynadığı çok belliydi. İkizler ve ben ise birbirimize bakıp birimizin konuşması için mimik yapıyordum. Bayağı kaş çatmalar, göz kırpmalar falan yani. Dışarıdan biri görse yüz tikimiz olduğunu falan düşünebilirdi. Masaya oturmamızın 6. dakikası ve 47. saniyesinin sonunda Chloe oturduğu yerde dikleşti ve örgüsünden önüne düşen bir saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı. Bunu yaparken her ne kadar narin ve kibar görünse de, ters yönüne düştüğünüzde içinden tır şoförü ve minotor karışımı bir şey çıkıyordu. Aslında, dürüst olmak gerekirse güzel kızdı. Lea veya kamptaki birçok kız gibi değildi, boş zamanlarımızda yüzünde sürekli makyajla veya her an podyumda yürümeye hazır kıyafetlerle gezmiyordu. Buna rağmen kendine has bir şeyi vardı, açıklayamıyorum ama hoştu, bence.
"Bayan Night? Chloe'nin ağzından çıkan iki kelime birazdan burada ortaya çıkacak gerçeklerin habercisiydi. Annemin yüz hatları, büyük ihtimal bundan dolayı, anında gerildi ve gözleri Chloe'ninkilerle buluştu.
"Artık iş yerinizden uzak olduğumuza göre, bize neler olduğunu anlatacak mısınız?" Chris de lafa karışınca annem yutkundu ve konuşmaya başladı.
"Öncelikle söylemek istiyorum ki Hekate ile aramda bir bağ yok. Siz çocuklar beni onunla nasıl alakalandırdınız bilmiyorum fakat-"
"Nasıl mı alakalandırdık? 17 sene boyunca seni annem biliyorken birden Hekate beni sahipleniyor. Arada eksik bir bulmaca parçası var ve ben bu bulmaca parçasının Hekate'nin beni sana postalamış olması veya leyleklerin beni getirmesi olduğunu düşünmüyorum."
Ortam bir kez daha gerilirken bu sefer bakışlarını kaçıran ben olmuştum. Böyleydim işte, içimde ne kadar kızgınlık, kırgınlık olsa da birine karşı en ufak bir saygısızlık yaptığımı düşündüğüm an kendimi kötü hissediyordum. Haklı olup olmamam bir şey değiştirmiyordu, böyle büyümüştüm. Elimin üzerine değen teni hissettiğimde kafamı kaldırıp yumuşak ellerin sahibine baktım, annemdi. Her sabah ellerine sürdüğü armutlu el kremini düşünürsek ellerinin bu kadar yumuşak olması normaldi. Ellerinden sonra annemin gözlerine baktığımda birçok şey yansıtıyordu. Kırgınlık, hüzün, belki özlem. Ellerini ellerimden ayırmadan uzun bir konuşma yapacağı sinyalini veren derin bir nefes aldı ve konuşurken gözlerini her birimizin üzerinde gezdirmeye devam etti.
"Haklısın, 17 yıldır beni annen olarak biliyorken bir anda hayatını alt üst etmeye hakkım yoktu ama her ne kadar benimle kan bağın olmasa da, sen benim oğlumsun Damien ve senin için endişelenmeye başlamıştım. Bu kamp şeylerine en az senin kadar ben de yabancıyım ama Hekate'den aldığım bilgilerle bu şeylerin sen 12 yaşındayken olması gerektiğini biliyordum. Bekledim, sen 12 yaşındayken birinin gelip seni almasını ve götürmesini bekledim. Gelmediler. Sevindim, benimle kalacağın için sevindim. Geçen yıllarda sevincim endişeye dönüştü ve diken üstünde oturmaya başladım. Her an bir şey olacak diye gerilmeye, endişelenmeye ve korkmaya başladım. Bu sene sonunda en iyisinin gidip gerekli eğitimi alman gerektiğini ve olağan bir durumda kendini koruyabilecek seviyeye gelmen olduğunu düşündüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elixir
FantasyKaranlık, zifiri karanlık ve ıssız. Usulca ve yavasça yaklaşan birinin, bir şeyin ayak sesleri. Yaklaşıyor. Gördüğüm tek şey bir pelerin, yüzünü gölgeler örtmüş bir kimse, karanlığın içinde duruyor. Kafasının duruşundan anladığım kadarıyla bana bakı...