Selam nutellalarım ! Bölümleri gizlice faceye girip aldım sizi bekletmeyeyim diye :-D Bu arada bu bölümde bir kaç küçük değişiklik yaptım. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar !
Eve varır varmaz kendimi odaya atıp uyumuşum galiba. Her tarafım ağrıyordu. Yatakta doğrulup boş boş etrafıma bakındım. Sonra sürünerek geri gittim ve sırtımı yatak başlığına dayadım. Bakışlarımı pencere pervazına odaklamıştım. Gözümü oradan bir saniye bile ayırmadan bacaklarımı kendime çektim. Allison bir kaç kez sessizce yanıma gelip geri gitmişti. Konuşmamı bekliyordu, ama ağzımı açıp tek kelime bile söylemedim. En son tekrar gelip yatağa oturduğunda hava kararmıştı. Bıkkınca gözlerini devirdi.
"Bak, olan biten herşeyi biliyorum. Ama konuşmalısın. Aç şu ağzını ve tek bir lanet kelime de olsa bir şeyler söyle en azından. İyiyim de. Kötüyüm de. Git başımdan de. İstiyorsan bağır, çağır, küfret ama bir şey söyle artık !"
Cevap vermek yerine başımı çevirdim. Yatağın diğer tarafına fırlattığım çantamdan telefonumu çıkardım. Açtığımda çok bir şey yoktu, sadece 2 sesli mesaj. Birisi Lillian'dandı. Sesi endişeliydi. Allison da herşeyi bildiğine göre.. Lanet ! Hemen basına mı sızmıştı yani ? Kaşlarımı çatıp ikinci mesajı açtım. Louis'nin sesi duyulduğunda, tüm dikkatimi mesaja verdim.
**Hey, yine ben. şey,ehm.. Ben sadece bazı şeyleri söylemek istiyorum. Seni ikinci kez kaybedemem, bunu kaldıramam. Lanet olası bir hata yaptım, evet. Ama bugün beni dinlemen
için çabalarken bana bağırdığında..sesindeki nefret o kadar canımı yaktı ki...Beni görmek istemeyebilirsin. Bunu anlarım. Ama lütfen...yalnızca benden nefret etme.**
Sesi çok çaresiz ve kısık çıkıyordu. Birşeyleri düzeltmeye çalışıyordu, bunu anlayabiliyordum fakat kırık ve ihanete uğramış bir kalp kolay kolay düzeltilemez, onarılamazdı.
**Kararımı verdim. O bebeğe babalık yapmayacağım. Ya aldırılacak yada...**
Sinir bozucu sinyal sesini duyduğumda mesajın sona erdiğini anladım. Bunu yapamazdı değil mi ? Minicik bir bebeğin ölümüne sebep olamazdı..değil mi ? Titreyen parmaklarımla hızlı aramadan Louis'nin numarasını buldum. Telefonu elinde tutuyormuş gibi ilk çalışta açılmıştı. Birşey dememe kalmadan lafı ağzıma tıktı.
"Bebek için aradıysan gerek yoktu." dedi dümdüz bir sesle.
"Louis saçmalama."
"Sen benden ne istediğinin farkında mısın ?!"
Sesim çıkmadı. Hattan bir hıçkırık sesi geldi. Gözlerimi yumdum.
"Bunu yapamam. Onu istemiyorum."
"Louis..."
Cevap gelmedi.
Telefonu kapatmıştı.
*******
Gözlerimi hafifçe araladığımda kendimi yorgun hissediyordum. Hem fiziksel hem de ruhsal yönden. Tükenmiştim. Allison'un başımda uyukladığını farkedince dürtmek için elimi omzuna uzattım. Bir saniye. Bileğim ? Biri bana ne olduğunu açıklayabilir mi ?
"Allison ?"
Gözlerini aralayıp bir kaç kez kırpıştırdı. Olduğu yerde hızla doğrulup bana endişeyle bakmaya başladı.
"Sen iyi misin ?"
"Ben iyiyim de bileğim iyi değil anlaşılan ?"
Gözlerini devirdi. "Sadece ufak bir sinir krizi."
Onu başımla onaylayıp yataktan kalktım. Tuvalet masamın üstündeki her şey yerdeydi. Ağır adımlarla banyoya ilerledim. Kapıyı açtığımda aralanan ağzımı zorlukla kapatabildim. Lavabonun içinde şampuan şişesi vardı ve ayna kırılmıştı. Her yer her yerdeydi. Başımı hafifçe sola doğru döndürdüm. Yerdeki ve duvardaki kan izlerini gördüğümde beynim düşünemez hale gelmişti. Burada resmen bir boğuşma yaşanmış ya !
"Alice ?"
Allison'a doğru döndüğümde ilk gözüme çarpan şey sarılı kolu olmuştu.
"Kriz geçiren ben miyim sen misin ?" dedim hala koluna bakarken.
"Beni banyo dolabına ittirdin sanırım kolum incindi bir de bir kaç tırnak izi-"
"Tanrım."
Ufak kriz buysa büyüğünü bilmek istemiyorum.
******
Abur cuburlarım, ev topuzum, eşofmanlarım ve romantik filmlerimle depresyon mod: on. O sırada kapının çalındığını duyduğumda kendimi hemen yatağa attım ve sırtımı kapıya döndüm. Uyuyor numarası yapıyordum. Kapı açıldı.
"Civciv ?"
Midemin kasıldığını hissettim. Bana ondan başka kimse civciv demezdi. Niye geldi ki şimdi buraya ?
"Hadi ama Alice, uyumadığının farkındayım."
Yatakta oluşan çöküntüyle gözlerimi araladım. Gülümsedi. Ama yorgun bir gülümsemeydi. İyi görünmüyordu.
"İşte şimdi oldu."
Olduğum yerde doğruldum. Sımsıkı sarıldı. Ben de ona. Yanımda olması iyiydi. Kendimi güvende hissediyordum.
"Hey, kemiklerimi kıracaksın." Kıkırdayıp beni bıraktı. Oradan buradan konuşmaya başladı. Kafamı dağıtmaya çalışıyordu biliyorum ama neyden bahsettiği hakkında bir fikrim yoktu.O sırada gözümün önüne gelen saçımı bandajlı elimle düzeltmeye kalktım. S**tir. Gördü.
"Ee sonra ne yapmışlar ?" dedim anlattıklarıyla ilgileniyormuş gibi yaparak. Ama dikkatini çekememiştim.
"Niall ?"
Yok.
"Ehm, patates ?"
Hayır.
"Nialler ?"
Hala cevap yok. Çenesinin kasıldığını farkettim. Bu iyiye işaret değildi. Birden sertçe kolumu tuttu. Gözleri benimkilere kilitlenmişti.
"Bunu neden yapıyorsun ?"
"Krizdeki ruh halime sormak lazım. Kolumu bırakır mısın ? Canım yanıyor."
Yavaşça kolumu bıraktı. "Bilerek yapmıyorsun yani."
Sakinleşmişti. "Git banyoya bak bakalım."
Yerinden kalkıp ağır adımlarla banyoya gitti. Banyoya o günden beri girmiyordum. Geri döndüğünde yüzünde üzgün bir ifade vardı.
"Özür dilerim."
Sıkıca sarıldık. "Önemli değil patates."
Şimdi bu bölüm iki part olacak. Aslında iki partı birleştirip koyacaktım ama ben, sakar yazarınız, az önce kafamı komidine çarptım ve beyin sarsıntısı geçirdim :-D bölümü unutmamam mucize :-D neyse uzatmıyım kafam zonkluyo ve bende bölümü kısa kestim :-) sizi çok seviyoruuuuum <3
