Burak - Ölüm Uykusu

270 29 7
                                    

En geç birkaç saat içinde onu seven bir kalp duracak ve artık yavaş yavaş çürümeye başlayacaktı. O çok büyük bir şey kaybediyordu aslında. Onun için çürümeye dahi razı olan bir kalp, atmaya devam ederken kim bilir ona neler yapabilirdi. Acaba ben öldükten sonra bunun farkına varacak mıydı? Keşke bunları görebilme firsatım olsaydı. Ölümümle ona çok iyi bir ders verecektim aslında. Ona sevmeyi öğretecektim...

Arkamdan üzülecek eşim dostum yoktu. Sınıftakilerle bile anlaşamıyordum. Ben her anlamda onlardan çok farklıydım. Beklenmedik intaharım okulda kısa bir süre konuşulacak, sonrasında bir dedikodu olarak kalacaktı. Sadece annem ağlayacaktı arkamdan. Sahi ya annem yıkılactı adeta. Belki de yataklara düşecekti kadın. Bu hayatta sahip olduğu tek şey bendim. Üstelik öldüğümü üç günlük iş seyahatinden dönüşte cesedim kokmaya başlamış bir şekilde öğrenecekti. Bu onu kalp krizine bile götürebilirdi. Bir an ölümle yaşam arasında tereddüt ettim. Birden fırlayıp tuvalete koştum. Parmağımı ağzıma soktum kusmaya çalıştım ancak başarılı olamadım. Şaşılacak şey. Halbuki çok çabuk midesi bulanan birisiydim. Çok geçmeden anımsadım ki bu ilaç mide bulantısını önlemek içindi ve bir kutu bulantı önleyici ilaç içmiş birisi olarak kusmaya çalışmak nafile bir çaba olacaktı. Ya ambulansı arayacaktım ya da burada ölümün soğuk nefesini bekleyecektim. Hayır ambulansı çağıramazdım. O zaman Sevgi ölümden korktuğumu düşünecekti ve iyice zavallı duruma düşecektim. Ki zaten ona göre zavallı aşığın tekiydim. Kararım kesindi. Ölümden korkmuyordum ve ruhumu tavana bakıp Sevgi'yle hayaller kurduğum yatağımda teslim edecektim. Yatağa sırtüstü uzandım. Duvardaki saate baktım. Yaklaşık 45 dakika geçmişti ve kendimi uyuşmuş, bitkin hissediyordum. Romeo'yu öldüren zehir (ki buna aşk diyorlar) neredeyse tüm damarlarıma ulaşmış ve etkisini göstermeye başlamıştı. Ama ne yazık ki ben Romeo kadar şanslı değildim. Şayet Juliet cansız bedenimden dudağımı öperek zehri kendi bedenine aktarmak istemeyecekti. Fakat öyle bile olsa bu benim Romeo olduğum gerçeğini değiştirmeyecekti. Büyük üstat Nazım'ın dediği gibi:

"Tahir'i Zühre sevmeseydi artık

Yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden

Tahir olmakta ayıp değil

Zühre olmakta

Hatta sevda yüzünden,

Ölmekte ayıp değil..."

Evet. Sevda yüzünden ölmek ayıp değil ve ben de tam olarak sevda yüzünden ölecektim. Belki sınıf arkadaşlarım bana aptal, bir kız için öldürdü kendini diye alay edecekler. Ancak onların bunu anlamaları mümkün değildi. Onlar üç beş günlük "çıkma" adını verdikleri ilişkileri aşk zannedecek, gerçek sevdanın ne olduğunu hayatlarının sonuna kadar bilemeyeceklerdi. Onlara acıyordum. Çıkma nedir ya? Sanki sanayide kullanılmış otomobil parçası alıyoruz dedim kendi kendime.

Vücudumda hiçbir his kalmamıştı sanki. Acaba bedenim tamamen uyuşmuş muydu? Bir süredir sadece hareketsiz yatıyor ve düşünüyordum. Kolumu kaldırmayı denedim. Zorluk çekmeden kalktı. Acaba acı hissedebilecek miyim diye düşündüm ve kaldırdığım elimle diğer koluma cimdik attım. Canım yanmıştı. Demek ki henüz sinirlerimde bir problem oluşmamıştı. Fakat kendimi anormal derecede yorgun ve halsiz hissettiğim bir gerçekti.

Demek ki bu yüzden aşk şarabı diyorlar.

Beyni döndürüyor, bağımlılık yapıyor ve benim gibi aşırıya kaçarsan öldürüyordu.

Bir kez daha saate baktım. Tam bir saat olmuştu. "yuh" dedim içimden. "En son baktığımdan beri sadece 15 dakika mı geçti yani? " Halbuki bana saatler geçmiş gibi gelmişti. Odamın içinde yoğunlaşmış ölüm sessizliğini aniden çalmaya başlayan telefonum bozmuştu. Birden irkildim. Telefun uzakta olmasına rağmen sanki kulağımın dibinde çalmıştı. Algılarımı hassaslaştırıyordu herhalde bu lanet ilaç. Fakat beni kimse aramızdı ki? Kim olabilir? Acaba Sevgi mi? Yok artık niye arasın ki beni? Kalkmak zorundaydım ama bu o kadar zordu ki. Arayanın o olmadığını adın kadar iyi bilirsin fakat yine de acaba o mu aradı diye düşünmekten alıkoyamazsın kendini. İşte aşk böyle bir şey. Zorlukla kalkıp telefonu elime aldım. Gördüğüm şey beni şok etti.

Telefon çalmıyordu. Hiç çalmamıştı. "Harika. Şimdi de halüsinasyon görmeye başladım. Şu ölmek de ne zor işmiş anasını satayım. Ahh!"Birden kendimi kaybedip diz kapaklarımı yer fayanslarına çarptım. Gözlerimi açmakta çok güçtü artık. Ne yapıp edip yatağıma ulaşmak zorundaydım. Yerde rezil gibi ölmek istemiyordum. El yordamıyla ve yarı emekler bir şekilde güçlükle yatağıma uzandım. Zaman gelip çatmıştı. Artık tüm bedenime hakim olan ölüm uykusuna karşı koyamıyordum. Sesimi çıkarabildiğim kadar Sevgi'ye elveda dedim. Çok geçmeden Sevgi sanki bir hayalmiş gibi geliyordu. Artık zihnim öyle bir noktaya gelmişti ki, tüm bu yaşadıklarım hayal mi yoksa gerçekmi kestiremiyordum. Vücudum tamamen hareketsiz kalmış, göz kapaklarım adeta kapanmak için yalvarıyordu ama ben direniyordum. Kalbimin atışlarını duyamıyordum fakat korktuğumu hissedebiliyordum. Korkunun ecele faydası yok. Birazdan tüm dertlerden ve aşk acısından kurtulup, esrarengiz bir diyara yolculuk edecektim. Artık gözlerimi kontrol edemiyordum. Ağır ağır ve son derece anlamlı bir şekilde kapanıp, olan biten her şeyin bir anda sıfırlandığını hissettim...

Ölüme Ramak KalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin