FİNAL

194 22 24
                                    

  Yoğun bakımda ne kadar süre kaldığımı bilmiyorum. Eğer savcı ifademi inceleyip, yalan olduğunu idrak ederse ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Çıkartılan sondadan sonra daha ne kadar süre acı çekmeden işeyebileceğimi bilmiyorum. O yoğun bakımda tanıdığım zavallı kadının, zavallı küçük kızı ne durumda bilmiyorum. Uyuduğum süre zarfında konuştuğum kişinin gerçek mi, yoksa hayal mi olduğunu bilmiyorum. Babam şu an nerede ve ne yapıyor bilmiyorum. Çektirdiğim acılar için, anneme kendimi nasıl affettirebilirim bilmiyorum. Tanrı gerçekte var mı yok mu, şayet varsa bu yaptığım için bana kızmış mıdır bilmiyorum. Fakat bildiğim bir şey var ki; bu hayatta sevilmeye çalışanlar, sevilmeye değer olduklarına inanmayanlardır. Sevmek yürek isteyen bir zanaattir. Sevgi ve Okan gibilere ağır kaçan bir meziyettir. Onların bu sevdayı anlayamadıkları için bana bana acımaları ve şahsıma zavallı gözüyle bakmaları gerçekten çok gülünç. Çünkü asıl zavallı durumda olan onlardır. Onlara acıyorum. Yalnızlık meselesine gelince; Yalız doğan bir insan yalnız ölmekten neden korkar ki? Ben, herkes gibi yalnız doğdum. Birçoğunun aksine yalnız yaşıyorum ve yalnız ölmek artık beni ürkütmüyor. 

     Hastane odasında, yatağımdan kalkmış, bir elimde serum, dğer elimde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile camdan bakıyordum. Uzun bir süreden sonra güneşi yeniden görmenin verdiği mutluluk tarif edilemezdi. Ya da serumu elimde tutmak kaydıyla yürüyebilmek. Henüz dışarıya çıkmama izin verilmiyordu fakat çimlerde yürüyeceğim anı sabırsızlıkla bekliyordum. Şaban amcanın bahçesinden erik çalmayı, evimin balkonunda çay içmeyi, yaklaşık bir ay önce başladığım kitabı bitirmeyi, deli gibi COD oynamayı, bir an önce ders bitsin diye beklemeyi özlüyordum. Odada 6 hastaydık. Birinde koah, diğerinde kan pıhtılaşması vardı. Diğerlerini bilmiyordum. Koah hastası olan nefes almakta zorluk çekip, oksijen tüpü kullanıyordu. Kan pıhtılaşması olan genç adam ise yardım edilmeden hareket edemiyordu. Refakatçisi veyahut ziyaretçisi olmadığından dolayı, en sağlıklı hasta olarak onu tuvalete götürme görevi bana düşüyordu. Yürüyebilmek ya da nefes alabilmek. Bu evrenin bize sunduğu en güzel hediyelerdi aslında. Ağzımdaki boruyu çıkarmış olmalarına rağmen hala yutkunurken acı çekiyordum. İşerken de öyle. Ama bunların hiçbir önemi yok. Yoğun bakım okulunda, akabinde burada gördüklerim bana çok şey öğretmişti. Beğenmeyip şikayet ettiğimiz hayat, aslında başkalarının rüyası olabilir. 

     Sevgi, verdiğim ifadeden sonra şok olacak, hala ona aşık olduğumdan dolayı, ona zarar gelmesini istemediğim için böyle bir ifade verdiğimi sanacaktı. Varsın öyle sansın. Ona zerre kadar kızgınlığım yoktu. Aksine ona minnettardım. Tüm bu gördüklerimden sonra, hayatımda ilk defa sahip olduğum yaşamdan memnundum ve kendimi çok mutlu hissediyordum. Sevgi de beni sevseydi ve biz onunla beraber olsaydık bile bu kadar mutlu olamazdım. Kulağa tuhaf gelebilir ancak Sevgi, sevgisizliğiyle benim sevgiyi öğrenmeme aracılık etmişti ve artık ben Sevgi'yi Sevgi olduğu için değil, hayatıma gerçek sevginin girmesine vesile olduğu için seviyorum. Uzun lafın kısası, ben Sevgi'yi değil, sevgiyi seviyorum.

     Benim kalbim tek bir insanı sevecek kadar dar değil!  Kalbi dar olanlar düşünsün. Ben; annemi, sazımı, kitaplarımı, seviyorum. Hayvanları, bitkileri, doğayı seviyorum. Bilimi, sanatı, edebiyatı seviyorum. Nefes almayı, yaşamayı seviyorum.  Dünyayı ve üzerinde yaşayan tüm insanları seviyorum. Ben sevgiyi seviyorum!  Çok seviyorum!..

Ölüme Ramak KalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin