Burak - Yolculuk

252 21 6
                                    

     Yolculuktan hiçbir şey anlamamıştım. Çabucak varmıştım varacağım yere. Yumuşak bir zemindeyim. Birden telefon sesi duymaya başladım. "Bu da neyin nesi?" Üstelik benim telefonumun  zil sesiydi. Gözlerimi açtığım an beni çok büyük bir şok, akabinde tahmin bile edemeyeceğim hayal kırıklığı karşıladı. Hala odamdaydım ve sapasağlamdım. Bu bir rüya mıydı? Yoksa kabirlerin içi ölenlere odası gibi mi görünüyordu? Geçmişte yapılan yuğlar gibi. Neden olmasın? Bu zamana kadar kim gitmiş de görmüş ahiret denen yeri? Telefon ikinci defa çalıyordu. Ses kesilince şaşkınlıkla unutuvermiştim. Kabirde meleklerin akıllı telefon tahsis edeceğini hiç sanmıyordum. Hele ki duvar kağıdı Sevgi'nin resmi olarak ayarlanmış akıllı telefon pek mümkün görünmüyordu. Arayan Okan'dı. Benim tek dostum. Aslında pek dostum da sayılmaz. Bazen arkamdan iş çevirdiğini düşünmüyor değildim. Herkeste olduğu gibi. Sevgi hariç. Sevgi... Hayatımda güven duyduğum, hatta ölümüne inandığım tek insan Sevgi'ydi. İronik olan ise hayatımda tanıdığım en güven duyulmayacak kişi de oydu. Onun için öldüğümü ya da ölmeye çalıştığımı söylersek, en azından benim için öyle. Telefonu açarken halen daha yaşayıp yaşamadığım konusunda tereddüt içindeydim:

- Aa.. Alo

- Burak

- Efendim

- Uyanmadın mı oğlum daha.

- ...

- Sınav var unuttun mu?

- Ahiret sınavı mı?

- Ne ahireti lan kafan mı güzel senin? İki saattir zile basıyorum açmıyorsun. Hadi uyan oğlum aşağıda bekliyorum.

     Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Çok büyük bir hayal kırıklığı içindeydim. Lanet olası ilaçlar bir boka yaramamıştı. Hala domuz gibiydim. Üstümü değiştirdim. Sınava girecek durumda değildim fakat Okan kapıda bekliyordu. Sınava girmek istemediğimi söylesem, rahat bırakmayacaktı. Bir de ona laf anlatmakla hiç uğraşamazdım. Intahara kalkıştığımı söylesem bunu asla onaylamayacak ve bana etmediği laf kalmayacaktı. Onun beni anlaması mümkün değildi. Hayatında hiç aşık olmamış, kızlarla sırf cinsel birliktelik için takılan çapkın adamın tekiydi. Sevginin ne demek olduğunu dahi bilmiyordu. İşin en acı verici yanı ise ben Sevgi'yi henüz tanımadığım zamanlarda o, Sevgi ile iki hafta sevgili olup sonra ayrılmışlardı. Geçen sene dersanede aynı sınıftalarmış. Şimdi ise ben aynı sınıftayım. Olmaz olaydım.

     Okul üniformamı giydikten sonra bindiğim asansörün aynasına baktım. Suratım berbat durumdaydı. Sanki bir araba sopa yemiş gibi duruyordum. Asansörden indikten sonra karşımda Okan'ın her zaman ki Justin Bieber modeli saçları ağzında sigarası çenesinde irili ufaklı üç beş sivilceli suratı duruyordu. Beni gördüğü an her zamanki pişkin sırıtışını yaparak:

- Bu ne hal lan. Gece çok mu rüyalandın.

- Sabah sabah bu zevzekliği yapacak enerjiyi nasıl bulabiliyorsun anlamıyorum.

- Oho sen ne diyorsun. Bu benim hiç uyumamış halim.

- Ne yaptın peki? Kurbanlarının birinden çocuk peydahlayıp sabaha kadar beşik mi salladın?

- Sabaha kadar ders çalıştım.

Yüzümdeki şok belirtisini fark edince:

- Ecem'le.

Şimdi anlamıştım nasıl ders çalıştığını. Durağa doğru yürürken pastanenin önünde durdu:

- Bir şeyler yiyelim karnım çok aç.

- Ye sen aç değilim.

Bu cevabım onu çok şaşırttı. Cılız bir yapıda olmama karşın iştahım, bedenimle ters orantılıydı. Yiyip yiyip kilo almayanlardandım. Okan:

Ölüme Ramak KalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin