şehre

1.7K 223 34
                                    

Ellerimi açıp bolca dua etmiştim ve bana yardım edeceğine inandığım Allah'a bir kez daha derdimi açmıştım. Hep yardım etmişti şimdiye dek, kabul olunan dualarımı hatırladıkça gözlerim yaşarırdı. Beni duyduğuna inanır ve karşıma çıkardığı yardımlarla da buna emin olurdum. Gerçekten duyuyordu! Siz yeterki kalpten inanın..

Babanemin odasına girdiğimde tesbih çeker halde buldum onu her zamanki gibi. Boş durmazdı hiç.

Yanına sokulup ''Anaka'm sana bir şey söyleyeceğim.'' dedim.

''Söyle bakayım kuzum.''

''Geçen haftalarda Selim bize gelmişti ya hani? Ben sizin bir kaç konuşmanızı duydum.''

Babanem bir şey demeyip gülümsedi sadece. Bu duruma sevinmiş gibiydi.

''Ne yapacağım ben babaanne? Sence ne yapmalıyım?''

''Güzel kızım benum... Ben öyle isterum ki Selim'le senin mutluluğunu göreyim. Fakat gideceğum diyor, başka şey demiyor. Emin ol gidecek olmasa çoktan gelmişti çiçeğuyle çikolatasıyla...''

''Sahi mi?''

''Sahi tabi. Sahi..''

Aklıma gelen fikirle babaneme umutla döndüm.
''Ben de onunla giderim. Ne olacak ki? Orada doktor kadar öğretmene de ihtiyaçları vardır.''

''Vardur tabi yavrum, hiç olmaz mı? Sen bugün git Selim'e bunu söyle. Hayırlısı olsun inşAllah.''

''Ama ben söyleyemem ki. Çekinirim.''

''O zaman yaz da ver.''

''O olur işte.'' dedim ve müsade isteyip odama geçtim. Boş bir kağıda bir kaç şey karalasam da hiçbirini beğenmemiştim. Sinirle kağıdı yırttım ve üzerimi giyinip evden çıktım. Bugün Selim hastanede olmalıydı. Resmi olarak tahinini alana kadar buradaydı.

Hastaneye giden otobüsten indiğimde Selim'in yeni odasını bulmam biraz zaman aldı. Sonunda kapısı açık odanın girişine yaslandım. Hastasıyla konuşuyordu.

''Eveet, Hamiyet teyze! Sen, ben görmeyeli çok daha iyi olmuşsun. Artık ilaçlarını kullanmana gerek yok. Ağrın olursa ağrı kesici alman yeterli.''

Kısık ve yorgun bir kadın sesi yanıt verdi.
''Çok sağ ol evladım. Allah senden razı olsun. Rabbim hayırlı ömürler versin, hayırlı bir yuva nasip etsin inşAllah. Sana ne kadar dua etsem az.''

''Amin Hamiyet teyze, amin. Çaba bizden şifa Allah'tan, asıl teşekkürü ona et sen.''

Onun hastalarıyla yürekten ilgilenişine her zaman hayrandım ve tanık oldukça mutlu oluyordum.

''Ediyorum yavrum, hiç etmez miyim? Rabbim torunumu görmeden canımı almadı çok şükür.''

''Buyrun teyzecim kimliğiniz.'' sesi de başka bir erkeğe aitti. Teyze ona da teşekkür edip kapıya doğru geldiğinde benimle karşılaştı. Tebessümüne karşılık verip selam verdim ve boşalan odaya girecek kimse var mı diye etrafa bakındım. Sıra bekleyen insanlar vardı aslında...

''Hanımefendi, şu an on beş dakikalık bir molamız var, sonra hasta almaya devam edeceğiz.''

''Şey, aslında ben Selim Bey'i görmeye gelmiştim.''

Cümlem bittiğinde Selim de kapıya doğru yaklaşmış ve beni görmüştü.
''Yusra? Hayrola, birine bir şey mi oldu?''

''Yok, yani herkes iyi, ben kendim için gelmiştim.''

''Bir şeyin mi var? Gel, otur böyle istersen.''

İçeri doğru bir kaç adım atıp masanın önündeki boş sandalyeye oturdum.

''Hocam ben çay alacağım, ister misiniz?''

''Ben almayayım. Yusra sen ister misin?''

''Teşekkürler, ben de almayayım.'' dedim ve hemşir abi odadan çıktı.

''Yine baş ağrıların mı tuttu?''

Başımı iki yana salladım.
''Yok, yanlış anladın. Ben bir şey demeye gelmiştim...''

Baş ağrılarımın tutmadığına sevinmiş olduğu aldığı rahat ve derin nefesten belliydi.

Bazen başıma bıçak sokuyorlar gibi ağrırdı. Beşinci sınıftan beri vardı bu ve doktorlar bir şeyimin olmadığını söylüyordu her seferinde. Normalde mızmız biri değildim fakat o ağrılara dayanamaz ve ağlardım. Dişlerimi sıkardım, bağırırdım...

Allah'a şükür uzun süredir bir şeyim yoktu.

''Tamam, dinliyorum.''

''Şey diyecektim...''
''Şemsiye.''

''Şemsiye?''

''Şemsiye sende demiştim ya hani? Şemsiyenin altına girmeme izin veremez misin?''
Cümleyi söylemek bana çok zor gelse de sonunda başarmıştım. Dolaylı bir yoldan söylemek daha kolay olmuştu.

Sıkıntılı bir nefes aldı ve elindeki kalemle oynamaya başladı.
''Veremem.''

''Neden?''

''Bendeki şemsiyenin altı yağmurdan daha tehlikeli.''

''Doktorlar kadar öğretmenlere de ihtiyaç vardır, eminim.''

''Seni tehlikeye atamam. Ben tâ küçükken seni koruyacağıma söz vermiştim, şimdi seni ellerimle tehlikeye mi iteyim?''

''Ne olabilir ki? Burada ruhum öleceğine orada bedenim ölsün. Hayatın anlamını kaybedeceğime hayatımı kaybedeyim.''

Eliyle kendisini gösterdi.
''Ben miyim hayatın anlamı? Ben daha sen baş ağrından ağlarken sadece faydasız bir kutu ilacı önüne koyabiliyorum. Ya da küçükken yaptığım gibi inlemeni dinleyip elimden bir şey gelmeyerek uyuyakalmanı bekliyorum.''

Anlamıyordu beni. Tek yaptığı kendini hiç olarak görüp benden kolay vazgeçebilmekti.

Odaya tekrar az önce çıkan hemşire girdiğinde konuşmamız sonlanmış oldu.

''Bir şeyi atladın, beklerken dua da ediyorsun.'' deyip kalktım ve hastanenin sevmediğim kokusu eşliğinde çıkışa doğru yürüdüm.

Uçurumlar İçindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin