~Çaydanlık Şakası~
Televizyondaki diziye baktım. Ay ne romantik ne romantik! ''Sen olmazsan ben ölürüm''müş! Hadi bakalım öl! Fragmanı izledim, birdahaki bölüm o olmayacak! Ama sen varsın.
''Hayat, çaydanlığı ve tepsileri getirin kızım.'' Tembelim ben ya tembel! Niye hep iş veriyorsunuz bana? Daha geçen hafta yengemler buradayken arada geçen konuşmaları unutmadım anne. Sadece şuan yengemler değil dayımlar var o ayrı.
Tam ben kalkacakken, ''Sen otur Hayat abla. Biz hallederiz.'' diyen dayımın kızına gözlerimden kalp fışkırttım ve arkama yaslanıp karşı koltukta oturan dedeme baktım. Nasıl da dikkatle izliyor! Anneannem bir şey anlatsa bu kadar dikkatini vermez ha!
Dayımın biricik oğluşu içeriye sofra bezini sererken, ergen kız kardeşim de elinde tepsiyle çay bardaklarını getirdi. Bu sırada içeri koşan dayımın ufak kızı ve benim beşlik-öfkeli adam minnoşuma, ''Dikkat edin, yavaş!'' uyarıları gönderdim. Şeker ve sürahiyi de dayımın "Sen otur Hayat abla." diyen düşünceli kızı Nida getirmişti. ''Aferin ergen takımı, çalışın.'' diye geçirdim içimden.
''Dikkat edin, yanmayın çaydanlığı getirirken.'' Sakin olun, bu kez uyarı yapan ben değilim, anneannem. Ama haklı kadın, o demese ben derdim.
Dayımın biricik oğlu içeriye elinde çaydanlıkla girdi ve odanın ortasına doğru yürümeye başladı. Elleri titremeye başlayıp ''Aaa! Baba çok ağır, düşecek!'' diye bağırmasıyla ve çaydanlıkları yanmamak için ileri fırlatmasıyla benim de yüreğim yerinden fırladı. Kendim de ona doğru fırladım. Bir çığlık attım istemsizce ve dayımın biricik oğluşuna baktım korkuyla. Gülüyordu! Hain kardeşim Şeyda ve hain kuzeni Nida da gülüyordu! Bense ölüyordum. Kalp krizinden gidiyordum!
''Sizi geberteceğim!'' diye bağırıp hızla onlara yöneldim. Bu esnada dedem yerdeki boş çaydanlıkları alıyordu. Hepsi bizim odaya doluşup kapıyı kapattı. Açmaya çalışsam da beceremedim; üç kişilerdi ve yalnızca kapının arasına bir terlik sıkıştıracak kadar itebilmiştim. Terliğin geri atılması ve kilit sesi.
''Sanki ömrünüz orada geçecek! Siz oradan bir çıkın, görürsünüz! Hainler! Hain kardeşler! Hadi bunlar neyse de sen nasıl bana bunu yaparsın Model'im! Alacağın olsun! Sözleşmemizi iptal ediyorum! Modellikten seni terfi ediyorum Yunus Ekrem! Bir süre sana güvenemem.''
Onları orada bırakıp içeri döndüğümde gülüyorlardı hâlâ. Pis kumpasçılar. Ama suç bende, anlamalıydım durup dururken sırf Hayat ablalarının hayrına çay sofrasını kurmayacaklarını.
''Nerede o Yunus?!'' diye soran dayım bizim odanın kapısına dayandı. ''Oğlum sen manyak mısın?! Kıza kalp krizi mi geçirteceksiniz? Bilmiyor musunuz huyunu sanki!?''
Normal zamanda Yunus Ekrem'e kızılmasına dayanamasam da şuan hak etmişti. Oh olsun.
''Ama baba ya! Bana da bunlar söyledi yapalım diye. Asıl suç bunların.''
''Ben onlara da soracağım bunun hesabını. Gülmeyin kız! Nida, Şeyda! Siz de az değilsiniz, bir de benim oğlumu suçlu gösteriyorsunuz.''
''Neyse dayı, gel de çayını iç.'' dedim ve sakinleşmenin verdiği ferahlıkla olanlara gülümsedim. Ama sadece bir kaç saniye!
Bu olay bir kaç gün kabuslarıma konuk, hayatıma zorluk olduğu için çaydanlıklardan uzak durdum. Şeyda da yaptığı hainliğin cezasını çekip her misafir gelişinde çaylarla ilgilenmek zorunda kaldı. Yaşasın ablalık! İşte bu yüzden o çay demliyor bense elimde bıçakla salatalık soyuyordum. Öfkeli adam Mehmet içeriye girdi ve ''Hanaaattt!!'' diye üzerime koştu.
''Mehmet!! Dikkat etsene! Kaç kere dedim sana elimizde bıçak varken bize yaklaşma diye! Neredeyse batacaktı sana zamanında çekmeseydim! Bir daha görmeyeyim bak!'' Ya batsaydı da önemli bir yerine denk gelseydi ve ona bir şey olsaydı? Al sana vicdan azabı. Al sana kardeş acısı. Çok kolaydı ya, olabilirdi sonuçta.
''Ama bene batmadı ki Hanat.''
''Ama sene batabilirdi Mehmet!''
''Batmas.''
''Ya , tabi batmaS!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendini Özgürlüğe Bırak
NouvellesHayat, geçmişi sebebiyle güvensizlik sorunu yaşayan bir genç kızdı. Kafasında dolanan senaryolar her yolun sonunu kötü bir çıkmaza sokuyordu. Ona göre, her an her şey olabilirdi. Ve bu travmanın kendisine zarar verdiğinin, rahatça yaşamasına engel o...