~Bay Bilge~
Cebime bir yirmilik sıkıştırdım ve aynanın karşısında kendime baktım. Bileklerime dek uzanan kırmızı elbisemi giymiş, saçlarımı da dağınık bir topuz yapıp bırakmıştım. Elime telefonumu alıp mesaj gelmiş mi diye baktım fakat eski mesajlar hariç bir şey yoktu.
Bugün müsait misin?
10.29Evet.
10.34O zaman yarım saat sonra hazır ol
10.35Tamam. Nereye gideceğiz?
10.36Saat neredeyse 11 olmuştu ama cevap yoktu.
''Meğğmeett!!'' diye öte odaya seslendim.
''Efendim Hanat,'' diyerek koyu renk gözlerini pörtletip bana baktı.
''Seni yiiceem!'' diyerek ona doğru gitmeye başladım. Hemen çığlık çığlığa kaçtı ve yalandan ağlamaya başladı.
''İyi be yemem! Ben de başkasının ablası olurum, başkasını yerim! Seni de gezmeye götürecektim, götürmeyeceğim!'' Ay ne atarlı abla pozları. Ama yalandan ağlayan çocukları sevmem, ne yapayım.
''Tamam Hanat, özür dilelim.''
Mehmet'i güzelce giydirdim ve elinden tutup dışarı çıkardım. Mesaj gelene dek bakkaldan çocuğa bir iki çikolata alayım deyip o tarafa yöneldim. Üç dakika yürümüştüm ki ''Şişt, Hayat!'' diye seslenilmesiyle sağıma baktım: Özgür. Eliyle gel işareti yapıp ben yanına ulaşınca yanımdaki Mehmet'e selam verdi. ''Ufaklık, naber? Adın ne senin bakalım?''
''Meemet.''
''Oo ne güzel bir ismin varmış senin öyle. Gel bakalım sana bir şeyler alalım.'' deyip Mehmet'i kucağına aldı ve bakkala doğru yürümeye başladı.
Az ileride sarışın bir kız geçince Mehmet bana döndü. ''Hanat, sen de güneşe çık senin saçların da sanı olsun sanı.''
Sarı? Benim saçlarım mı, ay güldürme Mehmet beni. ''Yok ablam, gerek yok.''
''Niye Hanat, sen sanı sevmiyon mu?''
''Sevmiyorum ablacım.''
''Hııı.''
Bakkala girdik ve Özgür, Mehmet'le ilgilenmeye devam etti. İstediği çoğu şeyi alırken, bazılarına da o zararlı diyerek itiraz ediyordu. Aferin Özgür.
''Ben verseydim,'' dedim Özgür elini cebine atıp para çıkaracakken. Bana saçmalama bakışı atıp gülümsedi. ''Ben onları Mehmet için aldım, o yüzden ben almış olmalıyım değil mi?''
''Peki, teşekkür ederiz,'' dedim ve yine mahcup olmadım değil hani. Daha ben çiğ köfte borcunu ödemeyi düşünüyordum tekrar borçlu hissediyordum. Bir iki tane şey alsa borçlu hissetmezdim de koca bir poşet doldurmuşlardı. Sen okumuyor musun bu paranın kaynağı nereden de rahatsın?
Geri dönerken bu kez Mehmet Özgür'ün elini tutmuş sohbet ediyorlardı. ''Sen okula gidiyor musun bakalım?''
''Gitiyom. Benim artadaşlarım da vaa.''
''Oo aferin sana. Biz de arkadaşız artık tamam mı?''
''Tamam.''
Bilin bakalım neredeydik ve çimlere oturmuştuk? Bizim mahallede, kullanılmayan fakat bahçesi harika olan bir ev. ''Yine acilen gitmen gerekirse acele etmene gerek kalmaz,'' diyen Özgür bu ayrıntıyı düşünerek bu evin bahçesine getirdi bizi. Bahçede bizi bekleyen 10-11 yaşlarında bir kız çocuğu da vardı. Özgür'ün kız kardeşiymiş, Sümeyye. İkimizin de kardeşleri biraz ötemizde oyun oynuyor, arada bir de gelip bizden abur cubur istiyorlardı. Geçen on dakikada nasılsın faslı, kaç kardeşiz faslı ve aile faslı konuşulmuştu kardeşlerimiz dolayısıyla. Mesela Özgür'ün bir de erkek kardeşi varmış fakat geçen yıllarda vefat etmiş. Nasıl olduğunu bilmiyorum, sorup da onu üzmek de istemiyorum. Demek bu yüzden o gün "Bir kardeşi, ağabeyi kaybetmenin ne olduğunu biliyorum," demişti. Babası ve annesi öğretmenmiş. Kendisi de ortaokul ve lise öğrencilerine özel ders veriyormuş. Sanırım genlerinde öğretmek var.
''Ee, benimle ne konuşmak istiyordun?''
''Senin şu takıntın hakkında konuşmak istiyordum.''
Takıntım? Niye bu çocuk bu konuyu sürekli açıyor, deşeliyor, uğraşıyordu?
''Bu konu hakkında ne konuşabiliriz ki? Ben konuşacak bir şey olduğunu sanmıyorum.''
''Bak, ben psikoloji okuyorum ve tez çalışması hazırlıyorum. Senin bu durumun ilginç ve gerçekten araştırılıp üzerinde çalışılmaya değer bir konu. Bunun hakkında bir süre düşündüm ve bazı şeyler elde ettim bile. Fakat---''
Yanımıza gelen Mehmet ve Sümeyye çikolata istiyordu ve Özgür'ün cümlesini bölmüşlerdi. Bense nedensizce sinirliydim. İkisinin eline de birer çikolata tutuşturup onlar yanımızdan koşturarak uzaklaşırken Özgür'e döndüm. ''Tez çalışmanda başarılar dilerim. İstediğini yazıp istediğin gibi benden de bahsedebilirsin, bu ilginç durumumdan da. Bunun için benden izin almana dahi gerek yoktu.''
Hızla ayağa kalkıp eteklerimi silkeledim. ''Mehmet! Hadi gidiyoruz!''
Peşimden o da çevik bir hareketle kalktı. ''Hayat, bir dakika, yanlış anladın. Bekle de devam edeyim.''
''Daha diyecek neyin var ki?''
Ben Mehmet'in elini kavramış ve yürümeye başlamışken o da yanımdan yürüyordu. ''Hayat, ben bu konuyu tez için irdelemiyorum. Sana yardımcı olmaya çalışıyorum.''
''Öyle mi, ne konuda yardımcı olmaya çalışıyorsun bana?'' Bana yardım edecek bir şey yoktu. Yardıma ihtiyacım olduğunu sanmıyordum ayrıca. Ben böyle yaşayıp gidiyordum.
''Ben sadece hayatının kolaylaşmasına ve bundan kurtulmana yardım etmek istiyorum. Korkmamana ve tedirgin olmamana yardım etmek için--''
''İstemiyorum!''
''Hayat bak--''
''İyi günler Özgür.''
''Bu kadar abartacak ne var Allah aşkına, Hayat!''
Gözlerinin içine baktım. ''Kendine iyi bak Özgür. İyi günler. Bir kaç hafta önce benim için kimsen öyle kal. Kardeşini yalnız bırakma da bahçeye dön, şu sıralar çok çocuk kaçırıyorlar.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendini Özgürlüğe Bırak
Short StoryHayat, geçmişi sebebiyle güvensizlik sorunu yaşayan bir genç kızdı. Kafasında dolanan senaryolar her yolun sonunu kötü bir çıkmaza sokuyordu. Ona göre, her an her şey olabilirdi. Ve bu travmanın kendisine zarar verdiğinin, rahatça yaşamasına engel o...