y a p t ı ğ ı n d a

972 128 20
                                    

~Yumurtlamak~

''Hanat, doktorculuk oynalalım mı? Lüüfen, lüüfen Hanat.''

''Tamam, oynayalım Hanatcım,'' dedim dayanamayarak.

Yengemgiller tayfası bizdeydi kahvaltıda. Tabi kahvaltı erken bitse de sofra başında baya bir sohbet muhabbet dönmüştü. Sonra onlar oturma odasına geçmiş biz de Şeyda'yla mutfak toplamıştık. Tam oturdum derken de Mehmet ve can sıkkınlığı beni ele geçirmişti.

''Sen hasta ol ben doktor, tamam?''

''Tamam.'' deyip yatağın başlığına yaslanmayı bırakarak yattım. ''Doktor bey, benim bacaklarım çok ağrıyor. Kollarım da. Her yerim ağrıyor.''

Parmağını iğne olduğunu belli edercesine bana doğrulttu ve bacağıma bildiğiniz sapladı.

''Yavaş ol doktor, acıtıyorsun.''

Sırıtarak parmağını rastgele her yerime iğne niyetine sokmaya başladı. ''İmdat! Sen nasıl doktorsun, müsait olmayan yerlerime bile iğne yapıyorsun!''

Benden uzaklaşsın diye karnına elimi değdirdim gıdıklamak niyetine. Hemen gülmeye başlayıp yatakta devrildi ve bayılmış numarası yaptı. Yanaklarına tokat atıp ''Doktora bak be, bayılıyor!'' dedim ve ayıldıktan sonra tekrar yere düşüp bayılınca totosunu ısırdım. Kollarını da but niyetine yiyip, karnını gıdıklamaya başladım. ''Sen nasıl doktorsun! Doktorun doktorluğu, hastanın da hastalığı belli değil! Ben bu hastaneden kaçıyoruuum!!'' Son kez totosuna vurup ''Hastaneden kaçıyorum beeen!'' diye cırlayarak kendimi içeriye, Fatoş yengemin yanındaki boşluğa attım.

Tatil sohbeti ediyorlardı. Bizimkiler döneli yaklaşık iki hafta olmuştu tamam ama bu kez Fatoş yengemler gidecekti, bu yüzden sohbet tatil sohbetiydi.

''Ya anne, biz de göle falan gidelim. Ya da denize, dere kenarına, nereye olursa. Su seyretmek istiyorum ben. Su sesini dinleyeceğim ne güzel, ohh...''

Emine Yengem yine yaptı yapacağını ve beni kikirdetti. ''Eyy, oturun evde açın çeşmeyi, seyredin suyu. Alın size su. Tatillere para vermiş olmazsınız hem.''

Vaay bee! Sizde böyle güzel aile var mı ha? Ama bakın annem nasıl işin ayrıntısını düşünmüş. ''Emine, yalnız onun da parası var. Su parası.'' Faturaya vereceğimiz parayla benzine vereceğimiz ayrı mı?

Biraz daha onların güzel sohbetlerini dinledim. İş komşulara gelince sizin gıybetinizle uğraşamam diye düşünüp yatağıma sarıldım kocamanından. Ergenlik aşkımdı benim bu yatak. Ayrılamıyordum ondan. Telefonumu elime aldım kurcalamak için. Gerçi sosyal medya hesabım olmadığı için -ortaokulda açıp nadiren girdiğim Facebook hariç- yapacak bir şeyim olduğu da söylenemezdi. Bedir'den bir mesaj geldiğini görünce merak ederek açtım. Kolay kolay telefonda sohbet etmezdik çünkü.

Haftasonu görüşebilir miyiz? Ankara'ya gideceğim, gitmeden göreyim seni de.
14.29

Olur, annemden izin alırım.
Nerede buluşuruz?
14.33

Bizim oradaki çiğ köfteci?
14.34

Tamam. Saati haber verirsin.
12.34

Anlaştık.
12.34

Bu akşam anneannemde kalacaktık. Bir poşete eşyalarımı doldurup erkenden evden sıvışayım dedim ve yengemgil tayfası işlerini yapmak üzere evlerine dağılırken ben de onlarla beraber evden çıktım. Evi de Şeyda süpürsün. Ben onun yaşındayken her işi yapıyordum bu daha ocağı yakmayı yeni öğrendi. Ah yeni nesil!

Ananemin asla kitli olmayan kapısını açıp içeriye girdim. Hırsız olsam girerim diyeceğim de evde çalacak sadece televizyon var. Boşuna zahmete gerek yok. Dedem balkonda uyumuş, ananem Kur'an okuyordu. Peki ben ne edecektim? En iyisi Nida'yı çağırmak. Telefonumu çıkarıp Nida'yı aradım. Bana kalsa mesaj atarım ama o mesajı görene kadar anneannem hatim yapar.

''Efendim ablaa?''

''Arandığınız abla yukarıda sizi bekliyor. Lütfen biran önce geliniz.''

''Tamam. Çamaşırları asıyım geliyorum.''

''Çabuk as oyalanma. Dikkat et sizin ipler çok geride, düşmeyesin.''

''Emrin olur.''

Beni şaşırtarak az sonra gelmişti Nida. ''Aferin kız, böyle elini çabuk tut yoksa evde kalırsın.''

''Sen gibi mi?''

''Ne demek istiyorsun sen!? Ben daha yirmi yaşına yeni girdim bir kere! Hem gitmeye de meraklı değilim.''

''Hehe tabi.''

''Birileri kaşınıyor herhalde.''

''Aaa kim? Hemen yardımcı olayım.''

Biz didişirken Yunus Ekrem içeri daldı. ''Babaannee!? Yumurta var mıı?''

''Dolapta var oğlum, al.'' Anlaşılan ananem de Kur'anını bitirmişti.

''Yok desene babaanne ya! Yakında yumurtlayacak, yumurta yiye yiye! Onun yüzünden ben yumurtadan soğudum. Günde beş öğün yumurta yiyor. Tavuklar yetişemiyor hızına be.''

''Sus be sen. Yerim. İstersem on öğün yerim.''

Yumurtaları alan Yunus Ekrem hızla aşağı indi. Ben de güldüm. Çünkü kafamda bir yerlerinden yumurta çıkaran bir Yunus Ekrem belirmişti!

Kendini Özgürlüğe BırakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin