2.PART: PATLAMA

485 32 1
                                    

YIL: 17.11.2018

-"BİLL! Sana odama girmemeni söylemiştim."

-"Özür"

-"Seni... ANNE! şu oğlun..."

       Ah, LİLY yine başladı. Her sabahın böyle olması ne sinir bozucu. Ayrıca ona cevap vermek bile çok zahmetli... Şimdi tek istediğim güzel bir kahvaltı etmek. Acaba sonra Sam in yanına mı gitsem? ya da hayır onun yerine uzanıp tüm gün bilgisayarım da takılabilirim. Babam hala uyuyor, ilk onu uyandırıyım.

       Çift çift merdivenleri atlıyorum. Sağdaki ilk kapıya dalıyorum. Yeterince ses çıkarmaya çalışarak yanından geçtiğim masaya, dolaba, aynaya vuruyorum. Babamsa horlama taklidi yapmaya başlıyor. Haha bakalım üstüne zıpladığımda hala horlama taklidi yapabilecek misin baba? diye düşünüyorum. Hop! haksızlık babam ben atlamadan önce yatağın diğer tarafına geçmiş! Bu sefer babam beni gıdıklamaya başlıyor. Kahkalara boğuluyorum. Lily kapının önünden geçerken çok ses çıkarıyorsunuz bakışı atıyor. Haha kıskanç, bende dil çıkarıyorum. O da dudaklarını kımıldatıyor, sanırım bana küfrediyor. Bende daha yüksek kahkahalar atarak onu sinir ediyorum.

-"Herkes aşağıya gelsin, kahvaltı hazır!"

-"Geliyoruz, Anne!"

       Aşağı inince annemin yanağından bir tane öpüyorum. Annemse beni öpücüğe boğmaya çalışıyor ve öptüğüme pişman olarak hemen bahçeye koşuyorum. Erik ağacının yanında bulunan masadaki yerime geçiyorum. Bir tane kızarmış ekmeği ağzıma tıktıktan sonra meyve suyunu fondip yapıyorum. Midemse hemen bana bağırmaya başlıyor ona sakin olmasını. söyleyerek ikinci ekmeğe uzanıyorum. Ah, babam geldi, onun tabağına da bir tane kızarmış ekmek koyuyorum. Bana gülümseyerek karşılık veriyor.

-"Baba, bugün balığa çıkalım mı?"

-"Havalar biraz ısınsa da çıksak olmaz mı, Bill?"

-"Ablamdan seni bir daha kurtarmasam olur mu, baba?"

-"Tabi bugün de çıkabiliriz. Katherine, su getirebilir misin? "

       Az sonra annem ve ablam da geliyor. Ablam yine üzgün duruyor. Muhtemelen almak istediği bir çantayı bir arkadaşı ondan önce almıştır ve fotoğrafını tumblr da paylaşmıştır, genelde bu tür olaylar olur. Ben de ona hangi cadı üzdü seni? diyorum. Gülmeye başlıayor, annemse ters ters bakıyor. Haa şimdi anladım, anne-kız konuşması yapmışlar. Peh, çok sıkıcı olmalı.

       Kahvaltımı bitirdikten sonra üstümü değiştirmeye gidiyorum ve malesef bilgisayar planını yarına erteliyorum. Altıma bir eşofman giyiyorum, üstüme bana biraz büyük gelen kapşonluyu giyiyorum. Başıma bir 'NY' şapkası geçiyorum ve şimdi hazırım. Babama masadan kalkması için bağırıyorum. Babamsa öğlenleyin çıkmamızı söylüyor. Neyse bu sayede bilgisayar planımın 3-4 saatini kullanabilirim.

       Zaman geldi! Babamın yanına koşuyorum. Birisiyle hararetli şekilde konuşuyor. Beni görünce kapatıyor. Yanına koşarak gidiyorum.

-"N'oldu baba?"

-"Bir şey yok, hazır mısın?"

-"Evet!"

-"O zaman çıkalım. Annenle ablanı da alsak mı ki?"

       Buna karşılık bir harekiri yapıyorum ve arabaya atlıyorum. Babam da gülerek yanıma geliyor. 45 dakikalık yol boyunca iğrenç sesimizle bağıra bağıra şarkı söylüyoruz. Sonunda geldik! Limanda bulunan teknemize atlıyorum. Babamsa ben keyfime bakarken malzemeleri hazırlıyor. Onunda tekneye atlamasıyla ben sallanıyorum ve birazcık su sıçramasından da kaçamıyorum. Ve ilerlere doğru açılmaya başlıyoruz.

       İlk oltamı atıyorum, babam da hemen ardımdan atıyor. Yarım saat sonra babamın kutusundaki 15 balığın birazını hala boş olan kovama atmaya çalışıyorum. Birden her sallanmaya başlıyor. Ben de babama buralardan balina geçer mi? diye şaka yapmaya çalışıyorum, Endişelendiğim de o durum hakkında saçmalarım ki rahatlıyım. Babama dönüyorum, o çok ciddi duruyor.

       Biraz sonra işin ciddiyetini anlıyorum. Babam da ablamın yaptığı gibi dudaklarını kımıldatıyor. Gökyüzü ilk pembemsi bir renk sonra da kırmızımsı bir renk alıyor. Çok korkuyorum. İlk korkmanın bebeklik olacağını düşünüyorum ama hemen ardından kendime 12 yaşında olduğumu hatırlatıyorum. Babam hızlıca tekneyi limana götürüyor, babama n'olduğunu soruyorum. Babam çok sert bir yüz ifadesiyle başka bir yere bakıyor.

       Doğruca eve yol alıyoruz. Gidişten farklı olarak ikimizin de sesi çıkmıyor. Eve giriyoruz. Annem dehşetle televizyona bakıyor. Ablamda yerde dizlerini kendine çekmiş ağlıyor. Babam yerinden kımıldamıyor. Ben hemen haberi okumaya koşuyorum. "Bugün gerçekleşen patlamada asya kıtasının yarısı yok oldu. Kimin, nereden attığı bilinmeyen bombanın ne olduğu da bilinmiyor. Şuan ölü sayısının ne kadar olduğu hakkında bir bilgi yok ama milyarca insanın öldüğünü söyleyebiliriz. Tüm ülkelerden devlet görevlileri -bugün olağanüstü hâl olması sebebiyle- saat sekizde ABD de toplantı yapacak."

-"Kanada'yı terk ediyoruz."

-"Ne dedin baba?"

-"Katherine eşyaları topla sadece gerekli olanları al, çocuklar sizin bir şey almanıza gerek yok."

      Annem ve babam iş birliği içerisinde gibi duruyor. Neler olduğunu biliyorlar mı? Ablam ağlayarak telefonunda bir şeyler yazmaya çalışıyor babam onun telefonunu, anneminkini, benimkini ve kendisini parçalamaya başlıyor. Ablam daha şiddetli şekilde ağlıyor. Babam depoya iniyor. Elinde büyük bir poşetle bir kaç dakika sonra geri dönüyor. Poşetin azıcık görünen kısmında bir silah görüyorum ama yanlış gördüğümü düşünüyorum.

-"David, her şey hazır!"

-"Hadi hemen çıkıyoruz!"

       Eşyaları arabaya yüklüyoruz ve hemen yerimize geçiyoruz.

-"Nereye gidiyoruz baba?"

-"Bilmiyorum Bill, bilmiyorum."

      

#en yakın zamanda yeni bölümü yayınlamaya çalışacağım. Ayrıca vakit bulabilirsem medyaya ailesinin fotoğrafını eklemek istiyorum. Çocuğun fotosunu zaten kapakta görmüşsünüzdür.Biraz karışık yazdığımın farkındayım sorunuz varsa sorabilirsiniz. Elimden geldiğince cevaplamaya çalışırım. :)

HIDE&SEEK (saklambaç)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin