GÜNÜMÜZ ~ 2017
"Bir yıl kadar kalacağım. Belki birkaç ay daha az." Yağız'ın söylediği sözleri düşünürken önümdeki direğe çarptım. Ah! Kafam acıdı. Bir yıl geçtiği halde Yağız hala dönmedi. Belki de döndüğü halde benimle görüşmek istemiyordur ne de olsa son görüşmemiz pek iç açıcı değildi. Ne yazık ki ben o yaptığını hala unutamıyorum. Onun nefesini, bana o denli yakın olmasını. Aslında lisedeyken çok istemiştim onunla beraber olmayı, hatta ortaokulda bile... Beni sevmesini istemiştim ancak etrafında mutlaka bir kız görürdüm. Bana her zaman daha yakın olmuştu ama o kızları gördüğümde hislerimin karşılıksız olduğunu düşünürdüm. Ben koca bir aptaldan başka bir şey değilim.
Onu ilk kez parkta gördüğüm de yüreğimde bir kıpırtı oluşmuştu. Korkudan sanmıştım. Aşkmış. Ama nereden bilebilirdim ufacık bir kıpırtının Yağız'ı hayatımın merkezine koyacağını? Nereden bilebilirdim ona böylesine bağlı olacağımı?
Mete'nin yüzüne bakarken utanıyorum açıkçası ama elden ne gelir? Ona bunu söyleyemem. Birkaç kez ayrılmayı düşünsem de yapamadım. Mete sevgilimdi. Sevdiğim insandı. Ne yazık ki bundan fazlası olabileceğini sanmıyorum. Evlilik? Yağız'ın gözlerinde kendimi bu kadar yakın gördükten sonra yapamam. Bir başkasıyla yapamam. Bir yıl geçti Mete'yle hala ayrılmadık. Yani ben hep kavga çıkardım, hep dile getirdim. Ayrılmak istemedi. Beni sevdiği için miydi? Yoksa bu yalnız hayatıma, arkadaşsızlığıma acıdığı için miydi? Belki de gerçekten geri zekâlının tekidir?
Kendi kendime "Ay neyse! İyice kafam karıştı ya." diye homurdandım. Güneş battı batacak ama hala sıcağın altında kavrularak yürüyorum. İşten çıkar çıkmaz metrobüse koştum sırf Mete'yle konuşmak için. Bu kez ciddi ciddi oturup ayrılmak istediğimi söylemeliyim. Hayır'ı cevap olarak kabul etmeyeceğim. Bu ilişki bugün bitmek zorunda başka çare yok benim için. İşyerinin olduğu sokaktayım ama neredeydi bir türlü hatırlayamıyorum. Daha önce bir iki kez gitmiştim.
Şakaklarımdan akan teri parmağımla sildim. Yürümeye devam ederken yolun karşısında telefon kulübelerinin hemen yanında Mete'yi gördüm.
"Me-" kelimelerimi yuttum. Yanındaki kız kimdi? Birkaç adım daha yaklaştım. Bu kızı tanıyorum. Geçen yıl Mete'yle birkaç kez konuşurken yakalamıştım. "Arkadaş mısınız?" diye sorduğum da öyle olmadığını söylemişti. İş arkadaşım demişti bana. Yalan mıydı? Durup izlemeye karar verdim. Adı neydi? Şey. Hah! Açelya. Adı Açelya'ydı. Saçları kahveydi. Benden biraz daha kısa boyluydu.
Ben onları izlemeye devam ederken Açelya Mete'nin elini tuttu. Her ne kadar ayrılmak istesem de bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu görmek istiyordum çünkü ayrıldıktan sonra biriyle görüşmek ve birini aldatmak çok farklı şeylerdi. Mete'nin elini çekmesini istiyordum. Ne yazık ki öyle olmadı. Yanağından öptü. Başka bir kızı öptü. Vay be! Benden ayrılmayıp aldatmak nasıl bir karaktersizliktir? Keriz yerine koyuldum bu kadar zaman.
Anladım. Beni sevmiyordu, bana acıyordu. Salak Arya! İnanmıştım. O şerefsize inanmıştım.
Kendimi daha fazla kontrol edemedim. Telefonumu çıkarıp Mete'yi aradım. Meşgule aldıktan sonra telefonu tekrar cebine koydu. Sinirlendim. Yürümeye başladım. Açelya, Mete'nin arkasında beni görünce gözleri fal taşı gibi açıldı ancak bir şey diyemedi. Mete'nin omzuna dokunduğum da arkasını döndü, kısa süreli bir şok yaşadı. İstifimi bozmadan "Ayrılmak istiyorum." deyiverdim. Açelya gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Seni küçük o... diye küfür ettim içimden ve bunu sesli söylemeyi çok istemiştim. Ancak böyle karaktersizler için seviyemi düşüremezdim. Boynumdaki kolyeyi çıkararak Mete'nin avcuna bıraktım ve devam ettim "Üzgünüm. Senin gibi bende seni aldattım, hatta üzerinden yıl geçti. Ne yapsak ki? Sanırım şimdi ödeştik.".
Arkamı döndüm, Mete kolumu tuttu. Hızla kolumu çektim "Dokunma." gözlerimi Mete'nin gözlerine diktim "Sizinle işim bitmedi." ardıma bakmadan dik bir şekilde yürümeye devam ettim. Metrobüse giden yola girdiğimde gözyaşlarımı tutamayacağımı fark ettim. Çantamdan güneş gözlüğümü çıkarıp taktım. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Bugün geçirdiğim en kötü gün sanırım. Mete'den ayrılan ben olsam da, bunu isteyen de ben olsam beni ilk terk eden o oldu. Yine sevdiğim biri tarafından terkedildim, pardon aldatıldım. Kandırıldım. Aptal yerine konuldum. Ailemden sonra. Annemden sonra.
Eve girer girmez kapıyı çarparak kapattım. Anahtarı masaya fırlattım, ceketimi yere savurdum. "Neden lanet olası ben? Neden ben?" avazım çıkana kadar bağırdım. "Şu lanet olası yerde benden başka aldatacak insan bulamadın mı yani şerefsiz herif?!"
Siyah kumaş pantolonumu, beyaz tülden gömleğimi hızla çıkarıp odanın diğer köşesine fırlattım. Koltuğun üzerinde ölü gibi duran gri şortu ve rengi iyice solmuş lacivert atletimi üzerime geçirdim. Ardından koltuğa uzandım. Ah! Şuan makyaj silmeye bile halim yok. Masadaki ıslak mendile uzanarak içinden iki tane çıkardım. Kirpiklerimdeki maskaranın aktığını bildiğimden yanaklarımı ve gözlerimin altını sildim. Islak mendil yüzümü yapış yapış yapmasın diye masadaki bardağın içinde kalan birkaç damla suyu yüzüme damlattım.
Eski mutlu halimden eser kalmadı artık. O şerefsiz yüzünden zorla nefes alıyorum. Yutkunmak bile boğazımı kilitliyor, canım acıyordu. Eve gelene kadar bir saat ağladım artık istesem bile ağlayamıyorum. Hipnotize olmuş bir şekilde beyaz tavanı izliyorum. Dudaklarımı araladım ve fısıldadım "Neden ben Mete? Neden?".
Kafamı sağa çevirdim. Yine yan dairedeki çift tartışıyordu. Sinsice gülümsedim. Zorla da olsa doğruldum, kalkarak radyoyu açtım. Ah! Bu şarkıya bayılıyorum. İçim rahatladı. Coldplay her zaman sevdiğim bir grup oldu.
Radyonun sesini biraz daha açtım, sonra da mutfağa girerek raftan eski bir fincan çıkarıp kendime kahve yaptım.
Fincanı elime aldıktan sonra belimi tezgaha yaslayarak kahvenin kokusunu içime çektim, bir yurdum aldım. Ay! Dilim yandı. Sıcak fincanı sertçe tezgaha bırakıp cama ilerledim.
Yağmur yağmaya başlamıştı ama havada siste vardı. Hem de bu havada. Bir parça ürkütücü bir parça da kayıp olmuş bir görüntüsü vardı. Benim gibi. Yalnız hissettim. Derin bir nefes aldım. Ancak nefesimi geri vermeden evin kapısı şiddetle yumruklandı ve zil hiç susmamacasına çalmaya başladı.
Peki ya şimdi çalan kapının ardında beni neler bekliyordu? İçim huzursuzlukla doldu.