Odamda lazım olan eşyalarımı ve parşömenlerimi bel çantama koyduğum da aynada kendime baktım ve derin bir nefes aldım. Camdan süzülen dolunay ışığı beyaz tenimi aydınlatırken odamın kapısından kendimi dışarı attım ve parmak uçlarıyla merdivenlerden indim.
Salona göz attığımda babamın olmaması derin bir nefes vermeme sebep oldu. Eğer gideceğimi fark etseydi, kesinlikle evden çıkışım bile olmazdı. Güçlü olduğunu biliyordum, Nanadaime-sama sürekli babamla olan anılarını ve onun nasıl birisi olduğunu anlatırdı. Güçlüydü aynı zaman da yorgundu.
Koltukta yorgunlukla uyuyan anneme buruk bir şekilde baktım. Hastane önlüğü hala üzerindeydi, pembe saçları koltukta dağılmıştı ve derin bir uykuda gibi gözüküyordu. Annemi bildim bileli evi geçindirmek için geç saatlere kadar çalışırdı ve onu böyle görmek babama olan kızgınlığımın artmasına sebep oluyordu. Salonda katlanmış duran pikeyi annemin üzerine örttüğümde pembe saçlarına bir öpücük kondurdum. "Özür dilerim, Mama." diye fısıldadım duyulması imkansız bir ses tonuyla. Koltuğun yanından yavaşça ayrıldığımda kendimi hızlıca evin dışarısına attım ve kimseye görünmemek için evlerin çatısından atlayarak köyün çıkışına koşmaya başladım.
Köyün çıkış kapısına geldiğimde duran güvenlik ninjalarına göz kestirdim. Altı kişilerdi, hepsini bir anda genjutsu altını alabilirdim lakin bu fazla çakra harcamama sebep olacaktı. Eğer genjutsu altına almazsam da büyük gürültü çıkaracağımı biliyordum sonuçta annemin gücünü miras almıştım. Ninjaların hepsi kapının girişinde volta atarken çatıdan atladım ve ayaklarım sertçe yere bastı.
Hışımla bedenleri bana döndüğünde şaşkınlıkları yüzünden okunuyordu, sharinganımı aktivite ettim ve "Genjutsu." diye fısıldadım. Bedenler kaskatı kesildiğinde yavaşça dizlerinin üstüne düştüler ve yere yattılar. Gözlerimin bir anda acıdığını hissettiğimde inledim ve sharinganımı kapatarak gözlüklerimi çıkardım. Bir anda bu kadar çakra harcamak canımı yakıyordu. Gözlerimi tutarak yürümeye başladığımda görünüşümün bulanıklaştığını hissediyordum ama bu benim için bir engel değildi.
Uzakta duran silüet görüş açıma girdiğinde tanıdık beden kalbimin hızla çarpmasına sebep oldu.
Deniz mavisi gözler bana uzaktan bakarken tek diyebildiğim "Boruto." diye fısıldamaktı.
"Nereye gidiyorsun, Sarada." diye soğuk bir şekilde fısıldadığında ben de soğuk bir şekilde "Öğrenmem gereken bir şeyler var, Boruto." dedim.
Yanından geçerken omuzlarımız değmişti. Boruto sabit bir şekilde durarken hışımla arkasına döndü ve bileğimden tutarak beni kendine çekti. Şaşkınlıkla bedenim ona döndüğün de siyah gözlerimi gözlerine diktim ve "Ne yapıyorsun?" dedim. Deniz mavisi gözler bana sertçe bakarken "Gitmene izin veremem, Sarada. Babam ve Sensei'nin bu konuda emri var." dedi tok bir ses tonuyla.
Bileğimi elinden kurtarmaya çalışırken diğer eli belime gitti ve sıkıca tutarak beni kendine çekti. Yutkunarak ellerimle göğsüne doğru ittirdiğim de "Bırak beni! Neden bu kadar gitmemi istemiyorsunuz? Öğrenmemi istemediğiniz ne var!" diye bağırdım yüzüne doğru. Normalde bu kadar yakınlık beni heyecanlandırabilirdi ama şuan aklım sadece Kawaki ve dediklerindeydi.
"Senden bir şey sakladığımız yok! Sana zarar gelmesini istemiyoruz hepsi bu." dedi ve belimdeki elini daha çok sıkılaştırdı. Kaşlarımı çattığımda onun yüzünün her zerresini inceledim. Nefesi yüzüme çarparken ondan etkilenmemem için kendimi zor tutuyordum.
"O zaman neden bana Kawaki konusunda yalan söyledin?" dediğimde gözlerini kaçırdı.
"Sen de bana söyledin. Kawaki oraya gelmedi demiştin, oradaydı değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven's Eyes
FanficKaranlık; insanların ruhu ve zihnini kaplayan bir örtü gibidir. Bazıları kalbi daha fazla kirlenmesin diye usulca örter kara çarşafı duygularının üzerine. Ama elbet bir gün geri dönülmek üzere örtülmüştür o karanlık çarşaf ve geri dönüş ne daha saft...