Yeşil renklerinin bezenmiş olduğu ağaç dallarının üstünden zıplarken aklım hala Boruto'nun yerde yatan bedenindeydi. Eğer uyanırsa ve Sage Modunu açarsa beni ışık hızında bulacağından emindim, Jougan sayesinde shunshin de yapabiliyordu. Tüm çakramı genjutsum güçlü olsun diye harcamıştım ama gene de pek fayda edeceğini düşünmüyordum o yüzden elimden geldiğince hızlı olmaya çalışıyordum.
Derin bir nefes alıp verdiğimde şuan Boruto'nun aklımı karıştırmasına izin vermemeye çalışmalıydım. Hedefime ulaşmam gerekiyordu, eğer ilerleyeceksem bütün her şeyi doğruluğuyla öğrenmem gerekiyordu, 11 yaşındaki halim gibi kütüphanede öğrenmek yerine.
Adımlarımı hızlandırdığım da Kawaki'nin sığınağına gelmiş olduğumu anladım. Sığınağın girişi karanlıktı ama içeriye girdiğim zaman duvarlara asılmış meşalelerin kısık ateşleri yolumu aydınlatıyordu. İçeride dolaşan fareler ve nem kokusu tüylerimi diken diken ederken derin bir nefes aldım. Adım seslerim etrafta yankılanırken karşımdaki taştan tahta ve onun üzerinde oturan kişiye donuk bir şekilde baktım.
Kawaki, elini çenesine dayamış ve dudaklarında keyif aldığını gösteren bir ifadeyle bana bakıyordu. "Geldin, prenses." dedi. Ses tonunda zaferin tonu vardı ve bu benim öfkeyle dolmama sebep oldu.
"Sakın yanlış düşüncelere kapılma. Gerçeği öğrendikten sonra buradan defolup gideceğim ve bir daha asla karşıma çıkamayacaksın." dedim öfkem ses tellerime tırmanırken. Kawaki omuz silkerek ayağa kalktı ve ağır adımlarla bana doğru yürümeye başladı.
Gerilmiş vücudum kaskatı kesilirken tam karşımda durdu ve o gri gözlerini üzerime dikti. "Gerçekleri öğrendiğin zaman gideceğine bu kadar emin misin?" dedi
Dişlerimi gösterecek bir şekilde sırıttım. "Senin yanında asla durmayacağımdan emin olduğum gibi."
Kawaki ona karşı sanki dik durmamdan hoşlanıyormuş gibi keyifle gülümsedi ve gözlerini kısarak "Pekala, beni takip et. Prenses." dedi. Aniden arkasına dönüp yürüdüğünde parmağını şıklattı ve topraktan oluşan zemin ikiye ayrılmaya başladı. Bir çukur oluştuğunda çukurun içinde uzanan merdivenler ve meşaleleri gördüm. Her ne kadar onunla aynı ortamda bulunmanın tehlikeli olduğunu bilsem de merak duygum ağır basıyordu. Zekamla düşünmek yerine, duygularımla düşünmeye başlıyordum ve bundan mutsuzdum. Keşke 13 yaşındaki Sarada şuan benim yerime kararlar verebilseydi.
Yaşlanmış, kaya duvarların arasından geçerek merdivenlerden aşağıya yürüyordum. Etraf küf kokuyordu ve içerideki nemli hava beni boğuyordu. Karanlıkta gözlerimi kırpıştırırken duvarlarda asılı olan yanan meşaleler yolumu aydınlatıyordu. Merdivenlerdeki son basamağı da bastığımda karşımda duran taş tablete baktım.
Üzerinde Uchiha amblemi vardı ve yazılar anlaşılmıyordu. Tozlu taş tabletine elimi sürdüğümde parmak boğumlarım da yoğun bir toz tabakası bulaşmıştı. Avuç ilerimle tabletin üzerinde yazan yazıları belli etmek için sildim ve yazılara baktım. Yazılardan hiçbir şey anlayamıyordum ve böyle bir dilin olduğundan şüpheleniyordum. Beni oyuna mı getiriyordu?
"Sharinganını kullan." dedi Kawaki sanki zihnimi okuyabiliyormuş gibi.
Arkamdan ona ters bir bakış attığımda önüme döndüm ve taş tablete baktım. Gece koyuluğundaki gözlerime kırmızılık tırmanırken derin bir nefes aldım ve üç virgülle tablete tekrar baktım. Yazılar bu sefer gözümün önünde uçuşuyordu ve artık anlayabiliyordum. Harfler sanki tekrardan diziliyormuş gibiydi.
"O cennet gibi gözlerini aç ve gerçekleri gör."
Arkamdan yükselen fısıltıyla titrek bir nefes aldım ve taş tablete dokundum.
![](https://img.wattpad.com/cover/71255114-288-k975419.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven's Eyes
Fiksi PenggemarKaranlık; insanların ruhu ve zihnini kaplayan bir örtü gibidir. Bazıları kalbi daha fazla kirlenmesin diye usulca örter kara çarşafı duygularının üzerine. Ama elbet bir gün geri dönülmek üzere örtülmüştür o karanlık çarşaf ve geri dönüş ne daha saft...