Ölüm, soyut bir kavram olmaktan çıkıp Boruto'nun gözlerindeki okyanusa karıştığında zaman durmuş gibi hissediyordum. Saniyeler, saliseleri kovalarken Boruto hızlıca Jougan'ıyla shunshin yaptığında dudaklarımın arasından bir tıslama kaçtı. Hızlıca Mitsuki'ye baktığımda sarı gözleri beni onayladı ve beraber Boruto'nun peşinden koşmaya başladık.
Tüm gücümle ayaklarıma yüklendiğim de ciğerlerim aldığım nefesi reddediyordu sanki. Mantığım ve duygularım iç savaş vermişti, sonuç her şekilde beni öldürecekti. Acı buydu işte. İnsanın mantıklı yönünü öldürür, duygusal yönünü çöktürürdü. Ve ben ruhen çöktüğümü hissediyordum, oysaki Boruto benden daha kötü bir durumdaydı.
Hızlıca yedincinin bedeninin yanına vardığımızda gördüğüm manzarayla gözyaşlarım hızlıca göz pınarlarımdan süzülmeye başladı. Görebileceğim en acı manzara şuan gözlerimin önünde yaşanıyordu ve elimden hiçbir şey gelmiyor.
Boruto, Yedinci'nin bedenini kendisine çekmiş başını boynuna gömmüş küçük bir çocuk gibi hıçkırarak ağlıyordu. Yedinci'nin bedeninden kanlar süzülüyordu. Aklıma en son Shin ile savaştığımızda Yedinci'nin yaralanıp hızlıca iyileşmesi geldi. Tam dudaklarımı aralayıp bunu söylecektim ki Boruto'nun zayıf sesini duydum.
"İşe yaramaz. Kyuubi çıkarılmış."
Yüzüme çarpılan gerçekle yere çöktüğümde önümdeki acı manzarayı gözyaşlarımla izledim. Yedinci mavi gözlerini araladığında bana baktı ve buruk bir şekilde gülümsemeye çalıştı. Ağzından kanlar süzülürken "Sarada..." diye fısıldadı. Hızlıca yerde emekleyerek yanına geldiğimde kanlı olan elini tuttum ve havaya kaldırdım. "Efendim, Yedinci." dedim ağlayarak.
Mavi gözlerinden ölüme rağmen yaşama sevincini gördüğümde gördüğüm en güçlü adamın bu duruma düşmesini kaldıramıyordum. Sevdiğim adamında küçük bir çocuk gibi ölen babasına sığınmasına göz yummak istemiyordum. Aklımdan çıkmayan, bozuk plak gibi aklımda dolanan kelimeyle tüm kaslarım gerildi.
İntikam, intikam, intikam, intikam.
Yedinci sanki içimden geçenleri görebilmiş gibi dudaklarını zorla oynatarak "O karanlığa düşmemelisin." dedi. "Köy ve Boruto sana emanet."
Elimi tutan eli birden gevşediğinde gözlerim faltaşı gibi açıldı. Boruto'da bunu hissetmiş olacak ki hızlıca Yedinci'yi kendisine çevirdi. "Baba? Baba bana bak. Lütfen." dedi hızla sıraladığı cümleleriyle. Hıçkırdığı zaman ayağa kalktım ve Mitsuki'nin yanına giderek onları yalnız bıraktım.
Yedinci koyulaşan gözleriyle oğlunun mavi gözlerine baktığında "Seni her şeyden ama her şeyden çok seviyorum, Bolt." diye fısıldadı güçlükle çıkan sesiyle. "Hinata ve Himawari... Onları koru, onları çok sevdiğimi söyle."
Ardından gözlerini kapadı.
"Ben de seni seviyorum, baba."
Boruto, başını babasının soğuk boynuna gömdüğünde sessiz hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Şuan bu acıya bütün kelimeler yetersiz kalmıştı, ne diyebilirdim ki zaten? Babasını kaybetmiş bir çocuğa ne söyleyebilirdim ki? Zamanın silmediği anı, ölümün dindirmediği acı yoktu. Sessiz hıçkırıklarla onları izlerken Boruto'nun o hali içimde bir şeyleri parçaladığını hissettim. Küçücük bir çocuk gibi savunmasızdı, babasının ölü bedenine sığınıyordu. Bütün o acıyı omuzlarına yüklemişti.
"Sarada." diye fısıldadı Boruto ağlamaktan kısılan sesiyle. Sessizce ona baktığımda ağlamaktan kızarmış mavi gözlerini, gözler önüne serdi. O mavi gözlerin acıyla yıkandığını görmek beynime ok misali saplanmıştı. "Babanın değerini bil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven's Eyes
FanfictionKaranlık; insanların ruhu ve zihnini kaplayan bir örtü gibidir. Bazıları kalbi daha fazla kirlenmesin diye usulca örter kara çarşafı duygularının üzerine. Ama elbet bir gün geri dönülmek üzere örtülmüştür o karanlık çarşaf ve geri dönüş ne daha saft...