| 10 |

27 6 6
                                    

Hayatım boyunca bir çok şey yaşamıştım. Katlanılmaz derecede olaylara şahit olmuştum. Kısacası her şeye alışmıştım. Kalbim durmuş duygularım körelmişti. Kendi kendimi bir kuyuya atmıştım ve bu kuyudan çıkmama imkan yoktu.

Yıllar sonra bir gerçeğin açığa çıkması, düzenimi alt üst etmişti. Babamı ölüme sürükleyen bir kadın vardı. Bunun kim olduğunu biliyordum. Şimdi ise hiç beklemediğim anda bir adam çıkmıştı karşıma. Babamı ölüme sürükleyen ikinci katil de biliniyordu artık.

Kafam karışıyordu. Kendi sorularıma cevap aramaktan başka bir şey yapamıyordum. Görevimden başka her şeyi düşünüyordum. Ben kendi içimde kaybolmuştum. Ne beni düştüğüm bu kuyudan çıkartacak biri vardı ne de bana yardım edecek biri vardı. Yalnızdım. Tıpkı 10 yıl önce gözlerimin önünde babamın ölmesini seyrederken olduğum gibi.

"Miley!" Kafamı yukarı kaldırıp bana bakan 4 çift göze baktım. Hala restorandaydık ve omzuma öküz gibi baskı yapan bir Justin yoktu. Sahi nereye gitmişti?

"Sen iyi misin?"

"Justin nerde?"

"O gitti." Cameron'a bakıp ayağa kalktım.

"Nereye?" Kafamda ki soruları çözüme kavuşturmadan asıl işime odaklanamazdım. Bunun için bana Bieber ailesinden birileri lazımdı.

"Bilmiyoruz," Birilerine çarparak bu boğucu restorandan çıktım. Ne yapmam gerekiyordu?

O lanet eve gidip, hepsinden birer birer hesap sormak mı?

Selvester'ın yanına gidip, sorularıma cevap aramak mı?

O kadının evine gidip hesap sormak mı?

Yoksa sadece David'e odaklanmak mı?

Soğuk terler döküyordum. Kafam 360 derece bedenimle beraber dönüyordu. Ne hissettiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Tek bir kıvılcım alevlenip çevremde ki herkesi yakmama yetebilirdi.

Adımlarımı hızlandırıp, restoranı terk ettim. Hesap vermesi gereken birileri vardı.

~

"Bunu bana neden söylemedin!"

"O zaman onunla iş birliği yapmayı kabul etmeyecektin."

"Lanet olsun sana Patrick! Elbette kabul etmeyecektim! Benden bunu nasıl saklarsın! Lanet olsun! Lanet olsun!" Boğazım yırtılıyormuş gibi hissediyordum. Elime geçen herşeyi fırlatıyordum. Bedenimi ele geçirmiş bir öfke vardı. Herkesi öldürmek istiyordum. Herkesten hesap sormak istiyordum.

"Kendine gel!" Yanağıma inen darbe ciddi şekilde kendime gelmemi sağladı. Patrick'in yüzüne hiç bakmadan geri çekilmeye başladım. Şuan bana babamın ölümüne neden olan insanları savunuyordu. Beni onlarla iş birliği yapmak zorunda bırakarak berbat bir duruma düşürmüştü. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Fakat bu böyle devam edemezdi. Bana yapılan bu yüzsüzce oyunu çözecektim.

"Bunun hesabını vereceksin!"

"Kendine gel. Ben hiç bir şeyin hesabını vermeyeceğim."

"Hepsini öldüreceğim! Babamın katillerinin hepsini öldüreceğim! Onun ölümüne neden olan herkesten intikam alacağım!"

"Miley kendine gel! Kimseden intikam falan almayacaksın! Jeremy'nin ne suçu var! Ailesinin ne suçu var! Tüm suç annen de! O kadın da! Tish böyle bir iğrençlik yapıp başka bir adamın kollarına gittiyse, bu o adamın suçu olamaz! Bu kimsenin suçu olamaz!"

Haklıydı. O gerçekten haklıydı. Annemden başka kimsenin suçu yoktu. Jeremy kötü biri olsa iki çocuklu bir kadına sevgiyle bağlanıp bunca zamanı onlarla geçirmezdi.

"Neler oluyor burada!" Avril hızlı bir şekilde içeriye girdiğinde ben de kendimi dışarıya attım.

Benden başka herkes haklıydı. Herkesin bir nedeni vardı. Fakat ben...

"Miley iyi misin?" Kolumda hissettiğim bir acı vardı. "Miley, kendine gel lütfen." bunu defalarca duymuştum. Hala işe yaramamışken neden sürekli bunu tekrarlıyorlardı.

"Babanın seni yürüyen bir hayal kırıklığı olarak görmesini ister misin?"

Bu cümle beni kendime getirmeye yetmişti. Babam beni yürüyen bir hayal kırıklığı olarak görmemeliydi. Beni cesur ve onun yolundan ilerleyen biri olarak görmeliydi.

"Babam beni cesur ve onun yolundan ilerleyen biri olarak görmeli." Ve bir kırılma sesi.

"Lanet olsun! Baban seni onun yolundan giden bir katil olarak değil, merhametli ve iyi biri olarak görmek isterdi!" Kafamı kaldırıp konuşan kişiye baktım.

O.
Annem.
Benim bu hale gelmeme neden olan tek kişi.

"Bunu gerçekten sen mi söylüyorsun?" Ve bir başka ses. Arkama dönüp konuşana baktım. Patrick.

"Evet bunu gerçekten ben söylüyorum! Hala göremiyorsun değil mi! Bu halde olmamızın tek nedeni sensin! Karıncanın ezilmemesi için üstüne basmadan geçen küçük bir kızım vardı benim! Küçük kardeşi ağladığı zaman onunla beraber ağladığı bir kızım vardı! Onu benden çaldın! Onu değiştirdin! Sadece senden nefret ediyorum Patrick sadece senden!"

"Kendinden başka herkesi suçluyorsun."

"Ben sadece suçlu olanları suçluyorum! Madem Billy'i çok seviyordun, ona çok sadıktın, o zaman neden Jeremy'le iş birliği yaptın!"

"Gerçekten bunun cevabını bilmiyor musun?"

Gerçekten bunun cevabını bilmiyor muydu?
Kimin bilmesi gerekirdi? İş birliği yapan Patrick'ti ve bunun cevabını bilmiyor musun diye soru soran yine Patrick'ti. Neler oluyor?

"Bunun cevabını o veremez." Derken aynı zaman da Patrick'i süzüyordum.
"Sadece sen verebilirsin. Beni küçük düşüren sensin."

"Seni küçük düşürmedim. Jeremy'le iş birliği yapılması gerekiyordu ve ben yaptım."

"Neler oluyor size böyle?" Avril konuşmaya başladığında kafamı başka tarafa çevirdim. Bu benim için kurtuluş yoluydu. Hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.

Korku. Heyecan. Öfke. İntikam.
Bütün duygular beni ele geçirmişti.
Her saniye duygularım değişiyordu. Kendimi derin bir kuyudaymış gibi hissediyorum.

Yürüyerek bu yerden uzaklaşmalıydım. Araba bekleyecek halim yoktu. Kendi kendime tutsak olmuş gibi hissediyordum. Girdiğim bu yolun geri dönüşü yoktu.

Patrick haklıydı. Jeremy'nin bir suçu yoktu. Veya ailesinin bir suçu yoktu. Tek suç Annemindi. Yıllar önce ölesiye sevdiğim Annemindi. O bizim yıkılış sebebimizdi. Bizi mahveden sadece oydu.

Ve bu iş bittikten sonra hesap verecek olan tek kişi de oydu.

Geri Döndüm.

Darkness || JileyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin