| 7 |

35 15 3
                                    

12.05.2017 Cuma

Saat 01.00

Arabamı kilitledim. Etrafta en ufak bir ses bile yoktu. Sanki bütün şehir bu saatte uyumuş gibiydi. Etraftan ışıklar geliyordu fakat ışıklar haricinde burada birilerinin yaşamasına inanmak zor gibiydi. 

Telefonumu cebimden çıkartıp saate baktım. Gecenin 1'i. Birazcık kafa dinlemeye dışarıya çıkmıştım. Bara gidip birazcık içtikten sonra arabayla turlar atmıştım. Kafam çok karışıktı. İçimde henüz ne olduğunu bilmediğim bir korkum vardı. Üstelik bu korku kendim için değildi. Kendimi boğulacakmış gibi hissediyordum. Ne düşünürsem düşüneyim bu korku -veya his- içimden bir türlü gitmiyordu. Kendimi karanlık bir kuyuya düşmüş gibi hissediyordum. 

Evlerin arasından sıyrılıp ormanlık alana doğru yürüdüm. Telefonumu arka cebime yerleştirdim. Birazcık ilerde bir uçurum vardı. Yavaşça yaklaştım ve yere çöktüm. Buraya daha önce hiç gelmemiştim. Aslında insan düşünmeden böyle gidince iyi yerlere de varabiliyormuş. Bunu öğrendiğim iyi oldu. 

Bugün Justin'e çarpan o kız yeni gelmiş olmalıydı. Hani şu hikayelerde vardır ya, kötü çocuk iyi kız. Aklıma bu geliyordu. Kötü çocukla iyi kız çarpışır. Bazı olaylar yaşarlar. Birbirlerine aşık olurlar. Zorlukların üstesinden gelirler. Daha sonra da... Sonra da evlenirler. Bunun olmasından çok korkuyordum. Üstelik daha önce hiç böyle bir duygu yaşamamıştım. Bu bana ilk olduğu için ağır gelmişti sanırım. Yani iyi kızın ben olmam gerektiğini düşünüyordum. Bu hayat hikayesi benim değil miydi? Neden ben kötü kız olmalıydım? Neden kötü çocuğun ölesiye kurtardığı kız ben olamadım? 

Annem.

Ya da Tish Bieber. 

Hepsi onun yüzündendi. Eğer ona karşı duyduğum nefreti başından beri engelleyebilseydi, kötü bir insan olmak zorunda kalmazdım. Kendimi iyi biri olarak yetiştirirdim. Yine babam ölebilirdi ama hiç değilse anneme olan nefretim yüzünden değişmezdim. O kadın birebir benim hayat hikayemi çalmıştı. Ben hak etmediğim bir hikayenin başrolüydüm. 

***

Ne kadar süre oldu bilmiyorum ama hava iyice karamış ve hafif yanan ışıklarda sönmüştü. Kafamı iki yana sallayıp ayağa kalktım. Arkamı silkeleyip, yavaşça arabama doğru yol aldım. Oldukça yavaş hareket ediyordum. Saatin kaç olduğu umurumda değildi. Arabama ulaştığımda yine sakinliğimi koruyarak bindim. Anahtarı kontağa sokup, arabayı çalıştırdım. Derin bir nefes çekip eve sürdüm. 

*

Eve geldiğimde, garajın kapısının önüne arabayı park ettim. Anahtarı üstünde bırakıp, arabadan indim. Hızlıca evin kapısını anahtarımla açtım ve içeri girdim. Işıklar kapalıydı. Herkes yatmış olmalıydı. Yarın okul yok neden hepsi erkenden yattı ki? Hızlıca odama çıktım. Kapımı kilitleyip odamın ışığını açtım. Gözlerim saati bulduğunda ağzım açık kalmıştı. Saat sabahın 5'iydi. Üstelik hava aydınlanmıştı ve ben yeni fark ediyordum. Bu nasıl olmuştu böyle. 5 saat orada öylece oturmuşmuydum. Hayır yok yok. Bu olamaz. Kapımın yumruklanmasıyla arkamı dönüp kilidini açtım. 

"Şu lanet kapıyı neden kilitlersin ki?" Avril'dı gelen. Yavaşça yatağıma oturdu. 

"Üstümü değiştirecektim. O yüzden." diyerek kestirip atmaya -kısacası onu göndermeye- çalıştım. 

"5 saat boyunca neredeydin?" 

"Bilmem. Dolaştım öyle." 

"Neredeydin? Yani nerede dolaştın?" İyice derinlere inmeye başlamıştı. Yeter artık Avril! Git.

Darkness || JileyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin