Nefesiniz yok olur sanki, bağrınız yanar.
Yaşanmışlıklar, hatıralar ve de 'keşke' ler canınızı acıtır ya o an.
'Ölüm' gibi bir şey bu his diye adlandırırsınız hani.
Bir damla yaş bırakırsınız ya önce. Yorgun düşen zihnin düşünceleri eşlik eder gözyaşlarınıza.
Kimseyi görmek istemez gözünüz. Çünkü güçsüz ve çaresiz gibi ağlarken kimse görsün istemezsiniz. Korkarsınız, kaçarsınız, saklanırsınız ya hani. Hatta kimilerimiz bu tip durumlarda intihara kalkışır ya da en azından düşünür.
Ama ben hiçbir zaman acılarımı ölümle sonlandırmayı aklımdan geçirmedim. Evet, bazen dayanamayacak oldum, fazla geldi yaşadıklarım, ağır geldi düşüncelerim fakat ölümü istemedim. Yine de yaşamayı sevdim, yine de tutundum bu acımasız hayata. Hatta güçlü görünmek için bu insafsız yaşama inat gülümsedim, kahkahalar attım. Yaşamayı sevmek zorundaydım çünkü ölüm bir kurtuluş değil. Sonuçta yanan, acı çeken ruhumuz; bedenimiz değil. Peki biz ruhumuzun acılarını neden her defasında bedenimize çektirmek isteyelim ki? Acıların hafifleyeceğinden mi ya da öyle sanarak, kendimizi kandırmak istediğimizden mi?
Kül olmak üzere olan bir ruhum olsa bile ben güleceğim inadına, yaşayacağım gıcıklığına. Çünkü tek bu şekilde güçlü gözükebilirim sahteden.Gözyaşlarımı telefonuma gelen bildirim sayesinde kısa bir süreliğine hissetmek istemedim. Gelen bildirim yani mesaj Kayra'dandı. Umursayamayacaktım belki ama yine de baktım mesaja.
Kayra'm: Aynı yerdesin değil mi? Yanına geliyorum. 6 Temmuz günü seni yalnız bırakmak olur mu? 😊
Yalnız değildim ki. Yanımda hüzün, acı ve de gözyaşlarım vardı.
Kayra'nın mesajını dikkate almadan telefonu fırlatırcasına bıraktım yere.
Barın'ı görmek, hayır hayır, Barın'ımı o yanındaki kızla görmek iyi gelmemişti bana doğal olarak.
Fakat unutmamam gereken bir şey vardı. Yaşam felsefem. 'Sahteden de olsa güçlü görün Işıl Karahan.'
Ve ben şimdi tam da bu felsefeye uyacaktım. Gözyaşlarımı silip, balerinin arkasından çıktım.
Yerime dönerken Arda ile karşılaşmam iyi olmadı açıkcası.
"Işıl sen iyi misin? Kötü görünüyorsun da.""Evet, iyiyim."
Yalan söylemek zorundaydım. Arda veya diğerleri bilmemeliydi yaşadıklarımı çünkü.
Yerime geldiğim an Barın ve kız görüş alanıma girdiler. Umursamayacaktım ya da en azından deneyecektim.
Bir süre onları izledim. Sakin kalmaya söz vermiştim ama Barın'ın o kıza sarılması beni deli etmişti. Kendimi tutamayarak bir hızla yanlarına gittim ve Barın'ı kolundan tutarak kendime döndürdüm."Adi yalancı köpek!"
"Pardon bir yanlışlık oldu galiba."
"Evet oldu benim en büyük yanlışım seni hayatıma, yüreğime almak oldu."
"Hanımefendi başka biriyle karıştıyorsunuz galiba."
Nasıl yani sevdigim kişi beni tanımazdan mı geliyordu şimdi. Bu tahmin edildiği üzere beni daha da sinirlendirdi.
"Sana inanmıyorum Barın. Bu sen olamazsın, bu canilik senin olamaz. Ya da ben seni sevmiş olamam."
Yine ağır geliyordu her şey, yine ağlamak üzereydim.
"Ya ne diyorsunuz siz. Bir kere ismim Barın değil Baran. Ve sınırınızı aşmayın lütfen."
"İsim değiştirmek mi yani taktiğin?"
"Baran ne oluyor burda?"
"İmge sorun yok hanımefendi biriyle karıştırdı galiba."
"Barın yalvarırım yapma bunu bana. Sensiz nasıl yaşadığımı bilmiyorsun, dayanamıyorum sesin bana ulaşmazken içim yanıyor. Yalvarırım söyle nerelerdeydim bunca zaman? Neden gittin?"
Barın tam bir şeyler söyleyecekken Kayra'nın sesi duyuldu yakından.
"Lan şerefsiz. Ne yüzle, ne hakla gelirsin sen bu tarihte buraya?"
Sonrası yine bir hüsran.
Kayra Barın'a en sağlamından bir yumruk attı. Barın yere yuvarlandı. Kendini toparlayıp kalktığında ise olanlar oldu.
Kayra ile Barın herkesin gözleri üzerlerinde iken kavgaya giriştiler.
Ben o ara Kayra'nın kolunu tuttum."Kayra yalvarırım yapma."
"Kapa çeneni Işıl! Şu pisliği savunma bana artık. Bu iş bugün burda bitecek."
"Hayır ya lütfen."
"Işıl sus!"
Kayra'yı ilk defa böyle görmüyordum ama alışık da değildim bu hallerine.
Daha fazla dayanamarayak o kavga, kargaşa arasında aralarına daldım.
"Yeteeeeeeer, durun artık!"
"Işıl çekil aradan. Bu mal daha fazlasını hak ediyor."
Ben cevap vermek için dudaklarımı aralarken müdür geldi.
"Neler oluyor burada?"
Müdürün sesiyle ortamın vaziyeti değişti.
Müdür Barın ve ismini yeni ögrendiğim İmge'den özür diledi ve sonra da Kayra ile beni yanına çağırdı.
"Işıl bu nasıl iş böyle? Hele sana ne demeli delikanlı?"
"Kusura bakmayın ama bu sizi hiç ilgilendirmez ve ayrıca Işıl'ın suçu yok."
Kayra söylediklerinden sonra kapıyı hızlıca açtı ve çıktıktan sonra yine hızlıca kapadı.
"Işıl bir daha böyle bir şey olursa kovulursun."
"Gerek yok, ben istifa ediyorum."
Evet istifa etmiştim çünkü bu lunaparkta artık çalışmaya devam etmek daha da yıpratırdı beni.
"Kayra'm gel parka gidelim."
"Bırak beni eve gideceğim ben."
Kayra bana kızmıştı anlaşılan ama üstelemeyecektim. Gitmesine izin verecektim. Kendim de eve gidip düşünecektim zaten. Kayra'nın da buna ihtiyacı vardı ne de olsa saçma bir gündü.
BÖLÜM SONU
Yıldız yağdırmayı ve yorum yapmayı unutmayın.
Desteklerinizi bekliyor olacağız.
Sizleri seviyoruz. ❤Bu satıra hikayemizi beğeneceğini düşündüğünüz kankalarınızı etiketleyin.
VE UMUDUN SON KIRINTILARI SIRRIMIZ.
(Bu satıra bizim için önemli olan 🍭 emojisini koyalım.)-İclal&Sena
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umudun Son Kırıntıları #ilmelistan
JugendliteraturAcılarından daha kurtulamamış , sevdiği kişiyi unutamamış ama yine de pamuk şekerlerden ve gülmekten vazgeçmeyen Işıl Karahan ; babasının ve annesinin yaptıkları veya katlandıkları olay yüzünden hayatını değistirmeye karar verir. Işıl'ın hayatı o lu...