3- Evlilik

473 9 0
                                    

Fotoğraf-Bukre
Şarkı; Abdal- Ervah-ı Ezelde

Bir sabah uyandığınızda siz hariç diğer bütün insaların hayatınız hakkında ciddi bi karar aldığını ve bunu uygulamanız zorunda olduğunuzu duyunca ne yapardınız?

Herkes buradaydı, nenemin gelinleri, oğulları, torunları. Bana nefretle bakan bir sürü insan. Alışmıştım gerçi köyde dışarı adım atınca başım önde yürümeye. Sanki benim günahımmış gibi... Oysa; "Bukre onu yap, Bukre onu getir, Bukre şurayı düzelt, Bukre şunu hazırla." Dediklerinde bile ses etmiyordum. Hoş, edemezdim de. Fakat buna rağmen benden haz etmediler. Nedeni ortadaydı, annemin ağıza alınmayacak yaptığı bişey vardı.

Ölmek istedim. Her dakika, her an, her nefes alışımda ölmek istedim.

O gün ne mi oldu?

-Flashback-

"Kız hayde yine eyisin dört ayak üstüne konmuşun." Dedi nenemin gelinlerinden Ayşe yengem.

"Ne oldu ki?" Dedim. Sadece 16, yalnızca 16 yaşındaydım.

Ardından Binnaz yengem; "Senin haberin yoktur?" Deyince kaşlarımı çatıp, meraklı bir hale büründüm.

"Madem nenengiller söylemedi, bize düşmez Bukre." Deyip bulaşıkları yıkamaya devam etti Ayşe yengem.

Korkmuştum. Yine kötü bir haber alacağımı hissetmiştim. Artık kaldıramıyordum, cehenneme dönen bu hayatımı. Nenem yanına çağırıp akşama doğru dürüz giyinip örtünmemi isteyince dediğini yaptım. Akşam vakti geldiğinde yengemlerden kıyafet aldım. Kıyafet dediğim, bildiğiniz şehir kıyafetlerinden değil. Uzun bir etek ve uzun kollu tişört işte. Kafama da günlük kullandığım başörtümü takmıştım.

Meğerse akşama misafirlerimiz geldiği için nenem beni böyle hazırlatmış. O an korkacak birşey olmadığını anlamıştım. Kadınlar erkeklerden ayrı oturduğu için biz yan odadaydık.

"Maşallah! Maşallah! Ne güzel kızmışsın sen öle. Hey gurban!" Diye güzel güzel şeyler söylüyorlardı. Bunları duymadığım için yüzüm kızarırdı utançtan. Kafamı öne eğer "sağolasınız." Derdim.

"Kız Bukre vallah dört ayak üstüne düşirsen." Diye gülerek kulağıma fısıldadı yengem. Hala ne olup bittiğini anlamamışçasına gülümsüyordum.

Nenem bana kaş göz etti kahve yapmam için. Bende mutfağa gidip hazırladım. Önce adamlara verdim. Burada önce adamlardan başlanırdı herşeye. Yaklaşık 6-7 kişi vardı içeride. Önce dedemden başlayıp karşısında ki amcaya verdim. Gözlerime bakıp öyle bir gülümsemişti ki, ürkmüştüm. Herkese kahvesini dağıttıktan sonra kadınlara da dağıttım. Kendime yapmamıştım büyüklerin yanında içilmezdi. Gelinler de buna dahildi. Onlar koltukta otururken biz yer minderinde otururduk mesela. Bunlara alışıktım çünkü burada büyümüştüm.

"Müjdemi isterim nene!" Diyerek Ayşe yengemin 11 yaşında ki oğlu Mustafa odaya koşup içeri girdi.

"Gel böyle." Diyerek nenem Mustafaya bir miktar para verdi.

"Oldu bu iş gözünüz aydın!" Diye bağırıp gülerek odadan ayrıldı. Herkes mutlulukla gülümserken ben de gülümsüyordum. Ayağa kalkıp tebrik ederek sarılanlara "sağolun, teşekkürler" diyordum.

Bizim oralarda adettir kadınların dilleriyle "lilili" diye bağırması herhangi bir olay olduğunda. Bunu yaşlılar yapardı genelde. Yine onlardan yaptıklarında bende gülmüştüm.

"Allah mutlu mesut etsin! Derhal gerekenler yapılmalıdır!" Diyerek misafirlerimizden en yaşlı teyze yanıma gelip elimi tuttu. Sadece kafa sallayarak güldüm. Ne olup bittiğini bilmiyordum çünkü.

"Kızımız daha açmamıştır. Bu nedenle önce açmasını bekleyip sonra yapalım gerekenleri." Dedi nenem. O zaman suratım düşmüştü.

"Er ya da geç o da bir gün açacakdır." Diyerek güldündüğünde utanmıştım. Ama neden beni konuşuyorlardı ki?

"Adettendir, bu da gelinimize bizden düğün öncesi hediyedir. Şunu da bilin devamı gelecektir." Deyip, yanıma geldi yaşlı kadın. Algılayamadan ben bir şey, boynuma beşi birlik asmış ve koluma da kalın burgu bilezik takmıştı.

Gelin mi demişti? Düğün? Ben? Peki ya kimle? Henüz 16 yaşımda olmama rağmen! Kim bi "çocukla" evlenmek isteyebilirdi? Ayakta dikilemeyip yere oturdum. İki yengem biri sağıma biri soluma geçti.

Ayşe yengem; "Kız, ne üzülürsün? Kurtulacan işte. Hemide çok zenginler biliyorsun?" Dedi. Ardından Binnaz yengem;

"Ben dayını ilk düğünümüzde bi de istemede gördüm halına şükret!" Dedi.

"Biz sanki farklıyık he?" Diye çemkirmişti Ayşe yengem.

"Kim?" Dedim gözlerim dolmuştu. Birine sarılıp saatlerde ağlamak istiyordum sadece.

"Babamın karşısında oturan biri vardı hatırlıyorsun? E yaşı var biraz tabi ama olsun alışırsın." Dedi Ayşe yengem. Alışırsın...

"Ne! Hayır istemiyom! Kurbanınız olam engel olun. Allah peygamber aşkına nolur!" Dedim sessizce. Ayşe yengem kolumu cimcikleyip;

"Kız bana bak! Ses etme vallaha billaha akşama seni kimse alamaz dedenin elinden habarın ossun! Edebinlen otur millet gidene kadar sonra odanda ağlarsın. Biz ne yapacak sanki? Elden bir şey gelir sanıyorsun? Önce ganayacan, sonra everilecen. Anladın? Bizimde başımızı sokma belaya!" Diye kızarak gitti yanımdan.

Binnaz yengem de Ayşe yengemin dediklerine karşın olarak; "vallah haklıdır Bukre. Adam köyün en zenginlerinden daha ne istersin anlamam!" Diyerek yanımdan kalkıp gitti.

Evet, 16 yaşımda yaşlı bir adama eş, köle, çocuk gelin olarak verilmiştim. Sonradan Mustafa anlattı içerde olanları, herkes gidince. Adam dedeme bağ, bahçe, toprak, hayvan vererek almış beni. Bi 'mal' yerine koyulup verilmiştim. Okumak, okula gitmek, yaşıtlarım gibi olmak varken ben gelin olacaktım bu yaşımda. Köy yerlerinde topraktan değerli bişey yoktur. Dedem de niye kabul etmesin? Babası bile belli olmayan bi çocuğum ben, annesi İstanbul'da hayat kadınlığı yapan. Kara kaderimmiş meğer 16'ımda gelin olup, bu berbat hayatı yaşamak...

BUKREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin