"Luhan, kardeşi Xiumin öldükten sonra annesi ile birlikte büyük annesinde yaşamaya başladı. Buraya hep birlikte ikinci kez gelişimiz. İlk seferi Luhan'ın cenazesi içindi."
Yaşlı kadın kapıyı açtığında gördüğü grupla kocaman gülümsedi. "Hoş geldiniz. Ben de sizi bekliyordum. Bu gün Luhan'la bolca vakit geçirebilirsiniz."
Chanyeol kadının önünde hafifçe eğilip selam verdi. "Bizi ağırladığınız için teşekkür ederiz." Ardından diğerleri de selam verip kadının gösterdiği salona doğru ilerlediler. Eski Kore tarzı ev geçen sefer geldiklerinden pekte farklı değildi. Eski krem rengi duvar boyaları, girişin yanındaki üzerinde kırmızı bir ankesörlü telefonun bulunduğu minik sehpa, hemen üzerinde duran Luhan ve kardeşi Xiumin'in gülümseyen fotoğrafı, salonun kağıt kaplamalı kayar kapısı... Her şey aynıydı. Salondaki perdeler, koltuklar, uzun dikdörtgen sehpa ve etrafına serilen minderler bile aynıydı. Hiçbir şey değişmemişti.
Sehun kucağında kızı ile salona girdiğinde gözüne ilk çarpan vefat eden iki kardeş için oluşturulan anma köşesi vardı.(yn/yani hani şu fotoğraf olur çiçekler konur falan) Bir fotoğrafta Luhan ve kardeşi objektife tatlı bir şekilde poz vermişlerdi. Başka bir fotoğrafta Xiumin güzel bir gülümseme ile bakmıştı kameraya. Son fotoğrafta ise Luhan'dan habersiz çekilmiş gibiydi. Sehun biraz düşününce bu fotoğrafı kendisinin çektiğini anımsamıştı. Ölmeden önce çektiği son fotoğraftı.
Kucağındaki minik kız huysuzlanınca ancak sıyrılabilmişti düşüncelerinden. Küçük kızına gülümseyip salonun ortasındaki sehpanın etrafına oturmuş diğerlerinin yanına geldi ve yaşlı kadın ile JoonMyeon arasında kalan boş yere oturdu. Bir süre havadan sudan sohbet ettiler. Neler yaptıklarından bahsettiler. Yifan Luhan'ın annesinin nerede olduğunu sorduğunda yaşlı kadın burukça gülümseyip tekrar Çin'e gidip orada yeni bir yuva kurduğunu söyledi. En azından iki evladını kaybettikten sonra o da kendince bir hayat kurmuştu.
Ettikleri sohbet arasında Sehun kızıyla ilgilenmekten pek konulara katılamıyordu. Çünkü yaramaz bücür sehpanın üzerine konan her kurabiyeden yemek istiyordu.
"Baba ondan vey banaaa!" diye ciyakladığında Sehun eline aldığı çikolatalı kurabiyeyi kızının eline verdi. Kız biraz sakinleyince yanında oturan yaşlı kadın gülümseyip kızın uzamaya başlamış bukleli saçlarını okşadı.
"Senin kızın mı?" diye sordu. Sehun başıyla onaylayıp gülümsedi. "Sehun'du değil mi?" kadın tekrar başını sallayıp "Hatırlıyorsunuz?" diyiverdi. Şaşkındı çünkü yaşlı kadın onu sadece bir kez, Luhan'ın cenazesinde görmüştü. Yaşlı kadın kurabiye ile oynayan küçük kızı kucağına alırken gözleri kısılıp küçülene kadar gülümsedi.
"Elbette hatırlıyorum. Sehun-ah, JoonMyeon, Yifan, Kyungsoo, Jongin, Chanyeol ve Baekhyun. Luhan sizden çok bahsederdi. Özellikle de Sehun'dan..."
"On yıl önceki Luhan... Seni kurtaramadığım için çok özür dilerim. Seninle çok daha fazla konuşmak isterdim. Seninle konuşacak cesareti bulamazdım ve bunun için çok pişmanım. Acaba o gün bana seslendiğinde ne söyleyecektin? Bunu hep merak ettim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
What If I Said "Don't Go!"
Historia CortaOrange adlı animenin Exo uyarlamasıdır. Dearlittlelu itiharla sunar. İyi okumalar dilerim... (BxB Yaoi fictir. Homofobik olanlar ve rahatsızlık duyanlar okumasın.)