Giriş Bölümü

436 90 396
                                    


Bölüm şarkısı: Digital Daggers-Heaven Or Hell

3 Şubat 1994

Ahşap bir masanın devrilmesiyle Lilium irkildi. Sky'ın gülümsemesi yerini somurtkan bir ifadeye bırakırken, devrilen ahşap masayı ayağa kaldırarak üzerine oturdu.

Ortamdaki nefes alışverişleri temposuz bir şekilde, birbirinden bağımsız sesler çıkarıyordu. Elleriyle şakaklarını ovalayan Lilium, bakışlarını Sky'a dikti.

"Durduramıyorum, durmuyorlar ve durmayacaklar. Karanlığım beni korkutuyor. Bunu yapmış olması ve bizim de yardım etmiş olmamızı anlayamıyorum."

Sky gülümsedi ve gülümsemesi, insanı büyüleyebilecek kadar güzeldi.

"Ölü bir bedeni geri getiremeyiz Lilium Rose. Bunu kabullenmenin zamanı geldi de geçiyor. Yaşanmamış gibi davranacaksın. "

Elindeki kadehten bir yudum aldı ve tekrar gülümsedi. Lilium'un gözleri seyirirken eliyle masanın ucuna tutundu. Güç almak istiyordu. Güçlü kalmayı, sinirlerine hakim olabilmeyi ve bir hata daha yapmamayı istiyordu.
"Karşıma çıkacaksın Sky ve bu sefer karşındaki ben olmayacağım. Bu sözlerimi unutma. "

Masanın üzerindeki keskin alete ilişen gözleri bir alevle kavruluyordu. Yüzündeki gülümsemesi düşen Sky birkaç adım geriledi.

"Rose sakin ol. Bir hataya daha düşmek istemezsin. Aramızda kalan bir sır olacağına söz vermelisin. "

Lilium'un parmakları arasında yer alan keskin bıçak Sky'ı ürkütüyordu. Lilium gülümsedi. Dehşet veren düşünceleriyle gülümsedi.

"Bir dahaki sefere karşındaki ben olmayabilirim. Bir dahaki sefer bu kadar merhameti hak edeceğini de sanmıyorum Sky."

Günümüz:

Sokaklar her zamanki gibi boş, sessiz ve hissizdi. Ortama eşlik eden tek neşe kaynağı, sokak lambalarının etrafa yaydığı ışıktı.

Rose'un gözleri, elinde parşömeniyle birlikte bir sokağa dalan adamı izledi. Ve içinden bir delilik yapmak geldi. Dar sokakların arasında dolaşan o parşömenli adamı takip etmek istedi. Vazgeçti çünkü düşüncesinin delice olduğu biliyordu.

"Saçmalama." diye fısıldadı kendi kendine. Bakışlarını insanlara çevirdi. Tıpkı onun gibi yürüyen, etrafına bakan insanlara.

Kimisi boş ifadelerle yere bakıyordu. Kimisi ellerini cebine sokmuş, elindeki evrak çantasını sımsıkı tutuyordu. Kimisi bomboş ifadelerinde saklı olan duygularını gizlemeye çalışıyordu. Gizlenmek için sarf ettikleri çaba sadece gülme isteği oluşturuyordu.

Gözleri, adımlarını hızlı ve emin atan bir kadına rastladı. Kadın göz ucuyla Lilium'u süzdü. Ardından gözlerini devirdi. Aynı bakışlarla ona yanıt veren Lilium gülümsedi. Kadın yüzünü buruştururken gülümsemesi biraz daha genişledi.

Ardından adımlarını izledi. Saklandığı duvarlarında o kadar emin ve hızlı değildi. Sahtekârdı, kendi olmaya korkanlardandı.

Adımlarındaki temponun yavaş olduğunu fark eden Lilium hızlandı. Bedeni sokakların darlığından dolayı gerilmeye başlıyordu. Sesini kısmayı unuttuğu telefonu cebinde titredi. Sokakta küçük bir yankı oluştu. Olduğu yerde kalırken yürüyen insanlar yüzlerini kendisine çevirdiğini fark etti ve ardından gülümsedi.

Cebindeki telefonunu hızlı bir biçimde çıkararak mesaja tıkladı.

Gizli Numara: Eninde sonunda karşılaşacağımızı biliyordun değil mi Lilium? Her an ölümün avuçlarında olduğunu bilmek nasıl bir duygu? Yoksa Rose mu demeliydim?

Elindeki ekranı sıkmaktan acıyan parmaklarını umursamıyordu. Mesajı gönderen kişiyi kendi elleriyle öldürmek, parçalara ayırıp etini tuza basmak istiyordu. O günün geleceğini biliyordu ama kabullenmek istemiyordu. Gözünden bir damla yaş süzülürken bir bayan ona doğru seslendi.

"İyi misiniz?"

Kadının alnını kapatan uzun kahkülleri yüzündeki endişeyi gizleyemiyordu. Kurduğu cümlenin inandırıcı olmasını ummuştu. Kadın Lilium'un yanına yaklaştı. Lilium birkaç adım gerilerken boğazını temizledi.

"İyiyim, teşekkürler."

Kadın tek kaşını havaya kaldırırken "Emin misiniz? Dışarıdan hiç öyle görünmüyor. Köşeden bir su almamı ister misiniz?" dedi ve muzdarip bir şekilde gülümsedi.

İnsanlar sokakta kötü durumda olan bir insanı her zaman görmezden gelir, yoluna devam ederdi. Lakin kendini baskı altında hissedenler ve korkanlar böyle olmazdı. Etrafta her zaman bir şey ararlardı.

"İnsanlar yalnızca endişe altında olduklarında başkalarını sorgularlar. Asıl siz söyleyin: Sizi endişelendiren nedir? "

Kahkülleri gözlerini kapatacak kadar uzun olduğu için gözlerinin içine güç bela bakabiliyordu. Ellerini ceplerine koyup sıkıntılı bir nefes verdi.

"Bunun üzerine bir düşünmelisiniz."

Kadın başını iki yana sallarken Lilium çoktan parkın karşısındaki kavisli sokağa dalmıştı. İçinde biriken adrenalin onun yürümekten çok koşmasını sağlıyordu. Hızla arkasına döndü. Birinin onu takip edip etmediğini kontrol etme hissiyle savaşıyordu artık. Buna rağmen gülümsemek istedi ve gülümsedi.

O haritada kaybolmuş bir ülkeydi. Yakarışlarını sakladığı kasaba bulunduğu zaman bir efsaneye dönüşecekti. Ölü bedenler bir kez uyandırılmıştı ve bunun geri dönüşü yoktu.

"Geçmişi acının tadını hissetmişti, ardından sürüklediği ölü bedenleri peşine doladığını bilmeden."

Peki ya siz? Geçmişinizi hangi kasabaya sakladınız?

Bunu öğrenmek istiyorsanız sadece onu izleyin.

Lilium'u.

Kızıl Senfoni #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin