Jungkook, Jimin'in en sevdiği yeşil çayını bardağına döküp ona doğru uzattı. Jimin'in açılması ve duygularını ifade etmesi sonucu daha da yakınlaşacak gibiydiler.Önündeki çayını takmayarak avcunun içine çenesini yaslayıp Jimin'in yüzünü inceledi genç prens. Jimin ise bu bakışların ağırlığını fark edip o konuyu tekrar açmayarak başka şeyler konuşmak için dudaklarını ıslattı.
"Söylesene, o gün ki olaydan sonra ne olacak?"
"Hiçbir şey olamayacak Jimin. İki krallık da birleşti, en çok asker bulunduran krallıklar da bizimkilerdi. Savaş açmaya kalkacaksa biz hazırız zaten. Yapacaklarını da sanmıyorum." Endişeli çocuğun saçlarını avucunun içiyle yavaşça okşadı. "Sen merak etme Jungkook'un ilgilenecek."
Evet, birbirlerinin olduğu bir gerçekti fakat dile getirmek Jimin'i kızartmaya yetti. Jungkook her ne kadar sevsede bu konuyu daha fazla açmamaya özen gösterdi. Ayağa kalkarak Jimin'in yanına giderek elini tutup sakince ayağa kaldırdı.
"Babam izin verdi. Yani şu evlilikten sonra yapılan zaman geçirme olayını artık yaşayabiliriz." Sinsice Jimin'e yaklaşıp elini onun beline atarak kendisine yapıştırdı. Jimin bedenlerin birden birbirine çarpma hızı yüzünden afalladığındaysa dudaklarından hafif dokunuşlu bir öpücük çaldı.
Jimin anında kapanan gözleriyle huzurla nefes aldı. "Mutluyum."
Sözlerin söylenmesine gerek yoktu, Jimin'in yüzünden her şey okunuyordu. Onun yanında aldığı güvende olma hissi, değer verilen biri olduğunu algılaması mutlu olmasına yetiyordu.
Jimin'in gülümseyen suratını elleriyle kavrayıp dudaklarını yavaşça öptü Jungkook. Sadece böyle durmak istiyordu. Düşünecek hiçbir şeyi olmadan Jimin ile birlikte kalmak istiyordu, böylece onu her zaman da koruyabilirdi.
Yaşanan olayda Jungkook o kadar minnettardı ki Jimin'i daha fazla el üstünde tutmayı kafasına koymuştu. Ona hayatını borçluydu. Ok atacak kişiyi vurup uyarmasaydı geriye dönemeyecekti.
Dudaklarını Jimin'inkilerden çekerek gözlerinin içine baktı. "Seni bırakmayacağım."
Jungkook'un sözleri içten söylenmişti. Evlenmeden önce Jimin'in sorduğu sorularda dahil olarak hiçbir şekilde bırakmayacağının güvencesiydi.
Jimin ortamdaki ciddi havayı fark edip tersine çevirdi. "Bırakmasan iyi olur, bensiz başın belaya girecek gibi duruyor."
Jungkook prensin tatlı eğlencesine katılmayı ihmal etmedi. "O yüzüğü çıkarmadığın sürece bırakmam."
"Ah cidden mi, benimde çıkarasım gelmiş-" Jungkook'un gözlerini kısarak attığı bakışları Jimin'i susturdu. Jimin onu o kadar tatlı buldu ki bu sefer de kendisi dudaklarını bastırıp çekti. Jungkook'un suratı anında gülümsemeye başladı.
Dakikalar sonra ikili yorulup odalarına gitmişlerdi.
Ertesi gün Jimin ve Jungkook kralın huzuruna çıkmak için çağrılmışlardı. Ama yalnız onlar değil, siyasetçiler ve soylularda vardı içlerinde. Özellikle en ortada bekleyen Prens Hoseok herkesi çağırmış orada bir açıklama yapmak için bekliyor gibiydi.
"Herkesi toplayacak kadar önemli olan şey nedir?" Jeon Krallığının kralı konuştuğunda Hoseok gülümsemişti. Asıl beklediği kişi kapıdan giriş yaptığında ise artık içinde tutmasına gerek kalmamıştı.
Jimin'in gözleri Hoseok'a bakıp gülümseyen prensese takılı kaldı. Acaba o gün kraliçeyle konuştuğu konu açığa mı kavuşacaktı? Kesinlikle büyüğüyle onun birlikteliğini bozardı, o kızla hiçbir şekilde Hoseok'u birleştirmezdi. Bedenine öfke çarpmış gibi kısık kısık nefesler alıp prensese öfke dolu bakışlarını yolladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Prince |Jikook|
FanfictionJeon Kraliyeti ve Park Kraliyeti evlendirdikleri büyük çocuklarından çocuk haberi alamayınca dış tehditler yüzünden iki kraliyette iki oğlunu evlendirme kararı alır. İki aile çocukları tekrar bir araya getirmek için çalışmalarına başlamıştı artık...