5 ⭐️👽⭐️

123 25 40
                                    

Bölümde Tresborma'da geçen olayı yeni yazdım. Diğer bölümle birlikte olunca uzun oluyordu. O yüzden bölümü böldüm. Bu bölüm yeni yüklendi.

***

Kurul/TRESBORMA

Yuvasından çıkan mavi ışık havada hızlıca süzüldükten sonra hedef tahtasın ortasında patladı. Yaptığı işi gören Myung Dae'nin ağzının yarısı kulaklarına doğru kıvrıldı. Gülümsemesini bozmadan bakışlarını arkadaşına çevirdi. Gözleri Marko ve hedef tahtası arasında gidip geliyordu.

"Silah dediğin böyle kullanılır arkadaşım."

Marko ona göz devirdikten sonra yavaşça ayağa kalkıp aynı yavaşlıkla arkadaşının yanına gitti. Silahını eline alıp hedefe doğrulttu. Boşta kalan eliyle alnına düşen sarı saçlarını geriye itti. İki eliyle de silahı kavradıktan sonra derince bir nefes aldı. Nefesini geri bıraktığında mavi ışık silahından çıktı ve Myung Dae'nin vurduğu yerin bir santim yukarısında patladı. Myung Dae oflayan arkadaşının sırtına hafifçe vurdu, dudaklarını büzerek yüzüne ukala bir ifade koyup kafasını salladı.

"Yetişirsin bir gün bana kardeşim. İlerleme var sende."

Marko arkadaşına kaşlarını çatarak baktı. Kendi dilinde, Almanca, bir şeyler mırıldandıktan sonra silahını tekrar kaldırdı. Myung Dae ona hafifçe gülerek karşılık verdi.

"Bu rekabet gereksiz değil mi beyler?"

İkisi de aynı anda dönüp Chole'ye baktılar. Kıvırcık açık kahve saçlarını atkuyruğu yapınca oldukça komik ama tatlı olmuştu. Oldukça narin bir kişiliği vardı. Onunla birlikte içeri giren Miranda gülümseyerek Chole'ye baktı.

"Rekabet her zaman iyidir, Chole. Yoksa nasıl gelişeceğiz." Chole cıklayarak kafasını iki yana salladı. Rekabet ilerledikçe arkadaşlıklar tehlikeye girerdi ona göre. Siyah saçlara ve beyaz bir tene sahip olan Miranda onu pek umursamadan elindeki ekmek arasını Marko'ya gösterdi. "Acıktığını düşündüm," Sinsice gülümseyerek Marko'ya göz kırptı. "Aslını söylemek gerekirse, yemekhanede çalışan sarışın minyon bir hanımefendi gönderdi bunu sana."

Arkadaşları gülmeye başlayınca hepsine kızgın bakışlarını gönderdi Marko. Bu konuda dalga geçilmesinden hoşlanmıyordu. Myung Dae tek kaşını kaldırıp elini arkadaşının omzuna koydu. "Hadi ama Marko, kız senden hoşlanıyor. Sen de bir şeyler hissediyorsun, saklama bunu bizden."

Makro Myung Dae'nin elini omzundan ittirdi. "Yok öyle bir şey."

Chole gülerek, "Tamam, tamam. İnandık sana," dedi. Miranda'nın elindeki ekmek arasını göstererek, "E, yemeyecek misin? Yemeyeceksen ben yiyeceğim de." diye ekledi.

Gelen tehlikenin, yemeğini kaptırma tehlikesi, farkında olan Marko silahını Myung Dae'ye uzattı. Bir yandan da konuyu değiştirmeye çalışıyordu.

"Sen hava atmaya devam et kardeşim. Benim yemek yemem gerek. Türklerinin bir lafı vardır, bilir misin?" dedikten sonra oturma yerine doğru yürümeye başladı, "Aç ayı oynamaz. Ondan atamadım, yoksa ooo."

Myung Dae, Marko'nun arkasından gülerek, "Ne demezsin, tabii tabii." dedi.

"Türkleri de iyi biliyor. Acaba o kızdan mı kaynaklanıyor bu?" Marko sinirle Miranda'ya baktı ve onun sesini taklit ederek, "Ortak dilin Türkçe olması olabilir mi acaba Türkleri araştırmış olmamın nedeni?" dedi. Burada ortak dil olarak Türkçe kullanılırdı. Marko araştırma yapmayı seven birisiydi. O yüzden Türkleri araştırmış, onlar hakkında çoğu şey öğrenmişti.

Akuamarin: ArayışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin