7 ⭐️👽⭐️

95 15 2
                                    

Bilim insanı oluşturduğu esere memnuiyetle bakıyorken yanlarına birisi geldi.

"Gel Dylan."

Yabancı ismi duymasıyla kafasını makineden alıp gelene baktı Ayla. Burada yabancıların da olması onu şaşırtmıştı. Ama aklına burasının gizli ve büyük bir örgüt olduğu gelince bu şaşkınlığın saçma olduğuna karar verdi.

Genç erkek, Melez ona baktığında istemese de hafiften gülümsedi. Herkes gibi o da ondan pek haz etmiyordu. Ayla kaşlarını çatarak kafasını yere eğdi. Gülümsemenin altında yatan nefret ona tuhaf gelmişti. İçinden, "Belki de bana öyle geldi." diyerek aldırmamaya çalıştı.

Bilim insanı, "Bu uzay gemileri tek kişilik. Siz iki kişi olduğunuzdan iki uzay gemisini birleştirmek zorunda kaldık." dedi Ayla'ya bakarak. Ayla göz ucuyla Dylan'a baktı. Dylan'la değil de abisiyle gitmeyi tercih ederdi. Ama öyle bir seçeneği yoktu.

Bilim insanı, "Ana gemi bu." dedi öndeki parçayı göstererek.

"Gemi oradan kontrol edilecek. Kötü bir şey olmayacağını biliyorum ama ne olur ne olmaz diye ikinci geminin de özelliklerini aynen bıraktık. Gemi herhangi olumsuz bir durumda ikinci gemiden de kontrol edilebilecek." Hiçbir tepki vermeden bekledi Ayla. Hala, ara sıra gösterse de, olan ve olacakların şoku vardı üzerinde.

"Öndeki gemiye Dylan binecek. Senden ikincisine bineceksin. Herhangi bir durumda geminin önündeki yeşil düğmeye basarak konuşabilirsiniz." Biraz bekledikten sonra sözlerine devam etti. "Hazır olun birazdan gideceksiniz." Resmen uzayda yolculuk yapacaklardı. Bu Dylan için olmasa da Ayla için inanılmaz bir şeydi.

"Ayla."

Ayla yanına gelen kadına baktı. Ayla'dan birkaç santim uzundu. İspanyol paça pantolonun üstüne bordo bir kazak giymişti. Üzerine geçirdiği beyaz önlükle gayet hoş görünüyordu.

"Bu çantayı al. İçinde ihtiyacın olan her şey var. Yolculuğun yirmi üç saat süreceğinden bunlara ihtiyacın olacak."

"Evet, almalısın onu." dedi bilim insanı. Sonra kadın elindeki diğer çantayı Dylan'a verdi. Kadın Ayla'ya bakıp gülümsedi ve

"Başarılar." dedi. Gülümsemesi o kadar içtendi ki, Ayla bir anda ona ısınmaya başlamıştı. O da kadına gülümseyerek,


"Sağ ol." dedi.

Kadının sıcak tavırları onu gülümsetmişti. Ama Dylan'ı görünce gülümsemesi yok oldu. Hala onun neden ondan nefret ettiğini anlayamamıştı.

Beyaz önlüklü bir insan elinde ilaç ve iki şişe suyla yanlarına geldi. Şişenin birini Dylan'a uzattı. Sonra ilacı verdi. Ayla'nın yanına da gidip ona su uzattı. Ayla ilacı aldıktan sonra, "Bu ilaç ne işe yarıyor?" diye sordu.

"Tresborma'nın atmosferi buradan farklı. Bir insanın orada nefes alması zor, hatta imkânsız! Bu ilaç orada rahat nefes almamızı sağlıyor ama etkisini sadece iki gün gösterebiliyor."

"Anlıyorum."

Ayla bilim insanının verdiği ilacın ikisini de içiyordu ki adam onu durdurdu. Bu yaptığı Dylan'ın gülümsemesine neden olmuştu. Ne kadar zeki olursan ol bilgi olmayınca pek bir şey yapamıyordun.

"Birini içmen yeterli, diğer ilaç tedbir için. Eğer nefes almakta zorlanırsan içersin."

"Tamam. Anladım."

"Hadi, artık binin gemiye."

Dylan çoktan aracın yanına gitmişti. Ayla da tedirgin adımlarla aracın yanına gidip açılan kapıdan içeri girdi. Bilim insanı yanına gidip emniyet kemerini taktı. Sonra ona bir mp3 ve kulaklık verdi.

"İçinde özel notalardan oluşmuş müzikler var. Tres dilini hatırlamana yardımcı olacak."

Ayla adamın suratına aval aval bakarken adam onun bu haline gülümsedi. "Tresler Tresborma'da yaşayan ana ırk. Ve sen yarı Tres yarı insansın."

Ayla kafasını salladı. Bilim insanı kapıyı kapatmadan önce kıza gülümseyerek, "Bol şans." dedi. Kız da ona gülümseyerek karşılık verdi.

"Hazır mısın?"

Dylan Türkçeyi bu kadar iyi konuşması Ayla'yı şaşırtıyordu.

"Evet."

"Beni duyuyor musun?"

"Evet."

Dylan derince bir iç çekti. Gezegene gidene kadar oldukça yorulacağı kesindi.

"Konuşurken yeşil düğmeye bas."

Ayla yeşil düğmeyi bulunca düğmeye bastı ve

"Hazırım." dedi.

"Tamam."

Ayla aracın titrediğini hissedebiliyordu. Sonra araç büyük bir hızla ileri fırladı. Etraf bir anda kararmıştı. Sonra araç yukarı doğru çıkmaya başladı. Bir anda etraf aydınlandığında Ayla elini gözüne siper etti. Bir kaç saniyeliğine mavi gökyüzünü görebilmişti. Sonra geminin içi çok zayıf bir ışıkla aydınlandı. Bunun geminin kendi ışığı olmadığı belli oluyordu. Ayla yeşil düğmeye bastıktan sonra konuşmaya başladı.

"Bir şey sorabilir miyim?"

Biraz bekledikten sonra yanıtı alabildi.

"Evet."

"Buranın ışıkları nasıl yakabilirim?"

Ne kadar saklamaya çalışsa da güldüğünü belli oluyordu. Bu durum Ayla'nın canını sıkmaya başlamıştı. Bu konularda cahil olduğunu kabul ediyordu ama bu gülünecek bir şey değildi.

"Sarı düğmeyi görüyor musun?"

"Evet, görüyorum."

"O düğmeye bas. Başka bir şey var mı?"

"Yok."

Bunu biraz sinirli söylemişti. Dylan'ın sesindeki ton onun kendisini çocukmuş gibi hissetmesine neden oluyordu. "Belki de melez olduğum için zekâ yaşımın da küçük olduğunu düşünüyordur."

Ayla bir anda aklına takılan soru ile düşüncelere boğulmuştu. Gezegen güneş sisteminin dışında olmalıydı. Dünya'dan Mars'a gidebilmek için bile kim bilir kaç yıl geçiyordu. Ama onlar bir günde Tresborma'ya gideceklerdi. Bu soruyla daha fazla uğraşamayarak, bildiğini düşündüğü için, yeşil düğmeye basarak Dylan'a sordu.

"Bir şey daha sorabilir miyim?"

"Sor."

Dylan tuhaf bir ses tonuyla konuşmuştu. Ayla duyguyu tam olarak kestiremiyordu.

"Biz bu gezegene bir gün gibi kısa sürede nasıl gideceğiz?"

"Her şeyi merak edeceğine biraz beklesen de olacakları izlesen daha iyi olmaz mı?"

Bıkkınlıkla söylediği bu sözle onun ruh halini anlamıştı Ayla. Sessizce yolculuk yapmak istiyordu. Ama Ayla da hayatının devamında etkili olacak şeyleri merak etme konusunda haklıydı ve tatmin edici bir cevap almadan susmaya niyeti yoktu. O soruların beyninde gezmesi Ayla'yı rahatsız ettiği gibi herkesi de rahatsız ederdi.

"Cevabı mı bilmiyorsun yoksa? Zor bir soru değildi yani."

Şimdi gülüşünü çok net duyuyordu. Bu Ayla'yı oldukça sinir etmişti.

"Solucan deliklerini kullanacağız. Simdi bana solucan deliği ne diye sormayacaksın değil mi?

"Hayır, ne işe yaradıklarını biliyorum. Yine de sağ ol." dedi sinirini saklamaya çalışarak. Ne işe yaradıklarını bildiği halde cevabın neden aklına gelmediği Ayla'nın merak konusu olmuştu. Çoğu şeyi unuttuğunu hissedebiliyordu. Bu durum pek hoşuna gitmemişti.

"Önemli değil Melez."

Melez... Dylan'ın ona böyle seslenmesi ona tuhaf hissettirmişti. Dylan sanki ona değil de ruhunun derinliklerindeki çıkmayı dört gözle bekleyen birisine seslenmişti.

"Ayla, benim adım bu. Lütfen bana böyle seslen."

"Peki Ayla."

Ayla bir şey söylemeden, kaşları çatık ve kafası biraz karışık bir şekilde camdan dışarıyı incelemeye başladı. Camın altında kalan boşluğa dirseğini koymuş ve yumruk yaptığı elini çenesi ile buluşturmuştu. Yıldızlara biraz daha yaklaşmak onu mutlu etmişti ve onlar burada Dünya'da olduğundan daha güzel bir manzara sunuyorlardı.

Aracın yanından geçen küçük göktaşlarını fark etmesi aklındaki karışıklığı azaltmıştı. Her zaman onda bir tane olmasını isterdi. Elini camdan uzatıp birine dokunmak istedi. Ama bu imkânsızdı. Şu an ona yakındılar ama eline alıp sahiplenemiyordu. Bu suratının düşmesine neden olmuştu. Eğer Murat onun yanında olsaydı onunla göktaşları hakkında konuşur ve sanki göktaşı elindeymiş gibi hissettirdi. Ama o Ayla'ya küçük bir veda etmeden gitmişti. Belki de Murat'ın küçük bir veda etmeye bile yüzü yoktu.

Ayla abisinin, gitmesine sebebiyet veren ve şu an bitmiş olan görevini merak ediyordu. Dylan'ın bunu biliyor olma umuduyla, pek istemese de, yeşil düğmeye bastı.

"Son bir şey daha sorabilir miyim?"

Dylan'ın bekleyişi biraz uzun sürmüştü.

"Sor."

"Abimi tanıyor musun?"

"Evet."

"Biri bana abimin görevinden bahsetti. Ne olduğunu biliyor musun?"

"Evet."

"Ne olduğunu söyler misin?"

"Emin misin?"

Bunu sormuştu çünkü Melez'in bunu duymaya hazır olup olmadığını bilmiyordu. Ama sonra aklına onun duygusuz olabileceği geldi. Çünkü o Melez'di. Hem o söylemese başkası söyleyecekti. Kızın şimdi öğrenmesi daha iyi olacak gibiydi.

Ayla gelen bu soruya şaşırmıştı biraz. Tereddüt etmeden, "Evet." dedi.

"Peki. Onun görevi Melezi, yani seni, yetiştirip, büyütmek ve korumaktı."

Ayla kaşları çatılırken, "Ne demeye çalışıyorsun?" diye sordu.

"Yani o senin gerçek abin değil. Sadece görev için sana abilik yaptı. Şimdi ise görevi bitti."

Dylan'ın ağzından çıkan her söz bir hançer gibi kızın kalbine saplanıyordu.

"Daha sorun var mı?"

Abisi sahteydi. Bu demek oluyordu ki onun sevgisi de sahteydi. Hayattaki tek varlığım dediği abisi aslında yoktu. Beyninden vurulmuştan daha beter olmuştu. Her şey sahteydi.

"Ayla!"

Abi beni yalnız bırakma demişti kaç kere ama o zaten en başından beri yalnızmış.

"Ayla, iyi misin?"

Gözlerinden akan yaşı silerek,


"İyiyim." dedi. Ama sesindeki hayal kırıklığını saklayamamıştı. Nasıl yapacaktı ki bunu?

Dylan kalbini pişmanlık sararken normalden az çıkan sesiyle, "İstersen biraz uyu. Solucan deliklerine girince uyuyamazsın." dedi. Onun duygusuz olduğunu düşündüğü için kızmıştı kendine. Her ne kadar farklı olsa da o da bir insandı sonuçta. Yarı insan...

"Tamam."

Kızın deminkinin aksine soğuk çıkan sesi şaşırmasına neden olmuştu. Ayla duygusuz bir şekilde bilim insanının verdiği mp3ü aldı ve dinlemeye başladı. Abisi hakkında bir kâbus görmemesi için kafasını dağıtması gerekiyordu. Biraz bekledikten sonra zihninde saklanmış olanlar kendini belli etmeye başladı. Beynine düşen kelimeleri mırıldanarak tekrar ederken yavaş yavaş kendisini uykuya teslim ediyordu.

*******

Aracın sarsılmasıyla uyandı Ayla. Tuhaf ki kâbus görmemişti.

"Neler oluyor?"

"Endişelenmene gerek yok. Solucan deliklerine giriş yaptık."

Hemen camdan dışarı baktı. Hayatında daha kaç kere solucan deliği görme ihtimali olacaktı ki? Bu fırsatı kaçırmaması gerekiyordu. Dışarı da her şey birbirine karışmış gibi gözüküyordu ve etraf biraz bulanıktı. Camdan dışarıyı izleyerek kafasını dağıtmaya çalıştı.

Belli bir süre geçtikten sonra araç ani bir sarsıntı daha geçirdi. Ayla bu sarsıntıyla bakışlarını dışarıdan içeriye çevirmişti. Bu sarsıntının öncekine benzememesi ayla'nın biraz korkmasına neden olmuştu. Kırılma sesleri de duyuluyordu. Camdan dışarı tekrar baktığında sarı, turuncu, kızıl ve daha bir sürü rengi barındıran gezegeni gördü. Tresborma ona büyüleyici gelmişti.


Araç daha çok sallanmaya başladı.

"Ne oluyor?"

Dylan cihazla uğraşırken Ayla'nın sorusunu çok geç yanıtladı.

"Araçlar birbirinden ayrılmaya başladı. Solucan deliğinden çıkarken ki ani basınca dayanamadılar. Ama endişe etme bir şeyler yapmaya çalışıyorum."

Ayla sakin olmaya çalışıyordu ama araç sallandıkça korkusu da artıyordu. Araç sallanmayı kestiğinde derin bir nefes alarak rahatlamaya başladı. Bu rahatlama yolunu aracın hızla düşmekte olduğunu hissetmesi paramparça etmişti. Araçlar ayrılmıştı, yalnızdı, düşüyordu ve o ne yapacağını bilmiyordu.


Akuamarin: ArayışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin