Buse

105 8 2
                                    

Gülümsemek ve iyiyim demek her zaman sadece bir kaçış yoludur. Kalbiniz ne kadar kırgın olsa, ne kadar mutsuz ve üzgün olsanız bile biri size 'Nasılsın?' Dediğinde iyiyim dersiniz. Size bir şey söyleyeyim mi? Ben 16 yaşımdan beri asla iyi olamadım. Gülümsedim belki, ama hiçbir zaman kahkaha atamadım. 21 Kasım 2014. Doğum günümün iki gün sonrası. Hayatımın mahvoluş günü. Arkadaşlarımı ilk dinlemediğim gün. Bugün de aynısını yapıyorum. Beni paramparça edip ruhumu emmesine rağmen o lanet adamdan başka çıkış kapım yok. Olmadığını düşündüğüm kalbimi bir cümleyle yeniden attırabiliyor. Şuan ne mi yapıyorum. Otele gidiyorum. Ağlayarak. İçeri girdiğimde resepsiyona gittim ve orada duran adama "Burada kaç gün kalacağım belli değil. Siz şu kredi kartını ve kimliği alın. Anahtarımı verin." Ağlamaktan çökmüş bir şekilde ve fısıltıyla  söylediğim sözcükler sanki boğazımı yırtarcasına çıkmıştı. Arkamdan bir adam yanıma geldi. "Hanımefendi... Hanımefendi iyi misiniz?!" Hızla adama yüzümü döndüm "Değilim!! BEN İYİ DEĞİLİM VE HİÇ İYİ OLMADIM!!!" Resepsiyondaki adam elime bir anahtar verdi ve "3. Kat" dedi. Işık hızıyla asansöre bindim, üçüncü kata çıktım. Baş ucuma bir su bardağı aldım. Anlaşılan yine güçlü bir ağlama krizine girecektim bunu ellerimin titremesinden ve vicudumun güçsüzleşmesinden anlayabiliyordum. Kendimi yatağın üstüne attım. Eve gittikten sonra üstüme bir şort ve kısa bir tişört geçirme fırsatım olmuştu. Sarsıla sarsıla ağlamaya başladım. Ben ağlamazdım, güçlüydüm. Hadi ama! Kimi kandırıyorum. Ben hala o 6 yaşındaki küçük Buseyim. Bağırarak ağlamaya devam ettim. Ne olurdu benim tercihlerime saygı duysalardı. Her ne olursa olsun beni bırakmasalardı. Kapıdan çıktığımda bekledim. Herhangi biri gelir diye... gelmediler. Belki de bu hayatımda yaptığım en büyük hata; sinirlerime hakim olamamam. Eğer biri beni kızdırırsa kim olduğuna bakmadan onu kırabilirim, eğer üzüldüysem ağlamak yerine kahkahalar atabilirim, eğer sevdiysem her şeye rağmen peşinden koşabilirim.

**\*\*\*\*\*\*\*\*\*\*\*\*\*\*\*\*\*\**\*\*\*\*\

Bu gün ağlayarak geçirdiğim 3. Gün. Saat 23:30 Baş ucumdaki bardakta duran su yarıda. Ellerim tutmuyor. Vücudum? Bilmiyorum. Ayaklarımı güçlükle yataktan aşağıya sarkıttım. Ellerimle yorgana baskı uyguladım. Ayağa kalktıktan sonra yavaş bir adım atmaya çalıştım. Allah'ım bu nasıl bir baş ağrısıdır! Yaklaşık iki adım attıktan sonra yere çöktüm. Çok acıktım ama bir şey yemek istemiyorum. Zorlukla tekrar ayağa kalktım. Birkaç adım sonra önümde duran tuvalet kapısının kulbuna tutundum. Kapıyı yavaşça açıp ellerimi hemen yanımdaki lavaboya yasladım. Kafamı kaldırmamla korku filmlerinden fırlamış gibi bir görüntüyle karşılaştım. Gözlerim davul gibi, kıpkırmızı, partiye giderken sürdüğüm bordo ruj dağılmış, rimeller akmış. Yüzüme soğuk su attım ve tuvalette işlerimi hallettim. Yine aynı yavaşlıkla odaya girdim ve kendimi yatağa attım. Yüzümü yastığa gömdüm ve azıcık da olsa uyumak ümidiyle gözlerimi kapattım. Yaklaşık 2 dakika sonra kapım yavaşça açıldı. Korkuyla yatakta bir tur döndüm ve kapıya doğru bakmaya başladım. İçeriye Oğuz girdi. Sırıttı ve söze başladı "Senin böyle bir şey yapacağını biliyordum Buse. Sadece sen bir insana bu kadar bağlı kalabilirsin. Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemiştim ama yine de yaptığım plan işe yaradı." Ne diyor bu adam böyle! "Ne diyorsun? Hiçbir şey anlamadım!?" Muzipçe sırıttı ve söze devam etti. "Diyorum ki. Herkese bu kadar güvenme. Özellikle de hayatını mahveden insanlara." Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. "Hayır! Yapamazsın bunu." Dedim ve güçlükle yatakta doğruldum. Yatağa oturdu. "Neden? Kim engelleyecek beni?" Ayakkarımı yataktan sarkıttım, ayağa kalktım ve kapıya doğru koşmaya çalıştım. Tam kapıya gelmişken ayaklarımdaki güç gitti ve yere yığıldım. Kapıyı yumruklamaya başladım "Yardım edin banaa!!!!! YARDIM EDİN!!!" Beni belimden yakaladı ve tabiri caizse yatağa fırlattı. Tek ümidim birinin beni bulup yardım etmesiydi. "LÜTFEN BİRİ BANA YARDIM ETSİN!!"

BİZİM ÇETE Bİ GARİP ABİ! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin