27 ► Break the Engagement

138 32 5
                                    

Gözünü açtığından beri iki gündür hastanedeydi. Duyduğuna göre sağ kolu çatlamış, sağ ayak bileği zedelenmiş, kaşı patlamış ve bununla birlikte sırtı, kolları ve bacaklarının bazı kısımları morarmıştı. Hatta doğrusunu söylemek gerekirse yıldız haritası gibi olmuşlardı. Ama buna değmişti. Düğünü iki ay ertelemişti. En kısa zamanda da nişanı bozmayı düşünüyordu. Sonra... Sonra Jared ile aralarında hiçbir engel kalmayacaktı.

"Anne ciddiyim daha fazla yemek istemiyorum."

Bayan Robbie hayalkırıklığına uğramış bir ifadeyle çorba kaşığını ağzından çekti. Son iki gündür devamlı Margot'ı sıkboğaz ediyordu.

"Aman iyi, zaten fazla yedin."

Gülümsedi ve Bay Robbie'ye döndü.

"Baba lütfen annemi de alıp eve gider misiniz? Cidden annem olunca kendimi daha hasta hissediyorum."

Son cümleyi sinir olsun diye söylemişti. Umduğu bir bakışla ona dönerken babasıyla güldü. Ama dediğinde ciddiydi. Gitmelilerdi.

"Tamam kızım. Telefonun hep açık olsun, bak bir şeye ihtiyacın olduğunda hemen arıyorsun. Anneni biliyorsun..."

Daha fazla konuşamadı çünkü Bayan Robbie'nin bakışlarıyla birilerini susturabilme gibi bir yeteneği vardı.

"Hadi Cam, onları eve götür."

Cam sandalyeden kalktı ve Margot'a eğilerek yanaklarını öptü.

"Görüşürüz Maggot."

"Görüşürüz."

Ardından babası ve annesiyle de vedalaştı ve dışarı çıkmalarını izledi. Gittiklerinde yanındaki komidinde duran kumandayı aldı ve televizyonu açtı. Kanalları gezerken hiçbir şey olmamasına küfürler ediyordu. Ama sonunda izlediği bir dizi olan Game of Thrones'u görünce durdu.

Bir süre izledikten sonra kapı çalındı. Gelenin kim olduğunu bilmiyordu ama hemşireydi diye düşündü. Ama daha çok sevineceği biri gelmişti. Bu Jared'dı.

"Hey, geçmiş olsun Margot, bunu nasıl becerdin?"

Jared ellerindeki çiçekleri hızla koltuğa fırlattı ve Margot'ın yanına koştu. Yüzünü elleri arasına aldı. Endişeli bir hali vardı. Ona bilerek söylememişti. Ama sabah telefonla konuşurken Margot yanlışlıkla ağzından kaçırmıştı. Kendine defalarca kez kızmıştı.

"Ş- Şey..."

"Şey ne?" dedi Jared ve onu yanağından öptü. "Margot bu nasıl oldu?"

"Ben... bilerek yaptım."

Birkaç saniye Margot'a sadece baktı genç adam. Ne demişti o? Bilerek mi yapmıştı? Kendine? Neden bunu yapmıştı? Kendinden önemli ne olabilirdi?

"Ne?! Bunu nasıl yaparsın Mag?! Böyle bir şeyi? Kendini merdivenlerden mi attın yani? Sen... Sen delirdin mi?!"

Margot demin kuzu gibi sakin duran adamı birden böyle aslan gibi kürkerken görünce irkildi. Birden ateşi parlamıştı. Ama bir de bilseydi neden yaptığını.

"JJ bak söyleyebilirim nedenini."

"Bak Mag bir sorunun varsa anlat bana. Neden kendine zarar verdin? Tanrı aşkına!"

Margot kahkaha attı. Sadece dinleseydi belki de bunların hiçbiri olmayacaktı. Onun kahkaha atması Jared'ı sinirlendirmiş gibi duruyordu. Adam kaşlarını çattı. Margot onun bir kez daha ne kadar yakışıklı olduğunu hatırladı.

"Niye gülüyorsun Mag? İyi misin sen? Hemşire yok mu burada? Bu bir çeşit travma mı?"

"Hey, JJ beni bir dinlesen mi acaba?" Margot elini adamın elinin üstüne koydu. Adam bunun karşısında biraz olsun sakinleşir gibi oldu. Kenardaki koltuğa oturdu. "Evet ben yaptım. Ama neden?"

"Neden?"

"Jesus, ben karar verdim ve Ryan ile evlenmek istemiyorum. Bilmiyorum bu kadar tatlı bir adama sonradan ne oldu ama, sen hayatıma bir kez daha girince daha da huysuzlandı. Bilmiyorum neden? Birkaç gün içinde düğünüm olacağını biliyordun. Ve ben de dedim ki, istemediğim biriyle evlenmek istemiyorum. Evet Ryan bana gerçekten çok zor anlarımda yardım etti, bana destek oldu, ona minnettarım ama... Evlenmek istediğim kişi o değil. Bu yüzden yaptım. Nişanı bozacağım."

Jared bu süre boyunca hiç konuşmamış, yanlış olsa bile Margot'ın sözünü kesmemişti. Kadının söylediği son sözlerin onu duygulandırdığını hissediyordu. Kadın resmen kendileri için kendini merdivenlerden atmıştı ve Jared ne tepki vereceğini bilmiyordu.

"Bak tamam. Çok aptalca bir şeydi, ölebilirdim. Ama ölmedim ve ucuz kurtuldum."

Ardından ikisi de Margot'ın alçılı vücuduna bakıp gülmeye başladılar.

"Ah, seni seviyorum Mag. Ama bunu yapmamalıydın."

Kadına sarıldı ve başına bir öpücük kondurdu. Bu sırada bir yerden bir düşme sesi geldi. Paketli bir şey düşmüştü. Gelene baktılar. Margot hayatında hiç olmadığı kadar utandığını hissediyordu. Gelen Ryan'dı ve düşen şey ise bir demet çiçekti.

"Dediklerin gerçek mi Mag?"

Adam aldatılmış bir erkeğin vereceği tepkiden çok öfkeden kuduran bir erkeğin tepkisini veriyordu.

"B- Bak Ryan ben de tam bunu seninle konuşacaktım."

Sinirli adam ateş saçan gözlerle yerdeki çiçeği kaldırdı ve açık pencereden dışarı fırlattı. Ardından hızla Jared'a doğru yürüdü. Hiç düşünmeden okkalı bir yumruk salladı. Jared her şey birden olduğu için yumruğa kayıtsız kalmış ve kendini birden sersemlemiş bir halde yerde bulmuştu. Ryan onu yakasından tutup kaldırdı.

"Bu muydu Margot? Bu herif miydi benden sakladığın? O gün hastanedeki? Ha?! Bana cevap ver!"

Margot yerinden bir kalkabilse onları durdurabilirdi ama ayağı alçılı bir şekilde tavana asılıydı. Sadece izlemekle kalabildi.

"Ryan, kes şunu! Beni dinle!"

"Ben senin neyini dinleyeyim şuan ha? Bana bir açıklama yap diyorum sana!"

Margot olabildiğince doğruldu.

"Açıklama istiyorsan doğru düzgün şuraya geç ve otur!"

Sinirli adam, Jared'ı koltuğa -resmen- fırlattı ve Margot'ın hemen yanına oturdu. Bu sırada Margot onun kendisine aldığı yüzüğü çoktan çıkarmıştı. Ryan gelip yanına oturunca ise elleriyle oynamaya başladı.

"Bak öncelikle, sana her şey için minnettarım Ryan. Keşke böyle öğrenmeseydin ama doğrusu şu ki ben bir süredir senin hareketlerinden yorulmuştum Ryan. Bana adeta bir eşyanmışım gibi davranmandan bıkmıştım artık ve o... Neyse, Ryan." Yüzüğü Ryan'ın eline tutuşturdu. "Nişanı bozuyorum."

 the blackest day ✲ [jaredleto+margotrobbie]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin