(Müzik dinleyerek kitap okuyabiliyorsanız,bölüme eklemiş olduğum müziği açarak okumanızı tavsiye ederim.)
Dünya üzerinde bulunan bazı krallıklar, bir araya gelerek himayeleri altındaki savaşçıları bir araya toplayıp savaştırdılar. Yaratıklarsa savaşan bütün askerleri öldürdüler. Ellerinde savaşacak kimse kalmadığından krallıklar, artık vatandaşları eğitip savaşmaya zorluyorlardı. Şovalyelerin bile baş edemediği bu yaratıklarla eline hiç kılıç almamış insanların baş etmesini beklemek oldukça aptalca gibi görünse de kralların başka çaresi yoktu.
Canavarlar ve insanlar arasında süren bu savaşta bir süre sonra krallıklar arasında tartışmalar yaşandı. Başlarda insanlığın kurtulması adına savaşılırken, şimdilerde imparatorluklarını genişletmek için savaşılıyor. Yetişkin erkeklerin sayısının sıfıra indiği bazı imparatorluklarda krallar, küçük yaştaki çocukları savaşmaya zorluyor. Bu çocuklarsa Jaspar'ın gazabına uğrayıp acı içerisinde ölüyorlardı. Kimileri de taht uğruna ölmektense yaratıkların hizmetçisi olurum diyor ve Figrid ile anlaşma yapıyordu. Figrid ise bu insanlara küçük büyük demeden bütün insanlara ölene kadar işkence ediyor, öldüklerinde de büyü yoluyla onları diriltip tekrar öldürerek eğleniyordu.
Bu yaratıklar insanlığın yüzyıllardır kurduğu düzeni bozarak bu dünyada yeni bir düzen kurmak istiyorlardı. Üzülerek söylemeliyim ki istediklerini büyük oranda başardılar. Fakat hâlâ bir umut var küçükte olsa hâlâ bir umut vardı. Yeryüzündeki bazı insanlar ne krallıkların ne de yaratıkların himayesi altına girmek istemiyordu. Bu insanlar sadece huzur istiyordu. Bizim safımız burasıydı. Topraklarını büyütüp zenginleşmek uğruna bütün halkını heba eden gözü dönmüş krallardan kaçıp kurtulmak isteyen insanları bir araya toplayıp onları hayata geri kazandırmaya çalışıyorduk. Her ziyaret ettiğimiz şehirde limandan insanları alıp yaratıkların helak ettiği topraklara götürüp orada yeni bir yaşam kurmaları için çabalıyorduk. Bu dediğim size mantıksız gelebilir fakat hiçkimse yaşayan birisini mezarda aramaz. Bazı krallıklar bu yaptığımız davranışı bir baş kaldırı olarak algılayıp bizi idam ettirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı hatta bazı şehirlerde bu karar çoktan kabul edildi bile...
İdam edilmemizi isteyen imparatorluklardan biri de Roma'ydı ve bugünkü durağımız orasıydı. Birkaç gün önce Roma'da yaşayan eski dostum Diego'ya gemiye yirmi beş kişiyi alabileceğimizi bildiren bir mektup yolladım. Bu gece yarısı limana geldiğimizde yüzlerce insanın limanda olduğunu gördüm. Gemi limana yanaşır yanaşmaz limanda büyük bir izdiham başladı. İnsanların hepsi gemiye girmek için yalvarıyordu ama sadece yirmi beş kişilik yerimiz vardı. Onları çok iyi anlıyordum ve biraz daha dayanmalarını rica ediyordum onlarsa anlamamakta ısrar ediyorlardı onlara hak veriyordum ama malesef elimden bir şey gelmiyordu. Kapı açıldığında insanlar hep bir ağızdan yüksek sesle "Bizi de alın!" diye bağırmaya başlamışlardı. Rolfo'ya gemiye sadece ilk yirmi beş kişiyi alırken kadınlar ve çocuklara öncelik tanımasını söyledikten sonra Eva'dan giren kişileri sayarak yirmi beş kişi aldığımızdan emin olmasını istedim. Zamanımız oldukça kısıtlıydı. Limanda bulunan birkaç kişiyi gemiye almak için elimi uzatırken limanda nöbet tutan atlı bir muhafız gördüm. Roma savaşa girmeyen krallıklar arasında olduğundan askerleri hâlâ duruyordu. Limanda bulunan insanların haykırışları şehri inletmiş olacak ki limanda nöbet tutan muhafız bizi fark etti ve "Onlar burada!" diye bağırdı. Şovalye'nin bu lafı üzerine diğer şövalyeler atlarıyla gemimize doğru koşmaya başladılar.
Bu durum mürettebatın işini daha hızlı yapmasına sebep oldu. Rolfo insanları ellerinden tutarak gemiye doğru çekerken Eva gemiye alınan insanları sayıyordu. Gemiden insanları almaya devam ettikçe limanda duyulan toynak seslerinin şiddeti artmaya devam ediyordu. Şovalyeler kalabalığı iterek bize ulaşmaya çalışıyorlardı. Bunu gören Eva bana seslenerek "Agape,gitmemiz lazım! yaklaşıyorlar." dedi. Yirmi beşinci kişiyi almadan limandan ayrılmayı düşünmüyordum. Bunun üzerine Süleyman'ın yanına gidip Rolfo işini bitirene kadar şovalyeleri oyalamasını istedim. Süleyman eskiden Osmanlı'da okçuluk yaptığından bu işe yarayacak en uygun korsandı. Rolfo'ya yaklaşmaya çalışan bütün şovalyeleri teker teker indiriyordu. Rolfo'ya yirmi beşinci kişiyi alana kadar durmamasını söyledim. Rolfo insanları ellerinden tutup gemiye çektikçe yorulmuş olan kolları daha çok titriyordu. Yorgun bir sesle daha fazla dayanamayacağını, yakalanmamamız için gitmemiz gerektiğini söyledi. Süleyman'ın kendisini kolladığını ve biraz daha dayanarak gemiye yirmi beş kişi almadan gitmek istemediğimi söyledim. Rolfo yirmi dördüncü kişiyi gemiye çıkardıktan sonra sonuncu kişiyi alacağı için rahatlamıştı bu sırada gemi yavaş yavaş hareket etmeye başladı. Sonuncu kişiyi almak için elini uzattığı an kolu demirle kaplı bir adam Rolfo'nun elinden tuttu ve kendisine doğru çekti. Rolfo'nun halsiz kolları elleri demirle kaplanmış bu adama karşı koyamadı ve gemiden düştü. Onu gemiye geri almak istemiştim fakat o şövalyeler tarafından yakalanmıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A.R.E.S.T.İ.A.N.
FantasyYeryüzü her zaman kötülüğü görmüş ve bununla savaşabilmiştir. Fakat kötülük yalnızca kötü'nün bir parçasıdır. Tanrı kötüyü yarattığı zaman onu yedi parçaya ayırdı. Bu yedi parça ölüm diyarının en korkunç yaratıklarından oluşmaktaydı. Ölüm diyarı'nın...