HİÇLİK UĞRUNA SAVAŞ

58 5 14
                                        

(Müzik dinleyerek kitap okuyabiliyorsanız,bölüme eklemiş olduğum müziği açarak okumanızı tavsiye ederim.)

Dudaklarımdan dökülen kelimeler tahtında mutlu bir yaşam süren bu adamın refahını bozmuştu. Yüzünü daha iyi görebilmek için kafamdaki başlığı çıkardım ve kaşlarımı çatarak ona baktım. Alnından oluk oluk ter akıyordu. Tedirgin bir ses tonuyla muhafızlara seslenmeyi denediğinde Süleyman'ın verdiği oku kullanarak tacını hemen arkasında bulunan duvara monteledim. Hızlı adımlarla tahta doğru giden merdivenleri çıktım. Kralı yakasından tuttuğum gibi yere fırlattım. Yerde sürünerek benden kaçmaya çalışan bu adama yüksek sesle "Bir daha muhafızlara seslenmeyi denersen iki kaşının ortasında bir delik açarım!" dedim. Titreyerek başını salladı ve kendisinden ne istediğimi sordu. Başta Rolfo'nun hayatını kurtarmak için gelmiştim ama gördüklerim bana bir sebep daha vermişti. Kral'ın neden o büyücünün önünde diz çöktüğünü sordum. Ağlamaklı bir ses tonuyla anlatmaya başladı:

- Canavarlarla savaşa başladığımız ilk zamanlarda büyük sayıda asker kaybı yaşıyorduk bu da krallıkların otoritesini derinden sarsıyordu. Bir gün Westbroock Krallığında savaş stratejilerini konuşurken Figrid tarafından gönderildiğini iddia eden bir yaratık içeri girdi. Adının Chubacabra olduğunu söyledi. Figridle savaşmaya devam ettiğimiz sürece halkın bize olan güveninin biteceğini söyledi. Eğer Figrid'e itaat edersek halkın biz krallara hiç olmadığı kadar güven duyacağını, kör bir bağlılıkla bize itaat edeceklerini söyledi. Bu teklif bütün kralların hoşuna gitmişti. Figridle halktan gizli bir anlaşma yapıldı. İnsanlar bize hizmet ettiklerini düşünselerde aslında dolaylı yoldan çoktan Figrid'in kölesi olmuşlardı.

Bunu anlamlandıramamıştım. O zaman neden krallar arasında savaş çıkmıştı ki? Bu soruyu ona sorduğumda hafif tebessüm etti ve şöyle dedi:

-Aslında o Figrid'in emriydi. Her kim imparatorlukların en büyüğünü kurarsa o Figrid'in sağ kolu olacaktı, her şey ona layık olabilmek içindi.

Figrid düşündüğümden çok daha zeki bir yaratık çıkmıştı. Kral, Figrid'e hizmet etmekten bahsederken gözleri ışıldıyordu. Düşmana hizmet etmekten hoşlanmanın yalnızca tek bir açıklaması olabilirdi, büyü...

Bu konu için kime başvuracağımı çok iyi biliyordum fakat buraya geliş amacım farklı olduğundan bu işi sonraya erteledim. Kral'a Rolfo'nun nerede olduğunu soracakken bir anda odanın kapısı açıldı ve içeriye onlarca muhafızlar akın etmeye başladı. Muhafızların içeri girdiğini görür görmez kılıfımda duran kılıcımı çıkarıp kralın boğazına doğrulttum. Muhafızların krallarına büyük bir zaafı olduğunu bildiğimden onu esir almıştım. Yaklaşmaya kalkışırlarsa onu öldüreceğimi söylediğimden ötürü uzakta duruyorlardı. Kral'ın kulağına doğru eğildim ve Rolfo'nun nerede olduğunu sordum. Boğazına dayadığım kılıç yüzünden konuşmakta zorluk çekiyordu. Boğuk bir sesle yerini söyledi. Rolfo'nun yerini öğrenir öğrenmez teşekkür ettim ve kralı kullanarak oradan uzaklaştım.

Şovalyeler peşime düşmeden hızlıca saraydan uzaklaşmalıydım. Etrafımı kolaçan ettiğimde sahipsiz bir at gördüm. Üzerindeki zırhlara bakılırsa bu at bir şovalyeye aitti. Daha fazla zaman kaybetmeden ata bindim ve oradan hızlıca uzaklaştım. Şafak vakti yaklaşıyordu, Eva'yla buluşabilmek için atı Bazilika'ya doğru yönlendirdim. Bir süre sonra arkamdan toynak sesleri duymaya başladım. Neler olduğunu anlamak için başımı arkaya doğru çevirdim. Tam tamına dört atlı şovalye beni öldürmek için yola çıkmıştı. Onlara üzülüyordum çünkü bu onların yaşarkenki son anısı olacaktı. Sırtımdan dört tane ok çıkardım ve yaya yerleştirdim. Okların gez kısmını parmaklarımın arasına aldım. Bir gözümü kapatarak şovalyelere doğru nişan aldım, yayı bıraktığımda bu dört atın üzerinde hiçbir insan kalmamıştı.

Bir süre daha atla seyir ettikten sonra sonunda Bazilika'ya varmıştım. Attan indim ve beklemeye başladım. Etrafta kimse yoktu bir süre sonra binaların arasından bir fısıltı işittim. Gözlerim sesin sahibini aramaya başladı. Çok geçmeden binaların arasında Eva'yı gördüm ve yanına gittim. Birbirimize sarıldıktan sonra neler olup bittiğini anlatmaya başladı.

"Neler olduğuna inanamayacaksın. Efsanede yer alan Mozwlich burada onu gördüm, onu gördüm!"

Eva'nın onu görmesine şaşırmıştım. Şaşkın bir ses tonuyla "Nasıl yani? O muşmula surat hâlâ buralarda mı?" dedim. Gözlerini kısarak bana bakmaya başladı. Yüzüne kuşkucu bir ifade takındı, bir kaşını yukarı doğru kaldırdı ve "Hâlâ derken?" dedi. Sorduğu sorunun ardından ortam bir süre sessizleşti. Şaşkın bir ifade takınarak beni süzen Eva'ya durumu sonra anlatacağımı söyledim. Sözüne kaldığı yerden devam etti.

"Roma sokaklarında yürürken gökyüzünde kayan bir yıldız gördüm. Fakat yıldız olmadığından emindim, neredeyse dibimden geçmişti. Ne olduğunu anlamak için bu yıldızı takip etmeye başladım. Bir süre sonra arkasında bıraktığı iz kayboldu. Gökyüzünde onun nerede olduğunu anlamaya çalışırken biri arkamda gelip boğazımı sıktı. Kulağıma "Beni takip ederek oyalanma asker, sana hiç Mozwlich'ten bahsetmediler mi? işine dön" diye fısıldadı. O...o gerçekten Mozwlich'ti Agape." dedi endişeli bir sesle. Biraz sakinleştikten sonra benim ne gördüğümü sordu, anlatmaya başladım. Bütün krallıkların Figrid'in himayesinde olduğunu öğrendiğinde sinirleri bozulmuştu bunun hakkında daha fazla konuşmak istedi bende ölmek üzere olan bir keşi kurtarmamız gerektiğini söyleyerek onu reddettim. Eva ile birlikte ata bindikten sonra yola koyulduk.

Kral'ın söylediğine göre Rolfo'yu tam da gündoğumunda asacaklardı. Güneşin doğmasına çok az kalmıştı. Bu yüzden olabildiğince hızlı olmaya çalışıyorduk. Mekâna vardığımızda güneş çoktan gökyüzünü aydınlatmaya başlamıştı. Düşündüğüm şeyin olmasından korkuyordum.

Kralın bahsettiği alan bir ormanlıktı. Kocaman ağaçların olduğu yerde Rolfo'yu bulmak iyice zorlaşmıştı. Eva birkaç insanı bir arada gördüğünü söyledi. Böylesine ıssız bir ormanda bu kalabalığın yalnızca tek bir açıklaması olabilirdi, idam...

Sessizce kalabalığın bulunduğu yöne doğru ilerledik. Şanslıydık ki yanılmamıştık, Rolfo oradaydı. Henüz idam edilmemişti. Cellat onu asmak için boğazına ipi geçirdi. Tam ipi sıkıştıracakken kafasına atmış olduğum bir okla kanlar içinde yere yığıldı. Bu fırsattan yararlanan Rolfo, celladın belinde bulunan bıçağı kullanarak bağlı olan ellerini çözdü. Rolfo'nun serbest kaldığını gören muhafızlar, ellerinde bulunan mızrakları ona doğru fırlatarak onu öldürmeyi amaçladılar. O ise kendisine atılan bütün mızraklardan kurtulmayı başardı. Koşar adımlarla şovalyelerden kaçmaya çalışan Rolfo'ya seslendim. Koşarak bizden uzaklaşan adam bir anda duraksadı ve arkasını döndü. Bizi görünce yüzünde bir tebessüm belirdi. Kollarını açarak bize doğru gelmeye başladı. Kollarımı açıp kendisine sarılmamı bekleyen Rolfo'ya "Şovalyeler peşimizde s*çarım sarılmana" diyerek karşılık verdim. Hızlıca ata bindik ve oradan uzaklaştık.

A.R.E.S.T.İ.A.N.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin