(Müzik dinleyerek kitap okuyabiliyorsanız,bölüme eklemiş olduğum müziği açarak okumanızı tavsiye ederim.)
Yaratıkların dünyada bulunması yeryüzünü gittikçe daha kötü bir yer yapıyordu. Rolfo'nun Romalılar tarafından yakalanması beni ve bütün mürettebatı derinden etkilemişti. Onu geri almak istediğimi söyledikçe yapılacak bir şeyin olmadığını söyleyip duruyorlardı. Bu yüzden önceliğimiz Roma'dan aldığımız masum insanları güvenli bir bölgeye götürmekti.
Figrid'in bekçilerinin yok ettiği kasabalar güvenli olan tek yerlerdi. Bu kasabalar dışarıdan bakıldığında o kadar korkunç gözüküyordu ki birilerinin buralarda yaşayabileceğini düşünmek imkansızdı. Bu insanları Valerius'un yok etmiş olduğu yerlerden biri olan Balcrunch Adası'na bıraktık.
Ada tam anlamıyla "ölüm" gibi kokuyordu. Kimsenin burada yaşamadığını bildiğimiz halde adada yürümek insanı ürkütmeye yetiyordu. Gemide bu insanlar için getirdiğimiz yiyecek ve inşaat malzemelerinide adaya bıraktıktan sonra adadan ayrıldık. Normalde gemiye aldığımız insanları adaya bıraktıktan sonra şehre geri dönüp diğer insanları da alırdık ancak bu şehirde daha önce yakalanma tehlikesini atlattığımız için bu riski göze alamazdık. Açık denizde ilerlemeye devam ederken geminin üzerinden gelen bir kanat sesi duydum ve kafamı yukarı doğru kaldırdım. Geminin üzerinde uçan güvercin daire çizerek alçalıyordu.
Gemi etrafında tur atarak alçalan güvercin, gemiye konduğunda ayağına bir mektubun bağlandığını gördüm. Mektubu elime alıp okumaya başladım.
"İsyancı korsanlar: İnsanları savaştan uzaklaştırmak adına yapmış olduğunuz bu eylem sizin bu yaratıklara hizmet ettiğiniz anlamına gelmektedir. Aranızda bu eylemi düzenlemekten sorumlu olan her kimse iki gün içerisinde "Roma İmparatorluğuna teslim olmazsa elimizde bulunan korsanı yaptığınız ihanetten sorumlu tutup acılı bir şekilde öldüreceğiz."
Roma İmparatorluğu
Krallar kazanamayacakları bir savaş uğruna bütün insanlığı yok etmeyi göze alırken bunun halka ihanet olarak görülmemesi beni üzüyordu. Bu mektubu okuduğumda Rolfo'yu beynimin bir kenarına koyduğumu fakat hiçbir zaman silmediğimi fark ettim.
Benim hayatımı defalarca kez kurtaran bu adamı ölüme terk edemezdim. O an gözlerimi bir hırs bürümüştü. Elimde bulunan mektubu avcumun içine alıp buruşturdum ve denize attım. Öfkeli bir yüz ifadesiyle ufku süzmeye başladım. O anki öfkeyle etrafımda söylenen hiçbir şeyi duymaz olmuştum. Düşündüğüm tek şey Rolfo'yu o barbarların elinden kurtarmaktı. Kararımı vermiştim gece vakti Roma'ya gidip Rolfo'yu alacaktım. Fikirlerini almak için mürettebatı bir araya topladım. Roma'ya gidip Rolfo'yu almak istediğimi söylediğimde tayfa oraya gitmenin intihar olduğunu söyleyip duruyordu. Bu zırvalıklara daha fazla katlanamadan kararımı vermiştim. Roma'ya tek gidecektim. Mürettebata beni Roma'ya bırakmalarını söyledim başta itiraz etselerde dişlerimi görünce sustular. Gece yarısı beni şehre bırakıp 4 gün sonra limanda buluşacağımız konusunda anlaştık. Eğer gelemezsem yakalanmamaları için oradan uzaklaşmalarını söyledim. Bana belli etmek istemeseler de işcilerin gözünün dolduğunu görebiliyordum. Çünkü cidden intihar gibi gözüküyordu. Fakat benim için onlarca kez canını hiçe sayan bu adamı kurtarmamak arkadaşlığımıza yakışan bir davranış olmazdı.
Mürettebat şehrin uykuya daldığı anda beni limana bırakmak için harekete geçti. Süleyman gitmeden evvel bana silah temin etmek istediğini söylerek elime birkaç ok ve yay verdi. Elini omzuma koydu ve İtalyanca "Sağsalim dön arkadaş!" dedi. Yıllar boyunca düşmanın dilini ağzıma almam diye söylenen bu adamın dudaklarından İtalyanca kelimelerin dökülmesi beni duygulandırmıştı. Bütün mürettebatla vedalaşıp yavaş adımlarla şehre doğru yöneldim. Limandan tam çıkacakken arkadan gelen bir sesin bağırarak bana seslenmesiyle duraksadım.
-Agape, Agape!
Sesin kime ait olduğunu anlamak için yavaşça arkaya döndüm. Ellerini dizinin üzerine koymuş başı yere bakar bir pozisyonda nefes alıp verdiği için yüzü tam olarak görülmüyordu. Yeterince dinlendikten sonra başını kaldırıp bana baktı ve gülerek "Merhaba" dedi. Bu kişi Eva'ydı. Ona zarar gelmesinden korktuğum için kolundan tutup onu limana doğru götürdüm. Geminin tamda beni indirdiği yere geldiğimde onların çoktan gittiğini görmek sinirlerimi bozmuştu. Eva tebessümle bana bakarak:
-Hadi ama ne zaman sizi yarı yolda bıraktım ben? Tamam o keşi çok sevmem ama ölmesine izin verecek kadar da gaddar değilim.
Kendisinin macera tutkunu olduğunu bildiğimden gördüğü her karışıklığa atlamaması için kendisinden söz vermesini istedim. Utana sıkıla söz verdi ve sessiz adımlarla limandan çıktık. Çok geçmeden karşımıza bir muhafız çıkmıştı. Muhafız bize sırtını döndüğünde arkasından sessizce yürüyüp boynunu kırdım. Kim olduğum belli olmasın diye üzerimdeki kıyafetleri muhafızın kıyafetleriyle değiştirdim. Ceseti nereye saklayacağımı düşünürken şansımıza yakınlarda bir saman yığını bulduk ve cesedi o yığının içine soktuk. Biraz daha ilerlediğimizde önümüze başka bir muhafız çıkmıştı. Bu sefer işimiz daha kolaydı. Muhafız kılığımla şovalyenin yanına gidip onu muhabbete tutacaktım. Konuştuğumuz sırada Eva arkadan sessizce gelip muhafızı etkisiz hale getirecekti planımız buydu. Çok geçmeden planı uygulama aşamasına geçtik, işe yaramıştı. Şüphe uyandırmamak için Eva'nın da muhafızın zırhını giymesini istedim. Eva'da muhafızın zırhını giydikten sonra bu cesedi de samanlığa sakladık. İki muhafızın yan yana yürümesi şovalyelerde şüphe uyandırabilirdi. O yüzden ayrılma kararı aldık.
Ertesi günün şafak vaktinde buluşmak için Santa Maria Maggiore Bazilikası'nın önüne gelmesini söyledikten sonra onun yanından ayrıldım. Roma sokaklarında yavaş adımlarla yürürken bir muhafız yanıma geldi ve imparatorun bütün askerleri saraya çağırdığını söyledi. Saraya geldiğimizde anlamlandıramadığım bir manzara ile karşılaştım Roma kralı Mozwlich'in önünde diz çökerek "Onu bulacağız." diyordu. Mozwlich ise sinirli bir şekilde "O isyanyakarı bulamazsanız kendinizi ölmüş bilin." diyerek parmağını şıklattı ve oradan kayboldu. Kral, Mozwlich gider gitmez tahtına oturdu ve bize isyankarı bulun emrini verdi. Bütün askerler odadan çıktığında Mozwlich'in önümde diz çöken adama bakarak:
"O isyankar tam da karşında duruyor." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A.R.E.S.T.İ.A.N.
FantasyYeryüzü her zaman kötülüğü görmüş ve bununla savaşabilmiştir. Fakat kötülük yalnızca kötü'nün bir parçasıdır. Tanrı kötüyü yarattığı zaman onu yedi parçaya ayırdı. Bu yedi parça ölüm diyarının en korkunç yaratıklarından oluşmaktaydı. Ölüm diyarı'nın...
